Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud, PKK uzantısı YPG’nin kontrolündeki Suriye’nin kuzey bölgesine 300 milyon dolarlık bağışı iyi niyetle yapmış olabilir, ama bu yardım kampanyasının ne Suriye için, ne bölge için ne de Arap dünyası için hayırlı sonuçlar üretmeyeceği bir gerçektir. 

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Şubat ayında, Kongre’ye sunduğu savunma bütçesinde, terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG için istediği 300 milyon doların gerekçesi, “ABD’nin askerlerini çekmesinin ardından, Suriye’de, Fırat’ın doğusundaki terör örgütü yapılanmasını koruyacak bir ‘Arap Gücü’ oluşturmak”tı; para bunun için isteniyordu. Rakama dikkat: 300 milyon dolar. Tam da Suudi Kralı Selman’ın bağışladığı miktar!

Wall Street Journal gazetesi de aynı günlerde, ABD’nin DEAŞ ile mücadelenin ardından ülkenin kuzeydoğusuna Araplardan oluşan bir birlik kurmayı planladığını yazıyordu. Gazeteye göre ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği’nden (BAE) finansman yardımı, bazı Arap ülkelerinden de doğrudan asker istemişti. 

Kral Selman’ın 300 milyon dolarlık bağışının nedeni artık sır değil..

ABD ile ilişkilerimizde kriz üstüne kriz yaşadığımız bir süreçte, 18 Ağustos günü gazetelere yansıyan bir haberle sarsıldık; “Suudi Arabistan Krallığı, Suriye’de PKK uzantısı olan terör örgütü YPG denetimindeki bölgeler için 100 milyon dolar bağışladı.”

ABD’nin, “kırk yıllık” dostu, müttefiki, NATO üyesi Türkiye’ye, Rahip Brunson’ı serbest bırakmadığı gerekçesiyle ek gümrük vergileri, yaptırımlar uyguladığı bir dönemde, din kardeşi ülkelerden destek mesajı beklerken, Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud’un bu cömert bağış haberi geldi Washington’dan. Türkiye’nin zorlu bir süreçten geçtiği bugünlerde Körfez’den bir destek mesajı gelseydi, doların boynu bükülüverirdi; o yüreğimizi hoplatan grafikleri çizemezdi. Kral Selman yardım için Sünni Türkiye’yi değil, Şii Suriye’nin kuzey parselini seçmişti. Bizim mezhep ayrılığı gibi bir takıntımız yok; düne kadar, Şii oldukları gerekçesiyle Suriye ve İran’ı düşman gören Suudi Arabistan’ın tutumunu anlamaya çalışıyoruz. 

Haber doğruydu, çünkü terör örgütü PKK uzantısı PYD/YPG’nin ana unsuru olan SDG denetimindeki bölgelere yapılan yüklü bağışı, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği açıklamıştı. Açıklamaya göre bağış tarım, eğitim, yol çalışmaları, enkaz kaldırma ve kullanım suyu için harcanacaktı. Bağışın amacı da DEAŞ’ın yeniden ortaya çıkarak Suriye’yi ve komşularını tehdit etmesini önlemek ve Suriyelileri geri döndürmekti. Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği’nin bu açıklamasının ardından ABD, Suriye için ayrılan 230 milyon dolarlık fonu durdurduğunu açıkladı. 

İlk bakışta, “Ne var bunda, masum, iyi niyetli bir yardım” denilebilir. 

Fakat bağışın, neden yalnızca ABD’nin binlerce TIR dolusu silahla donattığı ve Suriye’nin kuzey bölgesinde kurduğu askeri üslerde eğiterek ordulaştırdığı PYD’nin kontrolündeki bölgeye yapıldığı sorgulandığında, karşımıza çok başka gerçekler çıkıyor. 

Suudi Arabistan’ın Suriye’de, özellikle de Rakka operasyonu sırasında ABD ile ve ABD’nin, “Suriye’deki en sağlam dostum” dediği YPG ile samimi bir görüntü vermesi yeni bir olay değil. Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Samir es Sebhan, geçtiğimiz Ekim ayında, ABD DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk ile birlikte Rakka’nın Ayn İsa bölgesinde incelemeler yapmışlardı. Bu arada, Birleşik Arap Emirlikleri de, Temmuz’da, Rakka’ya 50 milyon dolar bağışladıklarını not edelim.

IŞİD/DEAŞ’IN İŞİ BİTTİ, YPG İLE YOLA DEVAM

Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Samir es Sebhan’ın McGurk’la birlikte Rakka’yı Ekim 2017’de ziyaret etmişlerdi. Hatırlanacağı gibi, DEAŞ, 2014 yılında Rakka’yı ele geçirerek başkent ilan etmiş ve 3 yıl kontrolü altında tutmuştu. 

