İstanbul'da bir ay içinde gerçekleştirdiği İslam Konseyi Örgütü (İKÖ) Toplantısı ve NATO Zirvesi'yle, Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki en önemli uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yaptı.  

İKÖ ve NATO toplantıları...  

İKÖ Toplantısında 52 İslam ülkesi kendilerine yönelecek her türlü tehlike karşısında elele vermeyi amaçlıyordu.  

Savunma amaçlı kurulan NATO Zirvesi'nde, örgütün İslam ülkelerinin demokratikleştirilmesini hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP-GOKAP) çerçevesinde görevleri ve yeniden yapılandırılması konuşuldu.  

Hedefleri birbirleriyle çelişen iki uluslararası tarihi toplantının Türkiye'de yapılmış olması tarihin bir çilesi mi? Yoksa bu önemli toplantılar, aklımızı başımıza toplamamız gerektiği konusunda tarihin yaptığı birer uyarı mıdır?  

İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) 31. Dışişleri Bakanları Toplantısı'na 57 ülkenin temsilcileri katılmıştı. Bu tarihi toplantıda, daha önceleri uzlaşmayla işbaşına getirilen örgütün genel sekreteri ilk kez seçimle belirlendi. Türk aday Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu İKÖ'nin ilk seçilmiş Genel Sekreteri oldu.  

Tarihin bu kritik dönemecinde İKÖ Genel Sekreterliği'nin Türkiye'ye verilmiş olmasının ayrı bir önemi ve anlamı vardı.  

Türkiye'yi yönetenler verilmek istenen mesajı doğru değerlendirdiler mi?  

Tarihin yüzyıllık aralıklarla peşpeşe önümüze koyduğu tarihi fırsatların neler olduğunun farkında mıyız?  

Büyük Ortadoğu Projesi gibi, 26 ülkeyi kapsayan ve çoğu Müslüman olan geniş bir coğrafyada köklü "reformlar" hedefleyen projeler hayata geçirilirken, yüzyılın siyasi atlası yeniden şekillendirilmeye çalışılırken, uluslararası aktörler, Türkiye'yi de hesaba katma gereği duyuyorlarsa, bu önemsemede, jeopolitik konumumuzun olduğu kadar, sahip olduğumuz kültürel ve tarihi mirasımızın payını inkar edebilir miyiz?  

TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASIMIZIN ÖNEMİNİ BİLİYOR MUYUZ?  

Tarihi ve kültürel mirasımızın önemini bilemedik. Çapsız ve vizyonsuz, ülkeyi yağmalamaktan başka birşey düşünmeyen yöneticiler yüzünden yüzyıllık periyotlarla karşımıza çıkan tarihi fırsatları hep ıskaladık.  

Elindeki servetin ne kadar kıymetli olduğunu bilemeyen mirasyediler gibiyiz.  

ABD'nin ve AB'nin peşinde koşacağı bir "ortak" olacağımız yerde, biz onların ağzına bakıyor, lütuflarını bekliyoruz.  

Tarih değerlendiremediğimiz fırsatlar yüzünden bizleri affetmeyecek.  

Clinton'ın, "21. Yüzyıl Türkler'in olacaktır; eğer isterlerse" uyarısı bile aklımızı başımıza toplamamız için yeterli bir uyarı olmadı.  

Clinton'ın sözleri, Türkleri onore etmek için söylenmiş iltifatlar değildi; tarihi bir fırsatı işaret ediyordu.  

Bu tarihi fırsat gerçekleştiği takdirde Türkiye, uluslararası arenada daha fazla hesaba katılması gereken unsur olarak öne çıkacaktı. BOP'un hedeflediği coğrafyada, tarihi mirasımızın verdiği avantajla çok önemli bir güç olacaktı. Yeni yüzyılda tarihi dengeler Batı'nın istediği şekilde bozulabilecekti. Tarihin önüne koyduğu fırsatlardan yararlanan Türkiye, bir kez daha, Batılı emperyalistlerin önüne set çekebilecekti.  

Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler'in dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşacak 5 Türk cumhuriyeti ile elele verdiğinde ortaya çıkacak güç odağı, tarihi ve kültürel bağlar dolayısıyla, pek çok İslam ülkesini sempati yörüngesine oturtabilecekti. Böyle bir güç odağı, Ortadoğu'nun el değmemiş yeraltı kaynakları konusunda yıllardır "projeler" hazırlayanların hayallerini de suya düşürecekti.  

Sovyetlerin dağılmasının ardından Türkiye'deki soygun, hortumlama, yağmalama olaylarının olağanüstü artışı, Türk ekonomisinin peşpeşe krizler yaşaması rastlantı mıdır?  

Türkiye'nin 1990'lı yılların başında 23 milyar olan dış borcunun 300 milyar dolara yükselmesi tarihin bir cilvesi midir?  

NATO MERKEZİNDE YAŞANAN İLGİNÇ OLAY  

Burada, 1960 yılında, Brüksel'deki NATO merkezinde yaşanan ilginç bir olayı aktarmak isteriz.  

NATO merkezinde görevli Albay Atıf Erçıkan'ın yaşadığı olay, Clinton'un sözlerinin ne kadar önemli, tarihi bir uyarı olduğunu kanıtlıyor.  

1960 yılında NATO merkezinde görevli subaylara NATO Genel Sekreteri tarafından birer dosya dağıtılır. Albay Erçıkan daha dosyanın kapağını açmadan odasına giren İngiliz ve Fransız albaylar, "gizli" kayıtlı dosyayı geri almak isterler. Sert tartışmalara rağmen Albay Erçıkan dosyayı vermez. İngiliz ve Fransız albaylar, Türk albayı "Bu dosyadaki bilgiler dışarı sızarsa ölürsün" diye tehdit ederler.  

Dışarı sızmaması istenen bilgiler özetle şöyledir:  

"Sovyetler Birliği dağılacak ve ortaya 15 bağımsız devlet çıkacaktır. Bu devletlerden 5 yada 6'sı Türk Cumhuriyeti olacaktır. Bu cumhuriyetler biraraya gelirlerse, yeni bir Nazi İmparatorluğu doğacak, Türkler dünyanın Jandarması olacaktır. Türk birliği, dünya için, nükleer silahtan daha tehlikeli bir hal alacaktır. Bu çerçevede, Türkler'in biraraya gelmesini ve Türkiye ile entegre olmasını önlemek için şimdiden ne yapmak gerekir?"  

Sovyetler'in dağılmasından sonra yaşadıklarımızı şöyle kısaca bir hatırlayın... AB kapısında tarih bekleyen, Kıbrıs'taki haklarından vazgeçen, Türk Cumhuriyet'lerle arasındaki ilişkileri donduran bir Türkiye nasıl yaratıldı kolayca anlarsınız.  

Tarih bizi affetmeyecek!  

 

KÜPE: Dünyada üç grup insan var:  

Bir şeyi yapan ve yaratan küçük bir seçilmiş grup, bir şeyin yapılmasını seyreden büyükçe bir başka grup ve ne olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam kalabalık.  

Nurray BUTLER