SÜRR: Osmanlı padişahlarının her yıl Mekke ve Medine'ye gönderdikleri para ve armağanlara verilen ad.

SÜRRE ALAYI: Her yıl Recep Ayı'nın 12'sinde Hicaz'a gitmek üzere törenle yola çıkarılan ve padişahların armağanlarını taşıyan topluluktur.

SÜRRE EMİNİ: Sürre alayını gideceği yere emniyetle ulaştırmakla vazifelendirilen zat.

SURRE veya SÜRRE: Para çıkını, para kesesi...

Sürre alayı düzenlenirken parayı ve hediyeleri Hicaz'a götürecek develerden birisi çok güzel bir şekilde süslenirdi, donatılırdı. Bu sebeple İstanbul'da süslenmeye fazlaca düşkün kadınlar için söylenen "Sürre devesi" zamanla bir deyim olarak kalmıştır.

Bilindiği gibi İslâm'ın temel ibâdetlerinden birisi, hem bedenî hem mâlî bir ibâdet olan Hac ibâdeti "MENÂSİK-İ HACC" denilen bir takım sembollerin yerine getirilmesiyle yapılan bir ibâdettir;

Başta Hacc'ın hikmet-i Şer'iyyesi ve Sebeb-i Vücubu (farz kılınmasının sebebi) Kâbe-i Muazzama olmak üzere, Arafat, Müzdelife, Minâ, Safa ve Merve Zemzem hepsi birer semboldür.

Semboller dizisi Hacc ibâdeti bilindiği gibi Eyyâm-i Mâlûmatta, belli günlerde (Zilhicce ayında) Mekân-ı Mahsusta, Hacc'ın sebebi Kâbe-i Muazzama'nın bulunduğu Mekke'de yerine getirilmektedir.

Hacc ibâdetinin birisi şart, diğerleri rükün olmak üzere üç farzı vardır; Mukaddes topraklara belli sınırlardan sonra (Mîkat) ihramsız girilemediği için bu birinci farz aynı zamanda şarttır, diğer iki farz ise Arefe günü Arafat'da vakfe, -duruş-bekleyiş- ve Ziyâret Tavafıdır.

Görüldüğü gibi, bu farzlar birer sembolde sembolik ibâdetlerdir.

Semboller, Âyât-ı Beyyinât- açık mu'cizeler ibâdeti hacc'ın emniyet içinde yapılabilmesi ve oraya dünyanın dörtbir tarafından gelen Müslümanlara mümkün olduğunca yardım ulaştırmak maksadıyla Abbâsî'ler tarafından başlatılan, Çelebi Mehmed zamanından Yavuz Selim'in Mısır'ı alışına kadar aralıklarla tertip edilen SÜRRE ALAYLARI bundan sonra her yıl muntazaman tertip edilmiştir.

Sürre alayı, 1864 yılına kadar at, deve ve katırlarla tertip edilirken bu tarihten itibaren denizden vapurlarla yapılmaya başlanmıştır.

Hicaz demiryolunun yapılmasından sonra da trenle gönderilirdi. Yavuz Selim'in Mısır'ı alışından, Osmanlı padişahları, Hâdimü'l-Haremeyn-eş-Şerifeyn unvanını almalarından 1914 yılına kadar Sürre alayları aralıksız muntazaman tertiplenmiştir.

Sürre alayları hacc farîzasını eda edip İstanbul'a avdetlerinin akabinde gelecek yılın hazırlıklarına hemen başlanırdı.

Kâbe-i Muazzama örtüsü Bursalı esnaf tarafından Has İpekten dokunur, hazır hale getirilir, yine Kâbe'nin Altın Oluğu İstanbul'da Kapalıçarşı Esnafı tarafından büyük bir itina ile som altından yapılır, hazır bir halde bekletilirdi. Devlet-i Aliyye'li günlerimizde Kâbe'nin has ipekten örtüsü, som altından oluğu, her yıl yenilenir, değiştirilir, Osmanlı Sultanı, Halife-i Müslimin'in birer hediyesi olarak uzak İslâm Diyârına gönderilirdi. Zaman zaman da yenisiyle değiştirilen bir önceki örtü ve oluk, mukaddes birer emânet olarak Devlet-i Aliyye'mizin hazinesinde muhafaza altına alınırdı. Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan Kâbe örtüleri ve altın oluklar bunlardan bâzılarıdır.

Sürre Alaylarının uzun süren bir Saray içi hazırlıklar dönemi vardır, bir de uğurlanış ve yolcu ediliş safhası...

Sürre alaylarının tüm hazırlık dönemindeki çalışmalar Dârussâde ağasının koordinatörlüğünde yapılırdı. Öncelikle Kâbe örtüsü, altın oluk, Hicaz'a gönderilmesine karar verilen para-nukût ve diğer kıymetli eşya-Kânûnî döneminden sonra İstanbul'lu zenginlerin zekâtları-Dârussâde dâiresine getirilirdi. Buradaki merâsimde kimlerin bulunacağı Dârussâade ağası tarafından tesbit edilir, merasimden bir gün evvel burada bulunması istenenlere Dârusaade ağası ve Kethüda Bey tarafından birer tezkere yazılırdı. Divan-ı Hümâyûn ağaların kaldıkları diğer dâireler halılar serilerek, yeni perdeler asılarak süslenirdi. Burada ayrıca sırf bu merâsimler için uygun mekânlara çadırlar kurulurdu. Tüm dâvetliler Dârussaade dairesinden Dârussaade ağasının gelmesini beklerlerdi. Ağa gelince, Mekke Şerifine gönderilmesi artık bir gelenek haline gelen Nâme-i Hümâyûn, Sadrıazam'ın huzurunda mühürlendikten sonra Dârussaade ağasına teslim edilir, Dârussaade'de bulunanlara Dârussaade ağası tarafından birer hil'at giydirilirdi.