“Demokrasi götürüyoruz” diyerek çöktüğü Ortadoğu’da, Irak’ı işgali sırasında 1.5 milyon masum insanın öldürülmesine, bir o kadarının yerini yurdunu terketmesine, “Arap Baharı” rüzgarlarıyla kaosa, içsavaşa sürüklenen Suriye’de 600 bin masum insanın öldürülmesine, milyonlarca insanın komşu ülkelere kaçmasına, Aylan bebelerin Akdeniz’in azgın dalgaları tarafından yutulmasına seyirci kalan ABD, Rakka’yı yağmalayıp başkent ilan eden IŞİD/DEAŞ’a nedense bir tek bomba atmamıştı. Türkiye’nin, “Rakka operasyonu birlikte yapalım, DEAŞ’ı birlikte temizleyelim” teklifini reddeden aynı ABD, YPG militanlarıyla Rakka’yı birkaç günde geri almıştı. Yani, bir kurgu ürünü olan IŞİD/DEAŞ’ın kullanım tarihi doldu, şimdi alana terör örgütü PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’nin ana unsuru SGD (Suriye Demokratik Güçleri) sahneye sürüldü. 

SUUDİ ARABİSTAN’IN VE BİRLEŞİK ARAP EMİRLİĞİ’NİN YPG SEVDASI

Önceleri, Irak ve Suriye’de İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı kontrolü alan IŞİD/DEAŞ’tan vazgeçemeyen ABD’nin şimdilerdeki gözdesi SGD kamuflajı altındaki YPG. 

Peki, ama Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Arap Emirliği’nin Suriye’ye ve YPG’ye olan ilgilerinin nedeni nedir? 

Sorunun yanıtı o fotoğraf; Suudi Kralı Selman’ın, Mısır Cumhurbaşkanı Sissi’nin ve ABD Başkanı Trump’ın sihirli küre başında “dünyanın falına bakarlarken” çektirdikleri o ünlü fotoğraf.. Büyük Ortadoğu Projesi’nin sınırlarını Kuzey Afrika’yı da kapsayacak şekilde genişleten ABD, İran ve Türkiye’den beklediği desteği bulamayınca, yoluna Körfez ülkeleri ve YPG ile devam etme kararı aldı. 

Suudi Arabistan’ı ve Körfez ülkelerini, “Irak ve Suriye’de önemli nüfuz alanları elde eden ve Irak’tan Lübnan’a uzanan bir Şii Kuşağı oluşturan İran, yalnız İsrail için değil, sizin için de ciddi bir tehdittir” diyerek yanına çeken ABD, önce 360 milyar dolarlık silah sattığı Suudi Arabistan önderliğinde “Teröre Karşı İslam İttifakı” kamuflajı altında  bir “İslam Ordusu” kurdurmuştu. Pakistan’ın kurulduktan sora haberi olan bu gelişmeyi merak etmiş ve sorgulamıştık: 

“Türkiye ile Rusya arasındaki krizin giderek tırmandığı bir dönemde kuruluşu açıklanan “Teröre Karşı İslam İttifakı”, Başbakan Davutoğlu’na göre, “Terörle İslam’ı özdeşleştirmek isteyenlere güzel bir cevap”tı. “Fakat, bu ittifaka ilk katılacak 34 İslam ülkesi arasında Irak, İran ve Suriye’nin olmaması nedeniyle, kurulacak “İslam Ordusu” yalnızca Sünni İslam’ın vurucu gücü olacak, bu da, İslam Alemi’nde bölünmelere ve Ortaçağ Avrupası’nda olduğu gibi, sonu gelmez mezhep savaşlarının başlamasına neden olabilecektir. Bu ciddi olasılık, Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Salman tarafından düzenlenen sürpriz bir basın toplantısıyla açıklanan “Teröre Karşı İslam İttifakı”nın arkasındaki dinamiklerin ve gerçek hedeflerinin sorgulanmasına neden oldu.” http://www.oncevatan.com.tr/guncel/islam-ordusu-kime-karsi-h84646.html (“İslam Ordusu Kime Karşı?”  18 Aralık 2015)

Türkiye ve Pakistan’ın sıcak bakmadığı “İslam Ordusu” projesi yürümedi. Bunun üzerine, ABD ordusuna asker devşiren Back Water (ACADEMY) kurucu başkanı Erik Prince organizasyonunda bir “Arap Birliği Ordusu” kurulması kararlaştırıldı. Adı üstünde, “Arap Birliği Ordusu”; Türkiye ve Pakistan ile bir ilgisi yok.

“Arap Birliği Ordusu” 60 bin kişilik bir ordu olacak. Black Water’ın hesaplamasıyla bu ordu 3.6 milyar dolara kurulabilirdi. Fatura Birleşik Arap Emirliği (BAE) Devlet Başkanı Halife bin Zayıd el-Nehyan’ın önüne kondu ve itirazsız kabul edildi. Aslında ACADEMY 3 yıldır Körfez ülkelerinde bir güvenlik ağı kurmak için çalışıyor. Ortadoğu’da ortaya çıkacak herhangi bir kaosun bölge ülkelerini etkilemesini önlemek üzere kurulan güvenlik ağının maliyeti 16 milyarı bulacak. Güvenlik ağının finansmanını da BAE karşılıyor. 

ARAP BİRLİĞİ ORDUSU KİME KARŞI?

