“Biz,Ehl-i Kur’ân’ız, Kur’an’dan başka Allah ile kulları arasında her hangi bir vasıta tanımayız, Kur’an bize yeter,” diyen, mülhid,münkir ve mürted’ler, tam birer Kur’an cahilidirler; Kur’an-ı Kerim hakkında, asgarî, Zarûrat-ı Diniyye ma’lumatına sahip değillerdir. İddia’larının tamamının cevabı, Kur’ân ayetleriyle, zahiren, sarahaten, mufassalen ve muhkemen vardır. Fakat, bunların bu ayetleri idrak kabiliyetleri yoktur.

Bunlardan birisi,(C.T.)bir Televizyon mülakatında, kendisine soruldu.”neredeyse eğitiminizin tamamını  dinî eğitim olarak aldınız. Şimdi ise,Teknik bir üniversite’de, felsefe hocası olarak vazife yapıyorsunuz? Doğrudur, dedi. ”Ben İmam-Hatip  Okulu’nu, çok iyi bir derece ile bitirdim,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakülte’sinden de yine, iyi derece ile mezun oldum.Yüksek Lisansımı da, bu fakülte’de yaptım. Bunca tahsile rağmen, halâ, Kur’an-ı  Kerim’i anlamıyordum-anlayamıyordum. Burada hoca olarak kalsaydım, akademisyenliğimi burada devam ettirseydim, İlahiyat talebesine Kur’an-ı Kerim’i nasıl anlatacaktım? Onun için felsefeyi seçtim,” demiştir.

Kur’an-ı Kerim’i anlamak için evveliyyetle sarf, nahiv, mantık, fesahat ve belagat, kelam, fıkıh, usûl-ü fıkıh, hadis ve usûl-ü hadis gibi temel ilimlere vukufiyet şarttır. Aslında burada aradığımız,tefsir ve te’vil değil, Kitabımız, Kelam-ı Kadîm hakkında asgarî  bilgi, Zarurat-ı Diniyye bilgisidir. Müslüman olduğunu söyleyenlerden yaklaşık, %60’ı Kur’an-ı Kerimi ömründe bir kerre bile olsun eline almamış,nasıl bir kitap olduğu hakkında bir fikri bulunmamaktadır.

Allahu Zülcelâl Hazret’leri, emirlerini, nehiylerini va’ad ve va’îd’lerini beyan etmek üzere, ba’zı Peygamber’lerine melekler vasıtasıyla kitaplar indirmiş, vahyetmiştir; Ebûzer radiya’llahu anh’den rivayete göre, Ebuzer demiştir ki, Ben Resulullah’a, Ya Resulu’llah! Allah yeryüzüne Peygamber’lerine kaç kitap indirmiştir? Resulullah,Allah yeryüzüne, yüz kitap ve dört kütüp indirmiştir. Adem aleyhisselam’a 10 Sahife, Şit aleyhisselam’a 50 Sahife, İdris aleyhisselam’a 30 Sahife, Ceddü’l_Enbiya, İbrahim aleyhisselam’a on sahife olmak üzere yüz Sahife, Hazreti Musa aleyhisselam’a Tevratı, Davud aleyhisselam’a Zebur’u, İsa aleyhisselam’a İncil’i ve Sizin Nebî’niz, Muhammed-Mustafa salla’llahu aleyhi ve sellem ‘e de Kur’an-ı Kerim’i inzal buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in nüzulü ile diğer semavî kitap ve sahife’lerin okunuşları, yazılışları ve bazı hükümleri    neshedilmiş, ortadan kaldırılmıştır. Kur’an’dan başka diğer İlâhî kitaplar, mu’cize değil de, ”Belîğ,” oldukları için, tahrife ma’ruz kalmışlardır. Kur’an-ı Kerim ise, mu’ciz-mu’cize olduğu için, tahrif, tağyir ve tebdil’den masun’dur. Günümüze kadar tek bir harfine, noktasına dokunulamamış ve kıyamete kadar da asla dokunulamayacaktır.

