Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurt dışında, (DİTİB) şeklinde örgütlenmesini bir türlü kabullenmeyen, bizim Nezih Camia ve Cemaatimiz değil, FETÖ, Terör örgütüdür. FETÖ, Terör Örgütü kendisine alan açmak için, yurt dışındaki Türk-İslâm Cemaatlerinin bağımsız gelişmelerine mani olan da, (DİTİB)’i, “Türkiye’nin, başka ülke’lerin içişlerine karışmakla itham eden de, FETÖ, Terör örgütüdür.

Bu raporu hazırlayanlar, Camia ve Cemaatlerde, hayâlî, nakîsa ve defo arama ve isnadı yerine, öncelikle kendi evlerinin önünü süpürseydiler, çok daha hayırlı bir hizmet yapmış olurlardı.

Mehmed Nuri Yılmaz’ın Diyanet İşleri Başkanı olduğu zamanlarda, -ki, bu müddetin bir bölümü de 28 Şubat dönemidir.- Bu dönem’de, FETÖ, Şeriri, ahir zaman decacile’sin en Şerir Deccali, Fethullah Gülen, mel’un, bütün Türkiye’de olduğu gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde de çok rahat at oynatıyordu. İl müftülük’lerine yalnız, FETÖ’nün onayından geçenler ta’yin ediliyordular. Yurt dışı dinî hizmetlere yalnızca onun adamları gönderiliyordu. Bu dönem, yurt dışı dinî hizmetlerde bulunanlar, gurbetçi işçilerimiz, aileleri ve çocuklarından çok, Dinlerarası Diyalog çerçevesinde, Hristiyanlarla birlikte, Yüce İslâm dinini, Avanjelist, bütün dünya’da, tek devlet, (Siyon Devleti) tek milet (Siyonist Millet) ve tek din, (Hâşâ! Bütün İbrahimî dinleri ve Peygamber’leri, Çatı Peygamber, Haz.İbrahim etrafında toplamayı hedefleyen), Dünya Siyonizm’ine yamamaya çalışıyordular.

Bu dönemde yurt dışına dinî hizmetler için gönderilen Hademe-i Hayrattan pek çoğu, yurdumuza dönmemiş, Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde, FETÖ’nün hizmetine girmiş, FETÖ imamı olmuştur. Yurda dönenler de, Diyanetten istifa ile ayrılarak, FETÖ okullarında, FETÖ şirketlerinde, FETÖ Bankasında ve FETÖ yayın organlarında, FETÖ matbaa’larında çalışmaya başlamışlardı.

Mehmed Nuri Yılmaz zamanında, Diyanet İşleri Başkanlığı, -ki, Diyanet İşleri Reisliği, 03 Mart 1924 tarihinde Şeyhulislâmlık Makamı yerine, Ehl-i Sünnet, Mâtüridî-Eşa’rî, Hanafî Esasları üzerine kurulmuştur.- adeta, Dünya Kiliseler Birliği’nin, Avanjelistlerin ve Dinlerarası Diyalog’un Türkiye Merkezi gibi çalıştırılmıştır. 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki  kanunda ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile alakalı hiç bir Nizamname ve yönetmelikte bulunmadığı halde, Diyanet Merkezinde, DİNAM (Diyanet Araştırma Merkezi) ve Dinlerarası Diyalog Daire Başkanlığı kurulmuştur. Diyanet Araştırma Merkezi, “Kanunun hangi maddesinde var, ya da hangi nizamname ve yönetmeliğe göre kurulmuştur, hangi zarurete mebnî kurulmuştur?” diyen çıkmadı. Öyle ya! Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, Din İşleri Yüksek Kurulu var, ihtiyaç duyulduğunda, Din Şurası toplanabilir. Belki bir ipucu olabilir, Memleketimizin en önemli partilerinden birisini bölmek, parçalamak, siyasi mevta haline getirmek için, bir FETÖ Projesi olarak kurulan bir partinin kurucuları arasındaki, Prof.Dr.Ümit Özdağ, astronomik bir ücretle, Diyanet Araştırma Merkezi direktörlüğüne getirilmişti. Bir daire Başkanı ve 80 kişilik bir kadro ile kurulan, Dinlerarası Diyalog Daire Başkanlığı’nın, daire Başkanı dahil, bütün kadrosu, FETÖ Haşâşî’lerinden oluşmuştu. Kimse çıkıpta, böyle bir daire hangi zarurete mebnî kurulmuştur? Demedi-diyemedi...

