Suriye merkezli gelişmeleri ve üretebileceği sonuçları görebilmek için, I. Dünya Savaşı’ndan, özellikle de 2011’de estirilen Arap Baharı rüzgarlarından bu yana yaşanan gelişmelerin nedenlerini irdelemek gerekir.
O günlerden bugüne Suriye’de yaşananlar sonrasında gelinen noktada kimler neler kazanmış, kimler neler kaybetmiştir?
Bugün sahada görülen ya da sahaya sürdükleri vekalet savaşçıları arkalarına gizlenen bölgesel ve küresel aktörler yaşanan mücadelenin kazananı, hem bölgesel hem de küresel barışın geleceğinin belirleyicisi olacaktır.
O nedenle, Suriye’nin geleceği konusunda, sahadaki güçlerin Suriye’ye ilişkin beklentileri belirleyici olacaktır.
M. KEMAL SALLI
Suriye merkezli gelişmeleri ve üretebileceği sonuçları görebilmek için, I. Dünya Savaşı’ndan, özellikle de 2011’de estirilen Arap Baharı rüzgarlarından bu yana yaşanan gelişmelerin nedenlerini irdelemek gerekir.
Suriye de, ABD’li ideologların kurguladıkları Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) hedef ülkelerinden biri miydi?
Suriye’yi kaosa ve dolayısıyla iç savaşa sürükleyen küresel güçlerin Suriye’ye ilişkin beklentileri nelerdir?
İsrail’in kutlu hedefine/ “Vaad Edilmiş Topraklar”a yürüyüşü nerede duracaktır?
O günlerden bugüne Suriye’de yaşananlar sonrasında gelinen noktada kimler neler kazanmış, kimler neler kaybetmiştir?
Bugün sahada görülen ya da sahaya sürdükleri vekalet savaşçıları arkalarına gizlenen bölgesel ve küresel aktörler yaşanan mücadelenin kazananı, hem bölgesel hem de küresel barışın geleceğinin belirleyicisi olacaktır.
O nedenle, Suriye’nin geleceği konusunda, sahadaki güçlerin Suriye’ye ilişkin beklentileri belirleyici olacaktır.
TRUMP BEKLENİYOR
Suriye sahasında yaşanmakta olan gelişmelerin yönü, Trump’ın ikinci defa ABD’nin başkanlık koltuğuna oturacağı 20 Ocak sonrasında netleşmeye başlayacaktır. Birinci başkanlık döneminde, Pentagon’un buradaki PKK uzantısı PYD/YPG terör örgütüne binlerce TIR dolusu silah vermesine rağmen, sık sık Suriye’den çekileceklerini söyleyen Trump, bu konudaki ısrarını sürdürecek midir?
Seçim gezileri sırasında Pensilvanya’da kulağını delip geçen kurşun, Trump’ın Suriye’den çekilme konusundaki görüşlerini değiştirmiş midir?
Bu soruların net yanıtlarını görebilmek için, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden ve Golan Tepeleri’ni İsrail’e bağışlayan platin saçlı başkanın 20 Ocak’ta ABD’nin başkanlık koltuğuna ikinci defa oturmasını bekleyeceğiz.
KİMLER KAZANDI, KİMLER KAYBETTİ?
Suriye’de yaşanan gelişmelerden en kazançlı çıkan ülkeler, ABD, İngiltere ve özellikle İsrail olmuştur. Suriye’nin kaybedenleri ise Rusya, Fransa ve İran’dır.
Irak’tan Lübnan’a uzanan Şii Kuşağı’nın ve Suriye’deki kazanımlarının kaybedilmesinden Türkiye’yi sorumlu tutan İran’ın Dini Lideri Hamaney, “Esad’ın ülkesini terketmesine Suriye’nin komşularından bir neden olmuştur. Bu konuda elimizde kanıtlarımız var” diyordu.
