Hedeflerine yürüyebilmek için, terör örgütlerini katliam timleri olarak kullanmakta sakınca görmeyenler, bu sorumsuzca davranışlarının bumerang etkisini hiç akıllarına getirmediler mi? 

Şu anda insanlığın Covid-19’la savaşabilmek için ne aşısı, ne de ilacı var. Bırakın aşıyı ilacı, hastalığı tanımlayabilecek doğru dürüst bir test kitleri bile yok. Tanzanya’da ağaçlara ve keçilere uygulana testler bile, test uygulananlar hakkında “pozitif” sonucu veriyor. İnsanlık veba salgınlarının yaşandığı Ortaçağ’da bile bu kadar çaresiz kalmamıştı.

Laboratuvarlarda üretilecek çeşitli virüslerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini araştıran, konferanslar veren, raporlar hazırlayan, fakat, yapısı güçlendirilmiş bir virüs salgını karşısında ne gibi ilaçlar ya da aşılar kullanılabileceği konusunda herhangi bir çalışma yapmamış olmayanları, tarih ve insanlık asla affetmeyecektir. 

Yaşamakta olduğumuz küresel kaosunun küresel çapta etkilerinin yanı sıra, kişisel yaşantımıza ve ekonomimize etkilerini ve karşılaşacağımız olası sorunları kestirmeye çalışıyoruz. Kişisel yaşantımızı, evlerimizin mahremiyetini küresel çapta yaşanacak bir ölümcül salgın çerçevesinde düzenlemek zorunda kalacağımız hiç aklıma gelmemişti. Demek ki mantık düzenim, 21.Yüzyıl’da, bilim ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde insanlığın, Ortaçağ’da yaşanan bir veba salgını çaresizliği yaşayabileceğine şans tanımıyordu. 

Yanılmışım ve yanılmışız. Covid-19’lu bir yaşantıya mahkum olduk. 

“Yeni Normal”e alışabilmek zor olacak. Yaşantımızı, günlük alışkanlıklarımızı, geleneklerimizi, ekonomimizi altüst eden bir ölümcül salgınla savaşıyoruz. 

Daha önce de koronavirüs ailesinden SARS ve MERS salgınlarını yaşamıştık, ama bu derece sarsılmamıştık. Kafamız, karışık, morallerimiz bozuk; “O salgınlar Covid-19’un deneme atakları mıydı?” soruları dolanıyor beyinlerimizin dehlizlerinde.  Komplo teorileriyle örtüşen gelişmeler yaşadıkça, elde olmayarak ürperiyoruz. Papatya falı bakma şansımız yok, çünkü karşımızda Azrail’in tam yetkili bir temsilcisi var. Yanlış yapmanın tek sonucu var: ölüm. 

11 Eylül 2001 günü, İkiz Kuleler’in vurulmasıyla, 2008 küresel ekonomik krizine uzanan süreci başlatan bir şok yaşamıştık. Tüm dünya İkiz Kuleler şokunun narkoz etkisi altındayken, Afganistan ve Irak’ın işgalleriyle Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulamaya konmuştu. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice, başlatılan sürecin  hedefini  açık açık söylüyordu: “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek.” Bölgedeki ülkelerin hiçbiri, bu yorumun kendilerini de kapsadığına inanmak istemiyordu. “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi gibi bir planı yok” diyen “uluslar arası ilişkiler uzmanları” da vardı. Fakat bugün Irak, Suriye ve Libya diye bir ülke yok; üçü de paramparça.. 

Anlaşılan o ki, yaşadığımız bu küresel afet sürecinde hiçbir iddiayı “komplo teorisi” diyerek bir yana atma şansımız yoktur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında uygulamaya konulan tek kutuplu bir dünya düzeni oluşturma çabaları bir küresel mücadele çerçevesinde sürdürülmektedir. 2003’te, Türkiye’nin “tezkere” vermemesine rağmen, Afganistan ve Irak’ın işgaliyle başlatılan ve kurgulanan terörist örgütler kullanılarak sürdürülen vekalet savaşları, 2015’te Rusya’nın da Suriye’de silahlı kuvvetleriyle alana inmesiyle boyut değiştirmişti. 

Rusya ile ABD’nin birbirlerine açıktan silah çekmedikleri bu süreçte, Pakistan ve İran’daki, Ortadoğu’daki, Doğu Akdeniz’deki, Afrika’daki, Güney Amerika’daki gelişmelerin arka planında, Yeni İpekyolu Projesi üzerinden küresel ekonominin lideri olmaya hazırlanan bir başka küresel gücün olayların akışını yönlendiren ağırlığı hissedilmekteydi. Çin’in hızla hayata geçirmekte olduğu Yeni İpekyolu, ABD’nin beka sorununa dönüşmekteydi. Bu gelişme Washington’da ABD derin devleti ile Beyaz Saray arasındaki mücadelenin daha da keskinleşmesine neden oluyordu. 

Yeni İpekyolu konusunda Çin yalnız değildi. Perde arkasında İngiltere, Rothschild Ailesi ve bazı AB ülkeleri de vardı. AB cephesi, Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde bir Avrupa Ordusu kurmaya hazırlanıyordu. Küresel çapta şekillenen cepheleşmeler sürekli olarak değişime uğruyordu. 

ABD derin devleti Pentagon şahinlerinin artık atağa geçmeleri ve karşı cepheyi hareketsiz duruma getirecek bir altın vuruş yapmaları gerekiyordu. 

Türkiye 15 Temmuz 2016 günü bir darbe girişimi yaşadı.

ABD’de, ünlü işadamı Epstein’ın Lolita Express adlı özel uçağında, özel adasındaki malikanesinde ABD Başkanı Trump, ABD eski başkanlarından Bill Clinton, İngiltere Prensi Andrew gibi ünlü politikacıların ve işadamlarının katıldıkları lolitalı eğlence partilerinde gizlice çekilen görüntüler medyaya sızdırıldı. Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden Suudi Prens etkisizleştirildi. Venezuela’da askeri darbe girişimi yaşandı, ardından devlet başkanı Maduro’yu öldürmek için bir suikast timi gönderildi.

20 zirvesine katılmak için bindiği uçak kalkıştan hemen sonra arızalandığı için acil iniş yapmak zorunda kalan ve katıldığı resmi toplantılarda titreme nöbetleri geçiren Almanya Başbakanı Merkel, Fransa ile birlikte bir Avrupa Ordusu kurma girişiminde söz etmez oldu. 

Fransa’da Paris sokakları, Soros’un sarı yeleklileri tarafından Cehennem’e çevrildi. 

Çeşitli ülkelerde terör olayları yaşanırken DEAŞ Lideri Bağdadi ve İran’ın Şii Kuşağı’ın ünlü generali Kasım Süleymani, Irak’ta düzenlenen saldırılarla peşpeşe 

TERÖR EKTİK, VİRÜS BİÇİYORUZ

Suriye, Doğu Akdeniz, Afrika, Libya ve Güney Amerika’da yaşanan gelişmeler neyi hedefliyor, Yeni İpekyolu küresel ekonomiye ne gibi yenilikler sunacak derken koronavirüs ailesinden Covid-19 namlı bir mikroskobik canavar bütün ülkeleri etkileyen bir ölümcül salgı başlatıverdi. 

Sonuçta, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında hayata geçirilmeye  çalışılan tek kutuplu yeni dünya düzeni, kabul görmedi. Yeni dünya düzeninin başlama vuruşu sayılan BOP’u hayata geçirilme sürecinde başlatılan terör örgütlerini vekalet savaşçıları olarak kullanma yöntemleri, devletlerin terörü, yeni nesil savaş yöntemi olarak kullanma alışkanlıklarının doğmasına ve giderek yaygınlaşmasına neden oldu.

Gücün giderek terör örgütlerinin eline geçmesinden kaygılanan küresel güçler, terör örgütlerinin liderlerini teker teker sahneden çekip alırlarken, yeni nesil savaş baltalarını piyasaya sürdüler. tarih sahnesinden çekildiler..

Covid-192un neden olduğu ölümcül salgın nedeniyle Trump Çin’i, Çin de ABD’yi suçluyor; Putin ise, “Kader” diyerek zaman kazanmaya çalışıyor. 20 trilyon dolar dışborcu olan ABD, hayatlarını kaybeden vatandaşları adına ve ekonomisine verdiği zararlar nedeniyle, Çin’e çok yüklü tazminat davaları açmaya hazırlanıyor. 

Bütün bu gelişmeleri, hayata bakış açınız çerçevesinde değerlendirebilirsiniz. Görmemiz gereken, bu ölümcül salgının bütün insanlığı alışkanlıklarını, yaşam biçimlerini, yaşam felseflerini değiştirmeye zorlamakta oluşudur. Bu, nezaket çerçevesinde yapılan bir davet değil, terör estirilerek yapılan bir zorlamadır. “Ya benimlesin ya da düşmanımsın” dayatmasının Covid-19 fiyonklu davetiyesidir. 

Virüs konusunda çalışmalar yapmak için büyük bir yatırımlar gerekmiyor. Covid-19 salgının etki alanı ve sonuçları dikkate alındığında, ortaya çok ürkütücü bir olasılıklar tablosu şekilleniyor. Bugüne kadar vekalet savaşçıları olarak kullanılırken eğitilip donatılan ve çeşitli şekillerde beslenerek DEAŞ gibi devlet kuracak güce kavuşturulan ve işi bittiğinde de bir kenara itilen terör örgütleri artıkları, bazı odaklardan, para karşılığı hizmet vermek içi davet bekliyorlar. Liderlerinin katledilmesi nedeniyle intikam duyguları zirve yapan bu terör örgütlerinin Covid-19 salgınından ilham olmamış olmaları mümkün müdür? 

Hedeflerine yürüyebilmek için, terör örgütlerini katliam timleri olarak kullanmakta sakınca görmeyenler, bu sorumsuzca davranışlarının bumerang etkisini hiç akıllarına getirmediler mi? 

Şu anda insanlığın Covid-19’la savaşabilmek için ne aşısı, ne de ilacı var. Bırakın aşıyı ilacı, hastalığı tanımlayabilecek doğru dürüst bir test kitleri bile yok. Tanzanya’da ağaçlara ve keçilere uygulana testler bile, test uygulananlar hakkında “pozitif” sonucu veriyor. İnsanlık veba salgınlarının yaşandığı Ortaçağ’da bile bu kadar çaresiz kalmamıştı.

Laboratuvarlarda üretilecek çeşitli virüslerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini araştıran, konferanslar veren, raporlar hazırlayan, fakat, yapısı güçlendirilmiş bir virüs salgını karşısında ne gibi ilaçlar ya da aşılar kullanılabileceği konusunda herhangi bir çalışma yapmamış olmayanları, tarih ve insanlık asla affetmeyecektir.