Bu dönemde, Cum’a ve bayram hutbelerinde, Abbasiler döneminden beridir, Hamdele sırasında, Hulefâ-i Raşidîn Efendilerimiz, Haz.Ebû Bekr, Haz.Ömer, Haz.Osman ve Haz.Ali, (rıdvanu’llahi aleyhim Ecme’în) Hazeratı’nın isimlerinin zikredilmesi yasaklandı. Esefle söylemek isterim ki, bu yasak, el-yevm devam etmektedir. Yine bu dönemde Cum’a ve bayram hutbe’lerinde, hitabet bittiğinde, ikinci Hamdele’den önce, Euzü Besmele ile okunan ve neredeyse Şeâir-i İslâm’dan biri haline gelen, “Allah nezdinde yegane hak din İslâmdır,” Meâlindeki, Al-i İmran Suresi’nin 19. Âyet-i Kerime’sinin okunması yasaklandı. Yine üzülerek ifade edeyim, ba’zı hatipler hala, bu âyet-i Kerime’yi okumaktan her nedense imtina ediyorlar.

Bu dönemde, Türkiye’de, “HRİSTİYANLIK,” kaçak, yasak misyonerlik’ten çok öte, neredeyse hakim inanç sistemi haline getirilmişti. Diyanet’in İl Müftüleri, İllerinde, mesela, İstanbul, Diyarbakır, Mardin ve Urfa İllerinde, Dinlerarası Diyalog, toplantıları tertip ediyorlar, A.B.D’den ve İsrail’den da’vet ettikleri, papaz ve haham kafilelerini, Türkiye Diyanet Vakfı’nın imkanlarıyla haftalar boyu, beş yıldızlı otellerde ağırlıyor, gezdirip dolaştırıyorlardı.

Diyanet’in imamları, İl Müftüsü’nün ta’limatı ile, Müslümanlarla, gayr-i müslimlerin nikah akidlerini deruhte ediyordular. Mesela, Urfa Müftüsü’nün ta’limatıyla, Dergah Camii İmamı, A.B.D.’li, Hıristiyan Profesörle, sözde Müslüman, Lübnan’lı, Meryem’in nikahını, matbuatın, televizyon kameralarının hazır bulunduğu, tespit ettiği bir program ile kıymıştı. O devirdeki FETÖ’nün yayın organının, bir gün sonraki nüshası, “Bu bir devrimdir, Hıristiyan, A.B.D.’li, Papaz, Profesörle, Lübnan’lı Müslüman Meryem’in nikahları kıyıldı,” 72 Punto manşetle çıkmıştı.

Mardin, Kasımiye Medresesinde tertip edilen, Dinlerarası Diyalog toplantısı, yine Mardin İl Müftülüğü tarafından ve tüm masarıfi, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından karşılanmak üzere tertip edilmişti. Bu toplantıda, Kasımiye Medresesinin Muhteşem Kubbelerinin altına, Dev bir Haç flaması, ondan biraz daha küçük, İsrail Yıldızı ve fark’edilmeyecek kadar küçücük bir hilal filaması asılmıştı. Konuşmacılar da, konuşmalarına, “Değerli Hristiyanlar, Kardinaller, papazlar, Muhterem Yahudî’ler, Hahamlar ve Müslümanlar, Hoca’lar,” diye başlıyordular. Bu toplantılarda, Hristiyanlık, hep hakim inanç sistemi, ikinci derecede, Yahudîlik, İslâm ve Müslümanlar ise vesaire muamelesine tabi tutulmuşlardı.

