KUR’ÂN-I KERİM’DE HAVÂS İLMİ:

Bir hadis-i Şerif’in meâline göre, herhangi bir nâhoş hâle tutulan bir zorluk ve sıkıntıya marûz kimse: “Nihâyet karanlıklar içinde; senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum” diye niyaz etti.” (Enbiyâ 21/87) Meâlindeki âyet-i kerime’yi okursa o hâlden kurtulur.

Resûl-i Ekrem Efendi’miz, göğüs ağrısından şikâyette bulunan bir zâta şöyle buyurmuştur: “Kur’ân oku, Allâhu Te’âlâ Kur’ân hakkında “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerindekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57) buyurmuştur.”

Beyhakî’nin naklettiği bir hadis-i şerif’e nazaran: “Mâşâ Allah! Lâ kuvvete illâ bi’llâh! Nazm-ı Celîl’ini okumak; mal, evlâd gibi herhangi bir nimetin ölümden başka bütün âfetlerden selâmetine vesile olur.

Bir başka hadis-i şerif’e göre ise, deniz yolculuğu yapan bir Müslüman’ın gemiye binerken, “(Nuh) dedi ki; “Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” (Hûd 11/41) “(Yahudiler) Allah’ı gereği gibi tanımadılar!” (En’âm 6/91) meâllerini verdiğimiz âyetlerin okunması, bir tehlike anında boğulmaktan kurtulmasına vesile olur.

Neseî’nin naklettiği bir hadis’e göre de, “Her gece Tebâreke Sûresini, (Kur’ân-ı Kerim’in 67. Sûresidir,) okuyacak bir mümin kabir azabından kurtulur.

Velhasıl, Kur’ân-ı Mübîn, Havâs İlminin de birinci dereceden menbaı olmuştur...

İHLÂS SÛRE’SİNİN FAZÎLETİ:

Ebû saîd Hudri radiya’llahu anh’den rivâyet olunduğuna göre, bir kişi bir başka kişinin bütün gece tekrarlayarak “Kulhüva’llâhü ahad” sûresini, (ya’ni, İhlâs sûresini) okuduğunu işitir. Sabah olunca Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’e gider. Ve bütün gece İhlâs okunmasını azınsayarak Resûl-i Ekrem’e arz’eder. Resûlullah da cevaben: “Hayatım yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu sûre’yi okumak, bütün Kur’ân’ın üçte birisine muâdildir” buyurur.

Hadis’in metninde İhlâsı okuyanın ve dinleyenin isimleri geçmiyor. Ancak hadis şârihleri, dinleyenini bizzat, ravî’nin kendisi, Ebû Saîd, okuyanın da Katâde İbn-u Nu’man olduğunu bildirmişlerdir. İhlas-ı Şerif sûresinin kırâetinin Kur’ân’ın üçte birisini okumaya muâdil olması keyfitini tevcih edilen bazı ulema sevâb cihetiyle muâdil bulunduğunu bildirmişlerdir.

Münzirî de derki: Kur’ân’ın muhteviyâtı, kasas (kıssalar), ahkâm, Sıfât-ı İlâhiye olarak üç kısma ayrılır. Bu sûre-i Şerife bunlardan münhasıran sıât-ı İlâhi’yeyi ihtiva ettiği için Peygamber’imiz tarafından sevâb ve faziletçe Kur’ân’ın üçte birine muâdil olduğu bildirilmiştir.

Yine Ebû Saîd Hudrî radiya’llâhu anh’den rivâyete göre Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem Ashâbına: Ashabım! Kur’ân’ın üçde birisini bir gecede okumak güçlük verir mi? diye sormuştu. Bu teklif Ashâb’a güç gelerek: Yâ Resûle’llâh! Bizim hangimizin buna gücü yeter? demişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Efendi’miz “Allâhü’l-Vâdihü’s-Samed Sûresi Kur’ân’ın üçde biridir, buyurdu.

İşte bunun içindir ki, Müslümanlar ibadetlerinden sonra, du’a’larının akabinde, Cum’a günleri Hatip hutbe irad etmek için minbere çıktığında, tevbe-i istiğfar’dan sonra ve her fırsatta bir Fâtiha üç İhlas-ı Şerife okurlar.