“Sonsuza kadar” kaydıyla elde ettiği Tartus, Himeymim ve Lazkiye’deki üsleri İsrail tarafından bombalanan Rusya, Suriye’deki kayıplarından Astana Sürci ortağı Türkiye’yi sorumlu tutuyor ve duyduğu rahatsızlığı ünlü stratejist Aleksandr Dugin aracılığı ile dillendiriyordu: “Türkiye’ye zarar vermeyiz, ama bu yapılanı unutmayacağız.”
GROZNİYE GİDEN UÇAKTA KİMLER VARDI?
Geçtiğimiz Çarşamba günü, Bakü’den Çeçenistan’ın başkenti Grozni’ye gitmek üzere yola çıkan Azerbaycan Hava Yolları’na ait bir yolcu uçağı, Grozni Hava Limanı’na iniş izni verilmemesi üzerine Kazakistan’a yönelmiş ve Aktau kenti yakınlarına düşmüştü. Düşen uçağın gövdesindeki delikler, “Olay kaza değil, sabotaj” iddialarını gündeme getirdi.
Kaza sonrasında yaptığı açıklamada Rusya, net olmasa da, Azerbaycan uçağının “Rus hava sahasını ihlal ettiği” gerekçesiyle vurulmuş olabileceğini söylüyordu. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, “Kremlin Aktau’daki uçak kazasıyla ilgili faraziler öne sürmeyecek. Putin dün hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diledi. Soruşturmanın sonuçları bakımından faraziler öne sürmek doğru değil, biz bunu yapmayacağız” dedi. Bu açıklama üzerine, uçaktaki yolcuların kimlikleri soruşturulmaya başlandı.
Putin, uçak “kazasının” hemen ertesinde yaptığı açıklamada, “en kısa zamanda Ukrayna savaşını sonlandıracağını, bu savaşa, yaptığı uyarıları dikkate almayan Biden’ın neden olduğunu” söylüyordu.
Uzmanlar, Putin’in bu açılamasını, “Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’deki kuvvetlerini azaltmak durumunda kalan Rusya, geriye dönerek, Çarlık Rusyası’nın rüyası olan Akdeniz kıyısındaki üslere sahip çıkmak istiyor” şeklinde değerlendiriyorlar.
Anlaşılan o ki, Trump’ın işbaşı yapması sorasıda Suriye çoğrafyası yeniden hareketlenecektir.
ABD’NİN BEKLENTİLERİ
Suriye’nin en sorunlu coğrafyası olan Firat’ın batısının kontrolünü Türkiye’ye bırakmış görünse de, ABD, Suriye’nin yeraltı ve yerüstükatnakları bakımından en değerli parselini kendi kontrolü altında tutmaktadır. ABD, binlerce TIR dolusu silahla donatıp eğittiği PKK uzantısı PYD/YPG’yi Suriye’ye ilişkin hedeflerine ulaşabilmek için koruması altında tutmaktadır.
Irak’ın ve Suriye’nin petrollerini bu iki ülkenin kuzey parsellerini birbirine ekleyerek oluşuracağı sözde “Büyük Kürdistan” koridorundan Akdeniz’e ulaştırmayı planlıyor. Fakat, CIA’in raporlrında da belirtildiği gibi, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Kürt nüfusu yüzde 20’leri geçmiyor. Yani, ABD’nin yıllardır dillendirdiği “Büyük Kürdistan” milletsiz bir devlet olacağından, uzun ömürlü olması mümkün değildir. ABD’de güçlü bir lobileri olan Siyonistlerin ve İsrail’e ettikleri hizmet oranında sevap kazanacaklarına inanan Evanjeliklerin ABD eliyle hayata geçimeye çalıştıkları oluşum, “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsral”dir. Giderek netleşen bu gerçeği hepimizin görme zamanı gelmiştir. ABD’nin Kürtleri mutlu etme gibi bir kaygısı yoktur; “Büyük Kürdistan” masalı artık alıcı bulamamaktadır.
