Yaşam bilincini oluşturan, kirpiğimizin avcı gibi yakaladıkları “güzelliklerle” besleyebildiğimiz, kanımızda karıncalar ile taşınan düşlerimizdir.

Gençlik aşısı dediğimiz; bizim kanımızda dolaşan karıncaların titreşimi ile oluşur. 

Titreşimler harflere, harflerde kelimelere, kelimelerde cümlelere dönüşür. 

Titreşimlerin oluşturduğu kelimeler aslında ağzımızda da dolaşan “arılardır.” 

Arıların cümlelere dönüşmeden önce hedefleri, karıncaların oluşturduğu düşlerimizi tanımlamaktır. 

Dostluk ve arkadaşlıkların amacı bu düşlerimize ulaşmamıza ortak aramaktır.

Düşlerin niteliklerini belirleyen bizim yarattığımız değer değil, çevrenin bizi esir alması ile dayattıklarıdır. 

Tabi ki en son sözü yine “yüreği ile düşünenler” söyleyecektir.

Yaşadığımız sürece, yalnız kalamayacağımız için, etrafımızda oluşan betondan ilişkiler, bizim kendi benliğimizi hapis ederek, içimizdeki nadasa bıraktığımız tarlamızı ve tohumlandığımız bütün fikirleri “kansız ve enerjisiz” bırakarak “öz yitimine” neden olmalarını sağlarlar. 

Fikirlerim ve tarlam; bağımlılık havuzunda, köpeklerin ayağına değen taştan sonra, çıkardığı iniltileri ile birlikte can çekerek ölürler. 

Sonrası baktığımız yerler; kuru ve kirpiklerimiz çelimsizdir

Yine de en son sözü yine “yüreği ile düşünenler” söyleyecektir.

Havuzun sığlığını; sizin kendinize olan öz güveniniz, ağzınızda dolaşan arıların zehir ve balının yoğunluğu ve birbirine oranları belirleyecektir. 

Ağzınızdan dökülen bu askerler her zaman ya bal veya zehire dönüşürler. 

Bunu belirleyen karşıdaki iletişim ve paylaşımın samimiyeti ve birbirinizden avcı kirpiklerinizle “benliğinizden resimler” yakalarsınız. 

Birbirinize yol göstererek benliğinize giden kapıları açarsınız.

Kapı açıldıktan sonra karşılıklı arılar uçuşurlar. Ya bal verecek bir dudak veya bal alacak bir yanak ararlar. 

Bulmadıkları zaman zehrini boşaltacak kirpik ararlar

Bir daha “aynı benlikte aynı resmi yakalamaması” için.

Yanak ve dudağı bulan arı, sevincini aşılmak için, önce arılar birbirine karışsın diye düşleri, birbirini sokarlar. 

Bir ses duyulur, kalbin çırpınışı ile beraber. 

Bu bir mutluluk iniltisidir. 

Hiçbir inilti birbirine benzemez. 

Hepsi kendine has bir melodi taşır. 

İlk duyduktan sonra hep o melodiyi ararsın

Melodiler yerleşmiştir benlik denklemine. 

Seni çözmek isteyen o denklemi çözmesi gerekir.

Benlik denklemini çözebilen bir arı, sözcüğe dönüşür onun ismi “sevgidir.” 

“Sevgi arısı” artık konacak yüreğini bulmuştur. 

Öksüzlüğü bitmiştir. 

Her sözcük konacak bir yürek bulamazsa öksüzdür. 

Sözcüksüz yürekte yetimdir.

En son sözü yine “yüreği ile düşünenler” söyleyecektir.

Saygıyla