Tarîkat-i Nakşibendiyye-i Aliyye’de, Silsile-i Zeheb ve Silsile-i Saâdât’ın 9. Halkası ve Sıddık-ı Ekber, an Zâtihi’l-Athar, Hazretlerinden sonraki ikinci Kutbu’l-Aktâb, Abdü’l-Hâlık Gucdüvânî (k.s.) Hazretlerinin zamanından beridir, bu Tarîkat-i aliyye’nin esas düsturlarından olan, Hatm-i Havâceğân, İstiğfâr, Salavât-ı Şerife, Fâtiha ve bin adet İhlas okumaktan ibarettir. Huşû ve huzû ile okunan bu bin İhlas, her bir İhlas Kur’ân’ın üçde birine muâdil bulunduğuna göre sevâb ve ecir bakımından üç yüz otuz üç Kur’ân hatmi demektir.

Âişe radiya’llâhu anhâ’dan rivâyete göre şöyle demiştir:

Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem her gece yatağına geldiği zaman iki elini birleştirerek bunlara nefes etmeye başlayıp: Kul Hüva’llâhü Ehad ve Kul Eûzü Bİ-Rabbi’l-Felâk ve Kul Eûzü Bİ-Rabbi’n-Nâs (sûrelerini) okurdu. (Ellerine üflerdi.) Sonra iki eliyle vücûdundan eli yetiştiği yerleri sıvazlardı. Elleriyle başını, yüzünü, vücûdunun ön kısmını meshetmeye başlardı. (Sonra vücûdunun arka tarafını mesh’ederdi) ve böyle okuyup üfleyerek vücudunu meshetmeyi üç defa tekrarlardı,” (Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi, ikinci baskı, Cild 11/236 Hadis Numarası/1772)

Geceleyin uyumak için yatağa yaklaşıldığında, öncelikle, Fâtiha sûresi okunmalı, sonra Âyetü’l-Kürsî, sonra, İhlâs sûresi, daha sonra da sırasıyla Felâk ve Nâs sûre’leri okunmalıdır. Fâtiha sûresi bir kere, âyetü’l-kürsî üç kere, İhlas-ı Şerif, behemal üç kere, Felâk ve Nâs sûreleri de birer kere okunmalıdır. Fâtiha ile birlikte okunan üç ihlâs, beher İhlâs Kur’ân’ın üçde birine muâdil bulunduğu için, aynı zamanda bir Kur’ân hatmi sevâbı kazandırır..

Bu Hadis-i Şerif’ten istifade ile çıkaracağımız bir başka hüküm de, dua ederken ellerin birleştirilmesidir. Âişe Vâlidemiz, Peygamber’imizin, İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini dua mahiyetinde okurken ellerini birleştirirdi, buyurarak bu husûsa işaret etmiştir. Zâten, bütün Arab ülkelerinde, Orta Asya, Ön Asya Mâverâün-Nehir, İslâm ülkelerinde, Uzakdoğu’da ve Alt Kıtada bütün Müslümanlar ellerini birleştirerek dua ediyorlar.

Türkiye’mizde ise, devrin Büyük İslâm Âlimi, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Sahibizaman, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretleri dua buyururken ellerini birleştirir, müntesiblerine, talebesine ve ahibbaya da öyle dua etmeleri hususunda tavsiyelerde bulunurdular. Türkiye’de, husûsiyle, İmam-Hatip nesli, aslında sünnet olanın, elleri birleştirmek olduğunu ve neredeyse bütün ümmetin bu sünnete uyduğunu bildikleri halde, Süleyman Efendi Hazretleri, müntesipleri ve talebesi sünnete uydukları için, inadına, hiçbir şekil birliğine riayet edilmeden, ellerini sellemehu-sellem açarak huzû ve huşû’dan uzak bir şekilde dua etmeye devam ettiler, devam ediyorlar. Bu nezih Câmia, dua ederken, sünnete uygun ellerini birleştirerek dua ettiği için şen’î bir iftirada da bulunup, “Hâşâ! Du’a’da ellerin birleştirilmesi, bu câmia’nın alâmet-i fârikasıdır,” dediler.

Onun için sevgili Peygamber’imiz, “Ümmetimin fesâda uğradığı bir zamanda, benim sünnetlerime hakkıyla temessük edenlere, yüz şehid sevabı verilecektir.” buyurmuştur...