“Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır. Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.”

Buyrun Sayın Biden, bütün dünya kütüphanelerinde bulabileceğiniz, Osmanlı’nın yaptığının asla bir soykırım olmadığını, karşılıklı bir çatışma olduğunu ortaya koyan tarihi bir belge. Altında da Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin imzası var. 

Kuzey Amerika’da 12 milyon kızılderilinin, Wietnam’da 4 milyon, Kore’de 3 milyon, Kamboçya’da 1 milyon, Afganistan’da 1.5 milyon, “Arap Baharı” rüzgarları estirdiğiniz Ortadoğu coğrafyasında (Irak’ta, Suriye’de, Libya’da) milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesine neden olduğunuz için, “Soykırımcı sizsiniz” diyoruz. 

Verecek yanıtınız var mı? 

Batılı emperyalist devletlerin yüzyıllar önce başlattıkları insanlıkdışı oyun, yeni aktörlerin de katılmasıyla aynen sürdürülüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nu tarihten silmeye gücü yetmeyenler, 1897 Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkan mikro milliyetçilik akımlarını kendi çıkarları doğrultusunda kurgulayarak, yüzyıllarca birlikte yaşayan insanları birbirlerine kırdırarak hedeflerine ulaşma operasyonları başlattılar.

 Yankıları günümüze de yansıyan bu insanlıkdışı operasyonlardan dolayı, tarih önünde soykırımcı duruma düşen emperyalist ülkeler, düştükleri durumu kamufle edebilmek amacıyla, elbirliği ile, Türkleri soykırımcı etme çabası içinde olmuşlardır. 

Batılı emperyalist devletler, o kadar çok ve o kadar büyük katliamlara imza atmışlardır ki, ne yaparlarsa yapsınlar, tarih önünde kendilerini aklama şansları yoktur. Elbirliği ile Türkleri soykırımcı ilan etme çabalarının gerçek nedeni budur. Sözlerinin geçtiği bazı devletlere, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanımaya zorlamalarının nedeni de, kendi soykırıma varan katliamlarını kamufle etme çabasıdır.  

Başkanı Biden da bu kervana katılmıştır, ama önce üzerinde yaşadığı kıtanın gerçek sahiplerine, Kızılderililere, tarihin en özgün ve en görkemli uygarlıklarını kuran Mayalara, Azteklere, İnkalara, Olmeklere, Tolteklere uyguladıkları soykırımın hesabını vermesi gerekir. 

Cristof Colomb Amerika’yı keşfettiği 1492 yılında, yalnızca Kuzey Amerika’da yaşayan Kızılderililerin sayısı 70 milyondu. Şimdi, sayıları 2 milyonu bulmayan   kıtanın gerçek sahipleri nereye gittiler?  

Biden ve ABD’li ilgililer, bu saatten sonra ne derlerse desinler, “soykırım” gibi ağır bir ithamın Türkiye-ABD ilişkilerine vurduğu darbenin sarsıcı etkilerini hafifletemezler. “Biz 1915’e vurgu yaparak, İstanbul’a Constantinapol diyerek Türkiye Cumhuriyeti’ni depil, Osmanlı İmparatorluğu’nu kastettik” demeleri yaptıkları küstahlığın mazereti olamaz. 

15 Temmuz savrulmasını yaşadığımız Obama döneminde başkan yardımcısı olan Biden, Türkiye’yi “kontrol altına alma” çabalarını, kontrollü gerginlik stratejisinin bir parçası olan soykırımı tanıyarak sürdürüyor. Hedefi, Türkiye’de bir siyasi gerginlik oluşturmaktı, ama aksi oldu, bu tarihi ve hukuki dayanaktan yosun iftira tek yürek, tek yumruk olmamızı sağladı. 

KENDİ TARİHÇİLERİ BAŞKA ŞEYLER SÖYLÜYORLAR

Ne kadar saklamaya çalışsalar da, Balkanlarda yaşanan ve sancıları günümüze kadar yansıyan isyanlar, savaşlar, göçlerin arka planındaki dinamiklerin kimler olduğu biliniyor. Osmanlı’yı parçalanma sürecine sürükleyen bu tarih diliminde en büyük acıyı Türkler ve Müslümanlar yaşadı. ABD’li ünlü tarihçi Justin McCharty’nin de saptadığı gibi, Balkanlarda dönemin emperyalist devletleri tarafından kurgulanan isyanlar sırasında ve sonrasında yaşanan göçlerde 5 milyon Müslüman hayatını kaybetti ve evini yurdunu bırakarak Anadolu’ya sığınmak zorunda kaldı. 

McCharty’nin sözünü ettiği benzer acılar Yunan ve Mora yarımadaları ile Girit’te de yaşandı. Osmanlı’nın Musul ve Suriye vilayetlerinde de, Arabistan, Yemen ve Afrika’da da yaşandı. 

