“Güldüğü zaman imana gelir, yüzüne bakmaz ise dinden çıkarsın.”

Deniz, gece, bank, iki adam, yağmur, ay ışığı ve birbirini yeni gören, 

“Hayallerinin toplamı sıfır olanlar…” 

Ve “Rüzgâr,”

Ve “Nedeni,” 

Ve “Bayramın,” Yaşayamadıklarıdır…

İsmim “rüzgâr” dedi 

Rüzgâr ismi benim babamın öngörüsünden değil, sevdiğimin bana koyduğu isimdi. 

Sevdiğimin ismini de ben, “neden” koydum. 

Gerçek isimlerimizi öğrenmeyi ne o ne de ben istedik.

Bütün gecenin yükün sesimle çıkarmak ister gibi

-Benim ismimde “Bayram”. Dedi

Ben, bayram, rüzgâr üç kişiyiz arsız dünyamda.

-Denize yakın duran adam, yüreklere yakın olan adamdır… Dedi rüzgâr. 

Ardından gözlerini kafası donuk bir büst gibi esmer teninde, gecenin karanlığını örtüğü, 

Sadece gri bir ince asılı bir kalın muşambayı andıran, 

Teninde ki gölgelenmeler ise kül ile boyanmış gözüküyordu. 

Gözleri ortadan ayıran kıvrık bıçak sırtı gibi zorunlu tebessüme alışmış çukurlar,

Ve üst kısmında ki gözler sürekli oynuyordu. 

Gözler onu radarıydı.

Kulakları ile koordineli çalışarak güvenliğini sağlıyordu.

Banka oturmuşuz.  

Aramızda silah ve Gece. 

Ve “Bayram sevincine hasret “Bayram”

Sesini duyar iken utangaç yazarın, namusluluk tutsağından kurtulmaya çalışan, 

Fahişeliğe yeni bulaşmış bir bedenin, titremesi gibi, içten içe titreyen ay ışığının, 

Denizin göğsündeki yara izine benzeyen ışığın yansıması, 

“Yüzüne fal çata yemiş kabadayıyı” andırıyordu.

Bana dönerek;

-Unuttum. Unuttum ben onu… dedi

Önce koynumdan yaşamı firar ettirdi. 

Sonra soluma döndüm artık sarılacağım. 

Hiçbir düşüm yoktu. 

Bütün güçlü yanlarımın toplamını “nedene” eşitledim. 

Ve benliğimi “nedenime” yükledim. 

“Yaşamda;”” Nedenimi” ayartarak, yol gösterdi.

Firarına sebep oldu. 

Birlikte “ışıltılı tekrarlanan, tekerleme gibi gerçeklere” kaçtılar.

Nedene; neden? diye soramadım. 

   

Rüzgâr konuşmaya başladı.  

Eski yıllardır açılmayan mahzen kapısını gıcırdamasına benzeyen boğaz temizlemesinden sonra;

Hayatımda edindiğim edep ve terbiyeyi “sokaklardan” aldım. 

Sokaklarda ne istersen var. 

Almasını bildiğin zaman her şeyi bulursun.

Yani;” terbiyeli terbiyesizim.” 

Bütün sokak akrabam olduğu için biyolojik akrabalarım, sadece sarhoş olduğum zaman, 

Nefesimi içime çekmeye yani oflamama yardımcı olurlar. Nefesim alırken bana geliyorlar, nefesimi verdiğim zaman gidiyorlar. 

Baktım bende kalmak istiyorlar işte o zaman öksürerek çıkarıyorum.

Düşmanlık besleyenleri ise balgam ile öldürerek dışarı atıyorum. 

Katı biri değilim aksine esnek biriyim. Esnekliğin güçlülük için gerekli olduğunu inananlardanım.

“Ne kadar esneksen o kadar güçlüsün”

Sohbet su çıkmasından “emin kuyucunun” ilk kazmasında ki iştahla ilerliyordu.

Her sohbetin cümlesi güzel saçlara atılmış düğümün çözülmesi gibi. 

Tarak vurulacak. Saçlar açılacak ve rüzgârın karşısında savrulacak.

Her örgüdeki düğümün çözülmesi, kişinin dertlerinin yoklamasıdır.

Artık her şey bizi dinliyordu. 

“Rüzgâr” konuşuyor, gece dinliyordu. 

“Rüzgâr” konuşuyor,” silah” dinliyordu. 

“Rüzgâr” konuşuyor, “bayram” dinliyordu. 

“Rüzgâr” konuşuyor, “geçmişimiz” dinliyordu. 

Denizin dalgaları bile; 

“Şehirlerin ana fikri olan mahallelerde ki sokağı;” evin salonuna benzeyen ahaliler gibi,

Sakinleşmiş kulak kabartarak “rüzgârı” dinliyordu. 

“Rüzgâr” gelinlik kız gibi heyecanlanarak kelimeleri tepsideki kahve gibi titreyerek bana anlatıyordu.

-Bak bayram! dedi. 

Eğer sen “neden” dediğim kız ile tanışsaydın, aynı gece bütün dinlere girer çıkardın. 

Hangi din makbulün ise ben ondanım derdin. 

Yüzüne bakmaz ise dinden çıkardın.

Güldüğü zaman imana gelirdin.

Gece fısıldar sana,

Odunun senin bedenin olarak,

Ateşinin yandığını. 

Sarıl soluna ve kal diyecek. 

Bundan sonrası;

Kapalı fıçılarda yol bulmaya çalışan sıçanlara benzemiş halinle. 

Bekleyenim var diyecek, 

Ölümü seveceksin.

Yutkunduğun sözün; nedenindi…

Nedeninle öleceksin…

Saygıyla…