KUR’ÂN-I KERİM’İN HANGİ BAKIMLARDAN EBEDÎ BİR MU’CİZE OLDUĞU:

Kur’ân-ı Kerim’in nüzûlü zamânında Hicâz havâlîsinde kullanılan yazı, Enbârî veya Kadîm Hayrî denilen yazı idi. Bilhahere buna “Hatt-ı Hicâzî” adı verilmiştir ki, “Nesh” yazının aslıdır. Bu yazı Müslümanlar arasında yayılmaya başlamıştı. Peygamber’imizin 26 veya 42 kadar vahiy katibi vardı. Hepsi de Kur’ân âyetlerini bu yazı ile yazmışlardı. Bu yazılar Peygamber’imiz tarafından kabul ve takrir buyrulmuştu. Binaenaleyh bu, bir hüccet-i Şer’iyye sayılmaktadır. Bununla beraber mushaf’ların bu resm-i hat ile yazılması hakkında Medine-i Münevvere’deki oniki bin Sahâbî’nin de icmâı vardır. Bunların bu icmâı ise, dinde muhalefeti câiz olmayan bir hücettir.

İbrîz Sahibi şeyhinden naklen demiştir ki: Kur’ân’ın resm-i hattı, müşâhede esrarından ve Kemâl-i rif’atten bir sırdır. Bu resim Resûl-i Ekrem’in tevkîfine, emir ve ta’line müstenid’dir. Kur’ân’ın nazmı mu’ciz olduğu gibi resmi de ayrıca mu’ciz’dir.

Kur’ân’ın resm-i hattı yerine başka bir hattın kaim olabilmesine İslâm âlimleri arasında kail olmuş bir kimse olmasa gerektir. Yalnız, Kur’ân’ı Arabî olmayan bir kalem ile kitabet câiz midir? Sualine Bedrü’d-din-i Zerkeşi: “Ben bu husûsta ulemâ’dan hiçbirinin bir sözünü bilmiyorum, cevaz ihtimali var, yakın olan görüş ise men’i cihetindedir, nitekim, Kur’ân’ı Arapçanın gayriyle okumak da haramdır,” diye cevap vermiştir.

Demek ki, Kur’ân’ın bir başka yazı ile yazılıp-yazılmaması bahis mevzu olurken Zerkeşî, bu babdaki icmâ’dan kat’ı nazar edildiği takdirde bunun cevaza karin olabileceğini bir ihtimal olmak üzere serd etmiş bulunuyor. Yoksa bu husûsta asırlardan beridir âdetâ bir İcmâ-ı Ümmet mevcud iken bunun hilâfına cevaz arayışı Zerkeşî’nin de hatırından geçmemiş olsa gerektir.

Filvâkî’, Kur’ân-ı Kerim’in sûre’lerinin tertibi, kelimelerin şekl-i imlâsı hey’et-i Mecmuasına aid resm-i hattın neden ibâret olduğu husûsunda bütün Müslümanlar arasında bir vahdet (birlik) meydana gelmiş bu husûsta sağlam ve muhkem hale gelmiş bir icmâ’a mebnî, artık bu resm-i hattın değiştirilmesiyle yerine başka bir hattın ikamesine mesağ bulunmayacağı tahakkuk etmiştir. Nitekim, Hicrî, (1117) vefat eden (Ahmed Dimyatî) ithâfında Zerkeşî’nin mezkûr ifadesini nakl’ettikten sonra Kur’ân-ı Kerim’in gayri Arabî bir kalem, Ya’nî bir yazı ile yazılmasının kat’iyyen haram olduğunu (İbn-i Hacer-i Mekkî’)den naklen tasrih etmiştir.

Tefsir-i Keşşâf’da deniliyor ki: Mushafın hattına tam ittibâ’ (uymak) bir sünnettir; ya’ni, İslâm’da sülûk edilmiş bir tarikattir; ona muhalefet olunamaz.

Şeyhu’l-İslâm el-Mergınânî de (Tecnis) adındaki kitabında diyor ki: Kur’ân’ı Fârisî ile yazmaktan men’olunur, çünkü bu, Kur’ân’ın hıfzını ihlale sebeb olur. Biz Kur’ân’ın hem nazmını, hem de ma’nasını hıfz ile me’muruz. Bunun hilafına hareket Kur’ân emrinde umursamazlığa sebep olur.