ABD, Trump’ın Golan Tepeleri’ni bağışlaması gibi, Suriye’nin su ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerini de İsrail’e bağışlaması, bu küresel konjonktürde hiç de sürpriz olmayacaktır. Zaten ABD’nin en önemli hedeflerinden biri de, İsrail’i bölgenin enerji terminali yaparak, küresel ekonomiyi, en önemli ihtiyaç kalemi üzerinden kontrolü altında tutabilmektir.
ABD’nin Suriye’ye, dolayısıyla Ortadoğu’ya ilişkin beklentileri bu kadar değildir. Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’dan doğalgaz alamayan Avrupa ülkelerinin enerji sorununa acilen bir çözüm bulmak zorunda olan ABD, Azerbaycan ya da Katar doğalgazını Anadolu coğrafyasından Avrupa’ya uzanan boru hatlarından yararlanmak istemektedir. Uzmanlar Trump’ın Türkiye’ye yönelik iltifatlarını Avrupa’nın enerji sorununu Türkiye üzerinden çözme formülüyle ilişkilendiriyorlar.
Bitmedi.. ABD’nin Suriye bağlantılı en önemli küresel beklentisi, Çin’in Avrupa ile elele vererek hayata geçirmeye çalıştığı “Kuşak ve Yol Projesi”ni işlevsiz kılmaktır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine göz yumarak Doğu Avrupa’da, İsrail’in Gazze’yi haritadan silmesini görmezden gelerek Doğu Akdeniz’de “Kuşak ve Yol”un önünde setler oluşturan ABD’nin bu konudaki en önemli hedefi, Pekin’den başlayan ve Türkistan coğrafyası ve Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye geçidiyle Avrupa’ya ulaşan İpek Demiryolu’nun önünü kesmektir.
Pekin’i 13 günlük bir tren yolculuğu ile Avrupa’ya ulaştıran İpek Demiryolu’nun/Orta Koridor’un anahtarı Türkiye’nin elindedir. Bir zamanlar, Rahip Burunson’ı iade etmediğimiz için bizi, “Ekonominizi mahvederim” diye tehdit eden Trump’ın Türkiye’ye övgülr yağdırmasının, “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elindedir” demesinin nedeni, büyük ölçüde İpek Demiryolu’yla bağlantılıdır.
ABD, Suriye, Ortadoğu ve küresel hedeflerini hayata geçeirebilmek için Türkiye’nin kapısını çalmak durumundadır. “Nasıl çalar” sorusunun yanıtı ayrı bir yazı konusudur, ama küresel ekonominin lideri sıfatını sürdürebilmek için, G-20 Zirvesi’de gündeme getirdiği Hindistan- Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nu en kısa zamanda ve enaz maliyetle hayata geçirebilmek için de Türkiye’nin kapısını çalmak durumunda olan ABD, şu aşamada Türkiye ile iyi geçinmek zorundadır. Trump’ın Türkiye’ye yönelik övgülerini bu açıdan da değerlendirmek gerekir.
İSRAİL’İN BEKLENTİLERİ
29 Austos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kentnde, Siyonizm ideolojisinin mimarı olarak anılan Theodor Herzl başkanlığında toplanan I. Siyanist Kongresi’nde, 50 yıl içinde, “Vaad edilen topraklar”ın merkezi sayılan Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması kararı alınmıştı. Bu karar 14 Mayıs 1948’de hayata geçirildi ve İsrail, o günden başlayarak kutlu hedefine doğru adım adım yürümektedir.
Artık komşu olduğumuz İsrail’in gizli ajandasındaki en büyük hedefi Nil’den Fırat’a uzanan “Vaad edilmiş topraklar”a kavuşmak, Ortadoğu’nun en önemli su ve enerji kaynaklarını kontrolü altına almaktır.. Netanyahu’nun BM Güvenlik Konseyi’nde konuşurken elinde tuttuğu haritalar, ilerde başımızı ağrıtacak gelişmelerin habercileridir.
