Bir çocuk doğar, anne tutsak, çocuk anneye tutsak. Aile topluma tutsak… 

Anne özgürleşmeden kimse tutsak olmayan çocuk doğuramaz. 

Gülün suyudur doğan her çocukta ki nur.

Ne yansak ne de kurusa sevinç çığlığımız,

Doğmadan bağlanmış irademiz.

Çalışır dururuz, özgürlük sanılan alanda,

Serbest bıraktıkları düşlerini biz toplarız. 

Bizim sanırız.

Sebebi “duygu derzi”

Çırpınır durur tutsaklar, cennet sandığımız sevgisiz dünyayı var etmek için…

Bireyde duygusal açlık, duyguyu tattığı için vardır. 

Tutsaklaştırır.

Oysa sevgi özgürleştirir. 

Demek ki bizi bağlayan sevgi değil bizde ki travmaların aralığını kaplayan dolgu malzemesidir. (Duygu derzidir.)

Her çırpındıkça tutsaklığımız “duygu derzi” oluşumuna sebep olduğu için bağımlısıyızdır.

Her fizyolojik ihtiyaçları kutsayarak onun tutsağı etmeyi yazan kitaplar,

Ve bunu pekiştirmek için şiarlar yazan, 

Biz aç gözlü insanların kurduğu, kudurttuğu sistemde yaşayan insanımsılarız. 

Bizler hep istemlerimizi, kendi isteğimizle boynumuza geçirmiş tutsaklarız. 

Kelimeler üretirler saçarlar gök yüzüne, yağmur olur düşer yüreklere,

Düşman veya dost kombinasyonlar ile bir algı yaparak sahteliklere,

Gerçekler her renk sahteliklere boyanır

Hepimiz tutsağız, 

Kimimiz örfe, 

Kimimiz aileye, 

Kimimiz kendi kibrimize, tutsağız…

Aslında biz hiç olmadık ve olmayacağız, 

Bu yüzden anılara fotoğraf üzerinden heyecanlanmak benim işim değil.

Çünkü ölü doğumun yaşayan ilk üyesiyim…

İkincisini bulmak ümidi ile…

Saygılar…