Konumuzla ilgili en önemli soru şu: “Arap Birliği Ordusu” nerde konuşlanacak ve nerede eğitilip donatılacak? Bugüne kadar Ortadoğu’da darbelerin, kalkışmaların ve  ordu oluşumlarının finansmanı BAE tarafından karşılanırken, PKK uzantısı YPG’nin kontrolündeki Suriye’nin kuzey parseline bağış yapma konusunda neden Suudi Arabistan öne çıktı? 

Olayın perde arkasındaki gelişmeler oldukça ilginç. Bu ipuçları bizi, “Suudi Karalı Selman YPG’ye 300 milyon dolarlık bağışı neden yaptı?” sorusunun yanıtına götürüyor. 

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Şubat ayında, Kongre’ye sunduğu savunma bütçesinde, terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG için istediği 300 milyon doların gerekçesi, “ABD’nin askerlerini çekmesinin ardından, Suriye’de, Fırat’ın doğusundaki terör örgütü yapılanmasını koruyacak bir Arap Gücü oluşturmak”tı; para bunun için isteniyordu. Rakama dikkat: 300 milyon dolar. Tam da Suudi Kralı Selman’ın bağışladığı miktar! 

Başkan Trump da, o günlerde yaptığı konuşmada, ABD’nin Suriye’de konuşlandırdığı 2 bin askerini geri çekme işlemini hızlandırması gerektiğini söylüyordu.

Wall Street Journal gazetesi de aynı günlerde, ABD’nin DEAŞ ile mücadelenin ardından ülkenin kuzeydoğusuna Araplardan oluşan bir birlik kurmayı planladığını yazıyordu. Gazeteye göre ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği’nden (BAE) finansman yardımı, bazı Arap ülkelerinden de doğrudan asker istemişti. 

Bu bağlamda ilk görüşmeyi Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Bulton Mısır İstihbarat Direktör Yardımcısı Abbas Kamil ile yapmıştı. Bu arada Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr, istek gelmesi halinde, Suriye’ye asker gönderebileceklerini söylemişti. 

Görüldüğü gibi, Şubat ayından bu yana Suriye’nin kuzey bölgesine konuşlandırılmaya çalışılan “Arap Birliği Ordusu” yalnızca İran’ı hedef almıyor. Bu ordu,  Türkiye’nin de başını ağrıtabilecek. Türkiye, bundan böyle, sınır güvenliği gerekçesiyle Fırat’ın doğusuna operasyon düşündüğünde, ABD askerleri kadar, “Arap Birliği Ordusu”nu da dikkate almak durumunda kalacak. “Arap Birliği Ordusu” YPG kontrolündeki bölgelerde eğitim gördüğü sürece, Türkiye’nin operasyonlarına karşı hem ABD hem de “Arap Birliği Ordusu” tarafından korunmuş olacaklar. 

PEKİ ESAT, “ÜLKEMİ TERKEDİN” DERSE?..

Peki Esat, sınırları içinde bir Sünni ordunun konuşlanmasına sıcak bakabilir mi? Elbette hayır; ne Suriye ne de İran bir Sünni ordunun Suriye’de konuşlanmasına ve eğitim görmesine şiddetle karşı çıkacaktır. Aslında ABD’nin arzuladığı da budur. Böylece, bölgede uzun soluklu bir mezhep savaşının cepheleri hazırlanmış olacaktır. 

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud, PKK uzantısı YPG’nin kontrolündeki Suriye’nin kuzey bölgesine 300 milyon dolarlık bağışı tamamen iyi niyetle yapmış olabilir, ama bu yardım kampanyasının ne Suriye için, ne bölge için ne de Arap dünyası için hayırlı sonuçlar üretmeyeceği bir gerçektir. Hepsinden önemlisi, Kral Selman, Blackwater (ACADEMY) tarafından kurulmakta olan 60 bin kişilik ordunun Suriye’de, YPG’nin kontrolündeki bölgede konuşlanacağını ve burada eğitileceğini biliyor mu? 

Görmemiz gereken gerçek şudur: dünyanın en borçlu ülkesi olan ABD, doların saygınlığını korumak adına her türlü çılgınlığı yapabilecek durumdadır. “Küresel Lider” sıfatını ve doların saygınlığını koruyabilmesi için, ABD’nin Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını ve de Çin’in Yeni İpek Yolu’nu kontrolü altına alması, Yeni İpek Yolu’na alternatif olacak NEOM’u hayata geçirebilmesi, Arabistan petrol devi ARAMCO’nun halka arzını tamamlaması, kuzey Afrika ülkelerini üretim üslerine dönüştürmesi gerekir. 

Bütün küresel güçlerin bayrak gösterdiği Ortadoğu’yu, Doğu Akdeniz’i ve Kuzey Afrika’yı kontrol altında tutmak eskisi kadar kolay değildir. ABD, zaman kazanabilmek adına söz konusu bölgeleri kontrollü bir kaos ortamına sürüklemek için elinden geleni yapıyor. 

Politika ve politikacı bugünler için gerekli..

BÜTÜN OKUYUCULARIMIN KURBAN BAYRAMINI KUTLUYORUM. SAĞLIK VE MUTLULUKLARLA NİCE BAYRAMLARA İNŞALLAH..