İbn-i Dresteveh dahî, (Kitâbü’l-Küttâb)ında diyor ki: Kur’ân yazısı başkasına kıyas olunamaz. Çünkü o bir sünnettir; ya’nî Resûlullah’ın işaretine müstenid tevkîfî bir yazıdır; onu bozmaya ümmetin selâhiyyeti yoktur. Ezher Uleması tarafından çıkarılan, (El-Zikrâ el-Muhammediyye) Mecmûasındaki bir fetva’da deniliyor ki: “İslâm âlimleri selefen ve halefen (öncekiler, geçmişler, sonra gelenler) icmâ’ etmişlerdir ki, Kur’ân-ı Kerim’de ya lafzın tahrifine veya ma’nanın tağyirine (değiştirilmesine) götürecek, sebep olacak herhangi bir tasarruf, kat’î’ sûrette memnu’, tahrim-i Kat’î ile haramdır. Gerek Ashab-ı Kiram ve gerek onlardan sonra zamanımıza kadar gelen ehl-i İslâm Kur’ân’ın Arabî harflerle yazılmasını iltizam etmişlerdir. Bundan da tebeyyün eder ki, Kur’ân’ı Azîm’in Latin harfleriyle yazılması asla câiz değildir.

Vaktiyle, Huruf-u Mukatta’a ile basılmış bir risale hakkında, Fetva Eminliğinden fetva istenmiş, Fetva Emaneti tarafından şöyle cevap verilmiştir. “Ba’zı tefsîr’de beyan ve izah olunduğu üzere Kurrâ’ ve Ulemâ’ ve ümmet-i Müslimîn üzerine Mushaf-ı Şerif’in hatt-ı ma’rûfu, Resûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hazret’lerinin emini ve Katib-i vahyi bulunan Zeyd İbn-i Sâbit radiya’llahu Teâlâ anh Hazret’lerinin resmidir. O Şanlı Sahâbî, Zeyd İbn-i Sâbit, Resûl-i Hidâyet-Penâh Efendimiz Hazret’lerinin şerefi sohbeti sebebiyle bu ilm-ü Celîl’ül-kadirde başkalarının bilmediklerine vâkıf olmuş ve her resmi bir nükte-i lâtife ve hikmet-i belîga’ya müstenid bulunmuştur. Kezâlik, fıkıh kitaplarında Kur’ân-ı Kerim’in huruf-ı mukatta’a ile yazılmasının yasaklanması lazım geldiği beyan edilmiştir.”

Yine bu Fetva Eminliğin’den buna benzer bir mes’ele’den dolayı da, Milâdî, 1912 tarihinde şöyle cevap verilmiştir. Bizâtihî, mü’minlerin kurtuluş vesiylesi ve Müslümanların gözbebeği olan Kur’ân-ı Lâtîfü’lü’l-Beyân ve Furkan-ı Celîlü’l-Unvân’ın huruf-u Mübareke-i Arabiyye’nin gayri hurûf ile yazılması cevaz-ı Şer’î’ye iktiran etmeyip hatta huruf-u Mukatta-i Arabiyye ile dahî yazılsa, Sıfat-ı Celîle-i Kur’âniyye’yi iktisab etmeyeceği en mu’teber fıkıh kitaplarında yazılmıştır. Yukarıda tafsilattan istifade ile buyurulacağı üzere, Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şan’ın bir şekilde sonradan uydurulmuş Huruf-u Mukatta’a ile yazılması, Yüce şeria’te muhalif bütün Müslümanların ızdırab ve galayânı’nı mûcib olmak i’tibariyle şiddetle men’edilmesi ve bunun nüsha-i Matbu’unun hemen bilmüsadere (zorla alınarak) imhası sebeblerinin tekemmül buyurulması ve ibret alınması için, benzerlerine cür’et edenlerin ta’zir-i Şedit ile men’i ve ceza uygulanması için cezadide edilmeleri, Şerî’at-i Mutahhare-i Ahmediyye namına bilhassa istirham olunur.”