Türkiye’deki, camia ve cemaatler ve dinî dinamikler hakkında raporlar hazırlayan bu Kardeşlerimiz, acaba bir de şu Diyanet İşleri hakkında da bir rapor hazırlamayı düşünmez, akıllarına getirmezler mi?!...

“Cemaate aid Fazilet Takviminde namaz vakitlerinin temkin gerekçesiyle Diyanet Takviminden farklı gösterilmesi halk nezdinde zihin karışıklığına yol açmaktadır.”

Keşke, diğer camia ve cemaatlere de isnad edilen nakîsa ve defo bu isnad gibi olsaydı. 1983 yılından önce Diyanet Takviminde de temkin vakitleri işaretleniyordu. Temkin vakitlerini gösteren takvim niçin zihin karışıklığı’na, zihin bulanaklığı’na yol açsın ki, Türkiye’de ezanlar, Diyanet Takviminin gösterdiği vakitlerde okunuyor. Cum’a ve bayram namazları Diyanet Takvimin gösterdiği vakitte kılınıyor. Ramazan aylarında, iftar ve sahur, Diyanet Takvimine göre başlıyor, bitiyor. Bırakınız da temkinli, ihtiyatlı hareket etmek isteyen, Ekall-i Kalil, bir topluluk, ihtiyatı, temkini gösteren takvimlere göre amel etsinler.

“Güçlü oldukları bölgelerde, Diyanet İşleri Başkanlığı da dahil, kendileriyle benzer faaliyet yürüten diğer kurum ve kuruluşlara karşı olumsuz bir bakışa sahip oldukları yukarıdaki bilgilerden anlaşılmaktadır.”

Bizim Camia ve Cemaatimizin, Müslümanlarla, Peygamber’imizin ta’rifiyle, “Mâ Ene aleyhi ve ashabi,” (Benim ve Ashabımın yolunda olanlarla) Eh-li Sünnet Akidesine sahip, Mâtürîdî-Eşa’rî, Hanafî, Malikî, Şafi’î ve Hanbelî mezhep’lerine mensup olanlarla hiç bir mes’ele’miz yoktur.

Fırak-ı Dâlle’den olan her fırka’ya, Şîa’ya, Vahhabi’lere, deist’lere, Ellâ Mezhebiyye’nin bütün fırkalarına, Ankara Okulu’na mensup zındık ve mülhidlere, hâşâ! “Kur’an’da bıktırıcı tekrarlar vardır, Kur’an tahriften arî değildir, diğer semavî kitaplar gibi Kur’an’da tahrif edilebilir, Kur’an’daki kıssalar kurgudur,” diyen, ahir zaman decacilesi, münkir, kafir, ba’zı İlahiyatçılara karşı olduğumuzu, sonuna kadar bunlarla mücadelede kararlı olduğumuzu da cümle alem bilsin, isteriz.

“Öte yandan sahih İslâm anlayışında yeri olmayan ba’zı fikir ve söylemlere de sahip oldukları dikkati çekmektedir. Dünya’nın pek çok ülkesinde faaliyet yürütüp, örgütlenmişlerdir. Faaliyetlerinin arka plânındaki gücün, öğrenilmeye değer bir bilgi olduğu değerlendirilmektedir.”

“Sahih İslâm anlayışında yeri olmayan ba’zı fikir ve söylemler,” hangi fikir ve söylemlermiş, biz bilmiyoruz, bilmiş olsak gereğini yapar en azından kendi çapımızda tashih ederiz. Cihanşümul bir Hukuk kaidesi, müddeî iddiasını isbata mecburdur, isbat edemezse şen’î ve deni bir müfterî durumuna düşer. 

Bizim Üstazımız, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleri, Vâris-i Nebî ve Cihanşümul Müceddid’dir. Dünya’nın herhangi bir köşesinden evladı, tecdid, ihda ve irşad için da’vet alırsa, koşa koşa oraya gider. Arkalarında ise aile’leri, ihvanı ve Aziz Türk Milleti vardır. Gerisi lâf-u güzaf ve vehimdir...