Bu sırada hazırlanan Surre-i Hümâyûn defterlerini önce Dârussaade ağasının yazıcısı, sonra Harameyn müfettişi mühürlerdi. Defterdar Efendi, "sah" işâretini koyar, Nişancı da tuğra çekerdi. Bu işlemler tamamlandıktan sonra Dârussaade ağası Nâme-i Hümâyûn'u alır ve Enderun'a giderdi. Bu arada Saray Erkânı ve dâvetlilere yemek verilir, yemekten sonra Pâdişah divana gelir ve burada Divan-ı Hümâyûn azaları ve dâvetliler tarafından tâzimle karşılanırdı. Harem ağalarının başları üstünde getirilen altınlar ve nukut ile dolu meşin keseler, Surre-i Hümâyûn defterleri ve Mekke Emirine yazılan Nâme-i Hümâyûn Pâdişah'ın huzurunda ve onun gözü önünde Kızlarağası tarafından Sürre eminine teslim edilirdi. - Sürre Emini, doğruluğu, güvenirliliği, zühd-ü Takvası, dindarlığı ile tanınan asker veya ilmiye sınıfından ve üst rütbeli birisi- Bu sırada Sürre eminine hil'at giydirilir yer öpülürdü. Bir taraftan da Divan-ı Hümâyûn'da Kur'ân-ı Kerim okunur, tekbir ve tehlil ile Peygamberimizin üzerine Salâvât-ı Şerifeler zikredilirdi.

Sürre'nin yükleneceği deve, ahır kethüdası, yedek deve de sekbanbaşı tarafından Kubbe-i Hümâyûn önünde gezdirilirdi. Sürrenin yüklendiği deveyi bir müddet de Dârussaade ağası dolaştırırdı.

Sultan Abdülmecid'in Dolmabahçe Sarayına taşınmasına kadar, Sürre-i Hümâyûn'un Topkapı Sarayından çıkması bir gelenekti. Sürre alayının Üsküdar tarafından ulaşması için Kireçkapısı İskelesinde (bu iskele Saraya yakın iskelelerden birisi olup muhtemelen Sarayburnuna yakın bir yerdeydi) bir çektirinin hazır bulunması için Kaptanpaşa'ya bildirilirdi.

Sürre-i Hümâyûn, Bâb-ı Hümâyun'dan çıkarak Alay Köşkü, Hocapaşa ve Bahçekapı yolundan Kireç İskelesine inerdi. Sürre Alayının geçtiği yerlerde halk toplanır, tekbir ve dualarla uğurlarlardı.

İstanbul Halkının katılımı ile asıl büyük merâsim, Üsküdar Meydanında yapılırdı. Sürre Alayını Üsküdar İskelesine getiren çektiri, burada toplanan 10 Bin civarında İstanbul'lu-ki, İstanbul'un o yıllardaki nüfusu dikkate alınırsa çok büyük bir rakam-dualar, tekbir ve tehliller ile alayı karşılardı. Bu arada meşhûr hâfızlar tarafından Kur'ân-ı Kerim'den Hacc ile alakalı âyetler okunur, dualar edilirdi. Sürre Alayı ile birlikte büyük bir kalabalık halk günümüzde Kadıköy'ünde, İbrahimağa Tren Köprüsü ve Alt Geçit'in yanında bulunan "AYRILIK ÇEŞMESİ"ne kadar yürürdü ve buradan uğurlanırdı...

Hakkında şiirler yazılan, şarkılar yapılan "Bağdatyolu", Ayrılık Çeşmesinden Bağdat Caddesinin Kızıltoprak bölümüne kadar uzanan bu yoldur. Gerek bu yola gerekse daha sonra boydan boya BAĞDAT CADDESİ'NE bu isimlerin verilmesi işte bu aziz hatıradandır. Ne hazindir ki, günümüzde bu caddede oturan Laventenler ve yandaşları, bu caddenin yakınlarında bir yerlerde yapılması plânlanan bir camiye karşı çıkıyorlar, aleyhinde propaganda yapmaya devam ediyorlar. Bu da talihin garîp bir cilvesi olsa gerektir. Sürre alayları 1864'ten itibâren denizden vapurla gönderilmeye başlandıktan sonra Üsküdar'da yapılan uğurlama merasiminden sonra halk Sürre Alayı ile birlikte, Şemsipaşa ve Kızkulesi'ni tâkiben Harem İskelesi'ne ulaşır, burada Sürre alayı gemiye yükletilir ve uğurlanırdı.

Günümüzde bu sahil yolundan gelip-geçen, Harem İskelesi'nden karşıya geçen milyonlarca İstanbul'lu, bu yola Haremyolu, bu iskeleye de Harem İskelesi denilmesinin sebebini bilmiyor. Yazık!.. Binlerce yazık...