Şunu da ilâve edelim ki, başka yazılar, Kurân-ı Mübin’i harflerin mahreçlerine, tecvid kaide’lerine riayet bakımından güzelce okunmaya pek kifayet edemez. Kur’ân Lisanına mahsûs, mükemmel bir yazının kırâet vecihleri i’tibariyle te’min edeceği derûnî zevkleri, tenevvuâtı, başka hiç bir lisan te’min edemez. Meselâ, İsra Sûresi, 82.âyette geçen, “Ve Nünezzilü” kelimesi hem inzal hem de tenzil masdarlarından olarak okunabilir, her iki kırâet de mütevâtir’dir. Halbuki başka lisanlardaki harflerle bu iki nev’i kırâeti te’min kabul değildir.

Kur’ân-ı Kerim’in resm-i hattını değiştirmek arzûsu, acaba bilmeyen Müslümanların Kur’an -ı Mübin’i kolayca okuyabilmelerini te’min gibi, bir maksada müstenid olabilir. Fakat akıllıca mülahaza edilince bu maksadın daha mükemmel tecellisi için Kur’ân’ın resm-i hattını muhafazadan başka çâre olmadığı tezâhür eder. Bir kere bu yazıların yerine başka yazıların kaim olamayacağını yukarıda def’atle söylemiştik. Sonra resm-i hattın hafızalara pek büyük yardımı vardır. Kur’ân’a mahsûs resm-i hat ise bu hususta birinciliği hâizdir. Zâten kolaylık ve te’siri Cenab-ı Hakk’ın va’dine mukterin (yakın) olan Kur’ân’ı, on onbeş yaşındaki binlerce Müslüman çocukları bile ötedenberi tamamen okuyup ezber ede geldikleri ve hatta bu muvaffakiyetlerini bir hey’et huzurunda bütün Kur’ân sûre’lerini sekiz-on saat içinde ezber olarak tilâvet etmek sûretiyle isbat ettikleri daima görülmüştür.

Bununla beraber Kur’ân’ın resm-i hattı bir takım işâretleri hâvî ve bu veçhile okunup bellenmesi kolay bulunmakla beraber bu yazıyı bu veçihle belleyen bir Müslüman, bu şekilde yazılmış diğer İslâmî eserlerden de istifade edebilir. Meselâ, Evrâd ve Ezkârı muhtevi sâir Mübârek kitapları da okuyabilir. Binaenaleyh, Kur’ân-ı Kerim’i, kendisine mahsûs bir resm-i hat ile okuyup bellemek bi’l-farz fazla zaman harcamaya muhtaç olsa da yine faydalı olacak ve İslâm âlemine aid, müstekîl, tarihî bir resm-i hatta ittila peyda edilmiş bulunulacaktır. Medenî, müterakki (Kalkınmış) milletler pek çok yabancı kavimlerin dillerini yazılarını öğrenip dururken Müslümanlar umûm İslâm âlemine aid, din bakımından da pek büyük bir kudsiyyeti hâiz, bir yazıyı niçin bellemesinler? Aynı zamanda ibadetten de sayılan bir bilgiyi niçin tahsile çalışmasınlar?

Şüphe yok ki, semâvî kitaplar arasında şimdiye kadar gerek elfaz (lafızlar) ve ma’naları bütün cüz’leri ve şekilleri itibariyle varlığını birliğini ve ayniyyetini muhafaza etmek ayrıcalığı (imtiyazı) yalnız Kur’ân-ı Azîm’e mahsûstur. Büyük bir kıymet-i Tarihiyyesi, pek mühim bir kudsiyyet-i diniyyeyi hâiz olan bu Kitab-ı İlâhi’nin lafzını da, ma’nasını da, resm-i hattını da olduğu gibi muhafaza etmek Müslümanlar için en kat’î bir vecibe’dir. Bütün ehl-i İslâm, Kur’ân-ı Azîmü’ş-Şan’a karşı böyle bir vecibe ile mükellefiyyeti ebedî bir şeref bir mefharet (öğünme) telakkî etmektedirler....