Soğuk bir kış sabahının ilk ışıkları ile uyanır, Ögeday. Hemen hazırlanmaya başlar. Sorumlu bir çocuktur, yuvaya gitmektedir. Kapıya gelir, babası onu bekler. Beraberce yola çıkarlar. Babasının elinden tutar ama rahatta durmaz. Bir yandan yürür bir yandan da her sabah gibi sorular sorar. Meraklıdır yani her öğrendiğini sorgular… O sabah, kalın giyinmesine rağmen çok üşümüştür ve babasına sorar; Baba havanın soğukluğu kaç derece?.. Babası güler. Ve; Havanın soğukluğu ölçülmez oğlum, havanın sıcaklığı ölçülür. Şu anki havanın bu durumu ise sıcaklığın olmaması ile alakalıdır… Çocuk şaşırır, “olamaz” der. Hava çok soğuk ve ben çok üşüyorum… 

Evet çocukluğun verdiği o en samimi hâl ile sorguluyordu. Soğukta var, sıcakta var. Neden sadece sıcaklık ölçülsün ki?.. Sadece eksi olunca mı soğuk olacak?..

Bu hikayeyi anlatmamızın sebebi elbette ekonomi olacak…

Öyle bir ikinci çeyrek büyüme oranı açıklandı ki! Bir hikaye ile bunu izah etmek şart oldu… Büyüme dendi ama eksi idi… “Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde eksi %1,5 büyümüş”…

Azalma var ama bu bir büyüme!..

Ki! Türkiye ekonomisi ve mevcut enflasyon oranımız gereği büyümemiz %5 bile pozitif olsa, buna büyüme denilemeyecek bir seviye olur… Enflasyon ile oluşan erime göz önünde tutulmalıdır. Mevcut ekonomimize göre üç aylık dönemler için artı %5’den daha fazla gerçekleştirebildiğimiz “Gayri Safi Yurtiçi Hasılamıza” ancak büyüme diyebiliriz.

Hele eksi ile ifade ettiğimiz bir oranı büyüme olarak asla ifade etmemeliyiz… Aksi halde aldatmış oluruz.

“Gayri Safi” ile kesintiler, yani yabancı gelirlerinin düşüldüğü, “Milli” ile vatandaşlardan elde edildiği anlatılır. Ve son olarak “Hasıla” ifadesi de tutardır, sonuçtur… 

Bu durumda ülke içinde üst üste yapılan zamlar sebebiyle bu rakam kendiliğinden zaten büyür. Öyle ise bir önceki çeyreğe göre %1,5’luk azalış kötüden de kötüdür… Çünkü hiçbir şey yapmasak bile, bir önceki dönemin aynısını yapsak bile elektriğe %32, doğalgaza %45, sigaraya %36, yaz ayında yaz sebzesine, yaz meyvesine ve daha bir çoğuna yapılan zamlar kadar kendiliğinden büyür…

Gayrisafi Milli Hasılamızın azalması, bunca zammın yapılması, çocuklarımızın iş bulamaması, “Talimat enflasyon oranı” diyebileceğimiz bir enflasyon ölçüm modelinin doğmuş olması, ve maalesef ki hissedilen gerçek enflasyonun ancak halk tarafından tahmin edilebilmesi, seçimlerimizin neticesidir.

Elbette her bir sigara paketi ile ödediğimiz fazla tutar, zam, kendi seçimimizdi… 

Hayatımız yaptığımız seçimler ile geçer. Seçimimiz imtihanımızdır… Ya onu seçeriz, ya bunu… Ya Cenneti yaşarız, ya Cehennemi… 

Mesela çalmak ile çalmamak arasında bir seçim yaparız. Çalarsak kısa bir mutluluk, ardından ise uzun bir ceza bizi bekler… 

Mesleğimizi, işimizi seçeriz. Doğru, seveceğimiz bir mesleği seçemediysek ömür boyu sıkıcı bir hayatımız olur. 

Hayat arkadaşımızı seçeriz. Doğru bir seçim yapamadıysak çok çok üzülürüz, toplumun temeli sarsılır. 

Arkadaşlarımızı seçeriz. Eğer yanıldıysak hapishanelere kadar düşebilecek serüvenler bizi bekler. 

Çalışacağımız şirketi seçeriz. Bugün artık bu biraz lüks oldu. Ama örnek örnektir… Eğer yine yanıldıysak kısa sürede işsiz kalırız… 

Mutsuzluklar başlar… İnsanlar mutluluğu başka yerlerde aramaya koyulur ve göç başlar…

Yanlış meslek, yeni meslek göçüne, yanlış evlilik, yeni ev göçüne, yanlış arkadaş, yeni arkadaş grupları göçüne, yanlış şirket, başka şirket göçüne sebep olur. 

Yanlış yapılan ev bütçesi, üretim bütçesi, hasat bütçesi de göçe sebep olur. Bütçeler göçer… Göçme; göçüktür, çöküştür. 

Toplum olarak yanlış seçimlerde bulunmak çok daha tehlikeli… Çünkü bu sefer toplumun gençleri göçer. Enerji, güç, gelecek göçer…

Her zaman iyi ya da kötü seçimlerimizi yaşarız.

Yine mesela İstanbul Belediyesi de fazladan kiralanan araçları Yenikapı’da topladı. Belediyelerin temel gelirleri emlak ve çöp vergileri, ruhsatlar, harçlar, halkın parası ile yapılan iştirakler vs… Yani belediyeden çıkan her bir kuruş, halkın parasıdır. Kendi için hizmet bekler… 

Yaklaşık 2400 aracın fazladan kiralandığı tespit edilmiş. Ve yıllık 138 milyon bu araçlara ödeme yapılıyormuş… Bu da araç başına yıllık 57.500 TL ödeme demek… Bu arabayı hayal bile edemeyen birçok kişinin parası ile alınmış. Ama maalesef o kişilerden bu araçlara binebilenlerin sayısı parmakla sayılabilecek kadar az. 

Bu araçlardaki diğer bir sorun, yani belediye hizmetleri için ihtiyaç fazlası sayıda araç kiralanması, yani israfın yanı sıra… Bir bu kadar daha para verse, aracın mülkünü alacak ve 5 yıl rahat rahat kullanacak… Hatta 5 yıl sonra da satıp bütçesine kaynak bile yaratacak.

Böylece halkın parası da seçilmiş bu kiralama şirketlerine, göçmüş olmayacak…