Tarih, katliam ve soykırım olarak nitelenen bütün olaylardan en fazla zarar görenlerin Türkler olduğunu söylüyor. Tarih boyunca, kendi hedeflerine ulaşmak amacıyla katliam ve soykırımlar kurgulayan, el altından destekleyenler de biliyor bu gerçekleri. Fakat, yaptıkları katliam ve soykırımları kamufle edebilmek amacıyla Türkleri “soykırım” yapmakla suçluyorlar. 

Acıdır, ama gerçektir; tarihte en çok soykırıma uğradığı halde soykırım yapmakla suçlananlar Türklerdir. Bu durum, soykırımı hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmiş olanların bu konuda ne kadar başarılı olabildiklerini göstermektedir. 

Çok eskilere uzanmaya gerek yok. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uygulanmaya konulmadan çok önceleri, dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rise, dünyanın gözünün içine baka baka, “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek” demişti. I. Körfez Savaşı’nda atılan adımları bir kenara koyalım; 11 Eylül 2001 günü, televizyonlardan canlı olarak yayınlanan İkiz Kuleler’in “El Kaide” militanlarının kullandıkları uçaklarla vurulması” gösterisi sonrasında yaşananları bir hatırlayalım.. 

9/11 şoku sonrasında İslam coğrafyası “potansiyel terör bataklığı” ilan edilmiş ve “Demokrasi götürüyoruz” aldatmacası altında Afganistan ve Irak işgal edilmiş, estirilen “Arap Baharı” rüzgarlarıyla Libya ve Suriye kaosa ve iç savaşa sürüklenerek parçalanmış, Ortadoğu kan gölüne döndürülmüştü. 

Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirme, bölgenin enerj kaynaklarını yağmalama sürecinde Afganistan, Irak Suriye ve Libya’da hayatlarını kaybeden milyonlarca masum insanın, Akdeniz’in azgın dalgaları tarafından yutulan Ajlan bebelerin hesabını kim verecek?  Osmanlı’nın zorunlu olarak uyguladığı tehcir olayını soykırım olarak niteleyip Türkiye’yi soykırımcı olarak suçlamak ne insafla, ne akıl ve mantıkla ne de tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. 

OSMANLI’NIN YAPTIĞI TEHCİRDİ, SİZİN YAPTIĞINIZ SOYKIRIMDIR

ABD Başkanı Biden, seçim çalışmaları sırasında Ermeni lobisine verdiği sözü tutarak, soykırımı tanıdığını ilan ederken, “Kimseyi suçlamıyorum, tekrar edilmesini önlemek için böyle konuşuyorum” derken, tarih önünde müfteri konumuna düştüğünün farkında değil mi?

Soykırım, bir devletin aldığı bir kararla, hedef aldığı bir grup insanı, devletin resmi kuvvetlerini kullanarak yok etmesi demektir. Bu tanıma göre Osmanlı’nın Doğu Anadolu’daki Ermeni vatandaşlarına uyguladığı işlem soykırım değil, tehcirdir. Osmanlı’nın yerine hangi devlet olsa, varlığını ve toprak bütünlüğünü koruma adına aynı şekilde davranırdı. 

Sınırları içinde yaşadığı halde, düşmanla işbirliği yapan, çeteler kuran, savaş halinde olduğumuz Rus ordusuna katılanları başka bir yere taşımaktan daha insani bir çözüm var mıdır? Osmanlı katliamı değil, zor olanı, insani olanı yani tehciri seçmiştir. 

Justin McCharty, aynı tarihlerde Balkan coğrafyasında yaşanan olaylarda 5 milyon Müslüman’ın hayatını kaybettiğini söylerken, o süreçte ulaşımın ne kadar zor koşullarda yapılabildiğini, dolayısıyla göç olaylarında ne gibi zorluklar yaşandığını da ortaya koymuş oluyor. Tehcir sürecinde Osmanlı’nın yaptıkları da Ermenilerin yaptıkları da hem Osmanlı hem de Rus arşivlerinde kayıtlıdır. Dr. Mehmet Perincek, sonradan durdurulmasına rağmen, Rus arşivlerinde yaptığı çalışmalarla, tehcir konusunda çok önemli gerçekleri ortaya koymuş ve yayınlamıştır. Rus makamlarından bu çalışmalara ilişkin herhangi bir yalanlama gelmemiştir. 

Her zaman söyledik, yine de söyleyeceğiz; Türkleri soykırım yapmakla suçlamak isteyenler, öncelikle ilk Ermenistan Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin itiraflarını yanıtlamalıdır. 

ÖLDÜK, ÖLDÜRDÜK”

Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni 1923 yılında Bükreş’te “Taşnak Partisi” toplantısına sunduğu raporunda, "İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik. (…)  Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur" diyor. 

Ovanes’in Taşnak Partisi toplantısına sunduğu o tarihi belgeden çarpıcı bölümler:

“1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı.”

 “(…) Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den ‘denizden denize Ermenistan’ talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?”

“KANDIRILDIK”

“Askeri operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya’ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin milli mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan’ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.

Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.”

“TÜRKLER DOĞRU YAPTI”

“1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus hükümetine karşı dünkü inancımız ne denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi.”

“OSMANLI’DAN AKDENİZ’E UZANAN BİR ERMENİSTAN İSTEDİK