İNGİLTERE’NİN BEKLENTİLERİ
II. Dünya Savaşı sonrasında “Küresel lider” sıfatını ABD’ye devreden İngiltere, eski arka bahçesi saydığı Ortadoğu coğrafyasından uzak kalmak istemiyor.
Hatırlayacaksınız, I. Dünya Savaşı sonlarında İngiltere ile Fransa, Osmanlı’nın Musul, Bağdat ve Şam vilayetlerini kapsayan coğrafyayı, 1916’da imzaladıkları Sykees-Picot Anlaşması’yla aralarında paylaşmışlardı. Rusya’nın Ekim Devrimi nedeniyle savaştan çekilmesi ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlaması nedeniyle rafa kaldırılan anlaşma, Suriye pastasının yeniden paylaşıldığı günümüzde yeniden güdeme gelmiştir.
ABD’nin gizli rakibi İngiltere’nin, son zamanlarda Suriye’de yaşanmakta olan gelişmelerle ne kadar yakından ilgilendiğini, Suriye’nin yönetimini 11 günde ele geçiren HTŞ Lideri Ahmet eş-Şera’nın (Colani) kimliğini irdelediğimizde net olarak görmekteyiz. İngiltere, tarihte olduğu gibi bugün de, Anadolu coğrafyasının ABD’nin ya Rusya’nın kontrolüne girmesini, çıkarlarına aykırı görüğünden, hep karşı çıkmıştır.
AVRUPA ÜLKELERİ VE KATAR’IN BEKLENTİLERİ
Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’nin ve Ukrayna Savaşı’nı henüz gündemde olmadığı 2009 yılında, Katar Şeyhi Hamad bin Halife El Sani, ülkesinden Türkiye’ye uzanacak bir doğalgaz boru hattı oluşturmak istediklerini açıklamıştı. 8 milyar dolara malolacağı hesaplanan boru hattı Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşacak, buradan Avrupa’ya uzanacaktı.
Bu projenin hayata geçirilmesiyle Katar, sahip olduğu 25.4 milyar metreküplük doğalgaz rezervi için çok önemli bir pazara kavuşmuş olacaktı. Avrupa ülkeleri de, kendilerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtaracak NABUCCO boru hattına çok sıcak bakıyorlardı; 330 km’lik boru hattının finansmanını Avrupa Yatırım Bankası sağlayacaktı. 2009’da gündeme gelen bu dev proje, önce Esad’ın, “Rusya ne der?” kaygısıyla, sonra da Arap Baharı rüzgarlarıyla Suriyenin kaosa sürüklenmesi nedeniyle hayata geçirilememişti.
Colani’nin (Ahmet eş Şara) Suriye yönetimini ele alması sonrasında peşpeşe Ankara’ya gelen Avrupa ülkeleri liderlerinin en önemli isteklerinden biri de, Katar boru hattının mümkün olan en kısa sürede hayata geçirilmesiydi.. Avrupa ülkelerinin yeniden Rus doğalgazına mahkum olmalarını istemeyen ABD de, bu projeye sıcak bakıyor.
TÜRKİYE’Yİ ZOR BİR SINAV BEKLİYOR
Türkiye’nin I. Körfez Savaşı (1991) sonuçlarından, Irak’ın işgalinden (2003) ve "Arap Baharı" (2011) rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenen Suriye’deki gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değildir. Bütün olumsuzluklara rağmen, tarihi ve kültürel bağları nedeniyle, Ortadoğu'da staratejik bir derinliği olan Türkiye, bölgesel bir güç olarak jeostratejik konumunun sağladığı avantajları da kullanarak, “Bölgenin yeniden şekillendirilmesi sürecinde benim de söyleyeceklerim var” sdiyebilmektedir. Sözünü ne ölçüde dinletebildiğini zaman gösterecektir.
İçerde ve dışarda başedilmesi giderek zorlaşan sorunlarla boğuşan Türkiye'yi zorlu bir sınav süreci bekliyor.