Kur’an lafzı,esasen kırâet, tilavet, cem’ ve zam manalarına gelmektedir. Ayrıca, Kur’an lafzı, gufran gibi masdar olup, makruvv (okunmuş) kırâet edilmiş şey manasına da gelir. Bilahere, taraf-ı İlâhî’den Cibril-ü Emîn vâsıtasıyla Arapça olarak (Kureyş Kabilesi Arapçasıyla) Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimize indirilmiş ve zamanımıza kadar tevatür ile rivayet edilegelmiş olan Kitab-ı İlâhî’nin ünvanı olmuştur. Binaenaleyh, bu Mübarek Kitab’ın lafzı da, ma’na’sı da İlâhî’dir; vahye dayanmaktadır, mukaddestir. Kur’an-ı Kerim’in lafızlarına ”Nazmü’l-Kur’an” denilir. Kur’an’ın nazmiyle ma’na’sı Kur’an’ın mahiyetini teşkil eden iki rükünden ibarettir ki,bunlar bulunmadıkça, Kur’an tahakkuk etmez.Yalnız, lafızlara veya yalnız ma’na’ya Kur’an denilemez. Kur’an denilen bu Kitab-ı  İlâhî, daima okunduğu veya âyetleri, sure’leri pek çok emirleri, nehiyleri, va’ad’leri, va’id’leri ve pek çok ilimleri, hakîkatleri sinesinde topladığı için bu Kur’an’ın ünvanı olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in sûre ve âyetleri: Sûre lafzı, lugatte derece, yüksek rütbe,şeref ve şan, güzel yapılmış bina manasına gelir. Şehirlerin çevrelerine çekilen hisarlar da ”Sûr” denilir. Istılahımızda sûre Kur’an-ı Kerim’in en az üç âyetten müteşekkil, hususi bir ismi haiz olan bölümlerinden her birine verilen unvandır. Kur’an-ı Kerim’in sûre’leri yüz on dörttür.Hicretten evvel Mekke-i Mükerreme’de seksen altı sûre, Hicretten sonra da Medine-i Münevvere’de yirmi sekiz sûre-i Celile nazil olmuştur. Bunların ekserisi uzun surelerdir. Bu sûre’lerden ba’zılarının müteaddit isimleri vardır. Nitekim Fâtiha-i Şerife Sûre’sinin Fâtihatü’l-Kitab, Ümmü’l-Kitab, EL-Seb’u’l-Mesânî gibi adları da vardır.

Âyet, lugatta alâmet,nişâne, ibret, delil, her taraftan göze çarpan bina ma’nâsınadır. Hâriku’l-âde ma’nasında da kullanılır. Istılahımızda ise ”Kur’an-ı Mübîn’in başlıca bir ma’nayı, bir işareti veya bir hükmü haiz olan uzunca veya kısaca cümlelerinden her hangi biri”dir, ki başlangıcı ile sonu arasında bir ittisal (bağ), bir vahdet (birlik) bulunmuş olur. Cem’i (çoğulu), âyât’dır. Kur’an-ı Kerim’in böyle her bir cümlesi bir hakiykat nişanesi, bir ibret mev’izası, bir ulviyyet abidesi olduğu için bu Âyet ünvanını haiz bulunuyor.

Kur’an-ı Kerim’in âyetlerinin sayısı Nâfi’a göre (6217) Şeybe’ye göre (6214) ,Kûfeli’lere göre (6236) Mısırlı’lara göre (6219), Şamlı’lara göre, (6226)’dır. Bu ihtilaf gerçekten bir hilaf değil, i’tibaridir; Âyet’lerin başlangıcı ile nihayet bulması hakkındaki i’tibardan ibarettir. Âyet-i Celilelerin adedi Zimahşerî’nin deyişine göre de(6666)’ dır. Şeyhulislâm, İbn-i Kemal Merhum, bu âyet’lerin ne gibi kısımlara ayrıldığını şu manzumesiyle bildirmiştir:

Bilmek istersen eğer sen aded-i âyâtı  

Cümlesi altı bin altı yüz, altmış altı

Bindir va’d beyanında anın, bini va’îd

Bindir emr-i İbadet, bin nehy-ü tehdît

Bini emsâl-ü iberdir, bini ahbâr-u kıssa

Beş yüz âyâ helâl ile harâma mahsus

Buldu yüz âyeti tesbih  u düâda çu rüsûh

Altmış altısı dahî âyet-i nâsih, mensûh...

İlk nazil olan âyetler, ”İkra’” Sûresinin ilk dört âyetidir. En son nazil olan âyetler de tercih edilen kavle göre, Bakara Sûresi’nin, Meâl-i Âlî’leri şöyle olan, ”Ey iman edenler!Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcud faiz alacaklarınızı terk’edin.” “Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” “Eğer borçlu darlık içindeyse,eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir), eğer gerçekleri) anlarsanız, bunu sadakaya (veya zekata) saymak sizin için daha hayırlıdır.” “Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.” (Bakara  2/278, 279, 280, 281) âyet-i Kerime’leridir. Bu âyet-i Kerime’lerin meâllerine dikkat edilirse, insanlara kendilerini büyük bir tehlike’den koruyacak bir hareket hattını ta’lim ile şahsî mes’uliyyet esasını te’sis ve Resul-i Ekrem Efendimizin irtihaline işareti mutazammin bulunmuştur.

Cumhur-u Ulema’nın kavline göre ise,en son nazil olan âyet-i Kerime, ”Artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize ni’metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı beğendim. ”Meâlindeki, Maide Sûresi’nin üçüncü âyet-i Kerime’sidir.

Kur’an-ı Kerim’in, ma’nâsı, vahiy mahsulü ve mu’cize olduğu gibi, lafzı, nazmı, tertibi de vahiy ürünüdür ve mu’cize’dir. Bakara Sûresinde en son nazil olan, 278, 279, 280 ve 281. Ayetlerin, Bakara Sûresi, 277 ve 282. âyetlerin arasına konuluması hususunu vahiy yoluyla, Cibrîl-ü Emin bildirmiştir....