Asyalı gen yapısına göre kurgulanmış koronavirüsün, Çin’in Wuhan kentinden sonra,  İran’ın Kum kentinde başgöstermesi, çok ciddiye alınması gereken bir gelişmedir. Korona gibi, kontrol edilmesi henüz mümkün olmayan bir virüsün, uluslararası bir “ticaret savaşında”, biyolojik silah olarak kullanılması, sözün değil, insanlığın bittiği yerdir. Devlet otoritesinin kalmadığı, çeşitli terör örgütlerinin kol gezdiği Suriye gibi bir ülkeyle komşu olan Türkiye açısından koronavirüs, enaz SURVIVOR kadar gündemimizde olması gereken bir konudur. 

İdlib’te, çıkar çatışması nedeniyle Rusya ile ciddi sorunlar yaşadığımız bir dönemde, İran’ı tehdit etmeye başlayan koronavirüs tehlikesine odaklanma zamanının geldiğinin bilincinde olmalıyız.

Tehlike giderek büyüyor ve Asyalı gen yapısına göre kurgulanmış koronavirüsün hiç acıması yok. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Esat’a, Soçi Uzlaşması sınırlarına çekilmesi için Şubat sonuna kadar süre tanımıştı. Takvimler Mart’a yaklaştıkça, belirsizliklerin artmasından kaynaklanan kaygılı bekleyiş nedeniyle sinirler gerilmeye başladı. 

İdlib dediğimiz avuçiçi kadar bir coğrafya küresel barış açısından büyük bir risk oluşturan fay hattının kırılma noktasına dönüştü. 4 milyon insanın Türkiye’ye savrulduğu 2011 Suriye depremi sonrasında meydana gelen artçı sarsıntılar hız kesmeden sürüyor. 

Suriye depremi gibi, bölgesel ve küresel dengelerin kısa aralıklarla bozulmasına neden olan sarsıntıların gerisindeki dinamikleri doğru olarak saptayamazsak, yaptığımız değerlendirmeler temenni ötesinde bir anlam taşımazlar. 

ABD ve Rusya’nın Türkiye’ye gösterdikleri samimiyetin saflığını test ettiğimiz bir dönemde, İdlib merkezli olarak yaşananların ne gibi sonuçlar getirebileceğini anlamaya çalışırken adımlarımızı çok dikkatli atmamız gerekiyor. 

Artık “İdlib’in yalnızca İdlib olmadığını” çokiyi biliyoruz. 

KÜRESEL LİDER KİM OLACAK?

Fotoğrafın bütününü görmek durumundayız. İdlib’te, İdlib merkezli küresel bir hesaplaşma yaşanmaktadır. 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında tek kutuplu yeni bir dünya düzenini hedefleyen küresel yürüyüş zirve noktasına ulaşmıştır. Yeni İpekyolu projesinin ilan edildiği 2008’den bu yana, ABD ile Çin arasında amansız bir rekabete dönüşen bu yürüyüş sonrasında yeni küresel lider belli olacaktır. Unutmayalım ki, bu yarışta Çin de, ABD de yalnız değildir. 

Çin’in İngiltere desteği ile hızla hayata geçirdiği Yeni İpekyolu projesini kolları karalardan ve denizlerden dünyamızı öylesine sarmıştı ki, ABD’nin “küresel lider” sıfatı artık tartışılmaya açılmıştı. Daha net bir söyleyişle, Yeni İpekyolu ABD’nin beka sorunu haline gelmişti. 

1990’da Sovyetler Birliği’nin tarihe karışmasına neden olan güç, 30 yıl sonra aynı kaderi paylaşma riskiyle karşı karşıya gelmişti. Ya Çin’in yürüyüşünü durduracak ya da Sovyetler Birliği’nin kaderini yaşamaya razı olacaktı. Tek kutuplu yeni bir dünya düzeni kurabilme amacıyla yola çıkan ABD’nin bu hedefinden vazgeçmesi, Çin’in küresel ekonominin lideri olmasını kabul etmesi, dolayısıyla tarih olmayı kabul etmesi demekti. 

Tarih olmayı kabullenemeyen ABD derin devleti, Yeni İpekyolu’nun önünde setler oluşturmaya, Çin’i besleyen bütün kaynakları ve güçleri kontrol altına alabilmek adına ataklar yapmaya başladı. 

KATLİAMLAR, TERÖR OLAYLARI, ORMAN YANGINLARI…

Biz bu atakları, hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilen ülkelerde milyonlarca masum insanın katledilmesi, yerleşim yerlerinin haritadan silinmesi, terör saldırılarıyla Cehennem’e dönüşen sokaklar, Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginlikler, dünyanın ciğerleri sayılan büyük ormanların barındırdıkları milyarca canlı ile birlikte yakılmaları ve Çin’in Wuhan kentinde başlayan ölümcül koronavirüs salgını şeklinde izlemekteyiz.  Bütün bu olaylar bileşik kaplar gibi birbirleriyle ilişkiliydi. Bizim görmemiz gereken de, bu ilişkiler ve olası sonuçlarıydı. 

İdlib merkezli ço ciddiye almamız gereken sıkıntılar yaşamaktayız. Çünkü, “İdlib, yalnızca İdlib değil!”

Son günlerde korkuyla, kaygıyla izlediğimiz Wuhan merkezli koronavirüs salgını, ABD ile Çin arasında sürmekte olan “Ticaret Savaşı” görünümlü bir liderlik mücadelesinin çok önemli bir aşamasıdır. 

Kabul etmek zorundayız ki, gelinen noktada, Yeni İpekyolu bağlamında, ABD ile Çin arasında yaşanan mücadele bir ölüm-kalım savaşıdır. 

İran’ın en önemli askeri ismi olan Kasım Süleymani’yi Bağdat Havaalanı’nda düzenlediği suikast sonucu öldürdüğünü saklama gereği duymayan ABD, Çin’in Wuhan kentinde patlak veren koronavürüs salgınının “Made in USA” damgalı olduğunu da gizlememektedir. 

ABD’nin,  “İnsan haklarının yılmaz savunucusu Amerika” imajına büyük zarar verecek olsa da, Çin’in, “küresel ekonominin lideri” olma hedefine yönelik yürüyüşünü engelleyebilmek için koronavirüsü bir silah olarak kullanmayı göze alması, küresel barışın ne kadar kırılgan bir noktada olduğunun en çarpıcı göstergesidir.

Bu arada ABD’nin, Çin’in Yeni İpekyolu’nun önünü kesebilmek amacıyla dünyanın en önemli enerji kaynaklarını kontrol altına almaya çalışırken, diğer yandan yeryüzündeki canlı sayısını seyreltme planını da acımasızca uygulamakta olduğunu görüyoruz. Koronavirüs salgınları yeryüzündeki insan sayısını 3.5 milyara indirme hedefine hizmet ederken, Amazon, Afrika ve Avustralya orman yangınları, deve katliamları, “yeryüzündeki canlı sayısını makul düzeye indirme” konusunda atılan kararlı adımlar olarak öne çıkmaktadır.

 İdlib’teki olası tehdit ve tehlikeleri konu alan bir yazı yazmak üzere yola çıktığımızda, elde olmayarak Çin’in Wuhan kentine uzanmak, tarihin derinliklerine dalmak zorunda kalıyoruz. 

TEHLİKE BÜYÜYOR

Asyalı gen yapısına göre kurgulanmış koronavirüsün, Çin’in Wuhan kentinden sonra,  İran’ın Kum kentinde başgöstermesi, çok ciddiye alınması gereken bir gelişmedir. Korona gibi, kontrol edilmesi henüz mümkün olmayan bir virüsün, uluslararası bir “ticaret savaşında”, biyolojik silah olarak kullanılması, sözün değil, insanlığın bittiği yerdir. Devlet otoritesinin kalmadığı, çeşitli terör örgütlerinin kol gezdiği Suriye gibi bir ülkeyle komşu olan Türkiye açısından koronavirüs, enaz SURVIVOR kadar gündemimizde olması gereken bir konudur. 

İdlib’te, çıkar çatışması nedeniyle Rusya ile ciddi sorunlar yaşadığımız bir dönemde, İran’ı tehdit etmeye başlayan koronavirüs tehlikesine odaklanma zamanının geldiğinin bilincinde olmalıyız.

Tehlike giderek büyüyor ve Asyalı gen yapısına göre kurgulanmış koronavirüsün hiç acıması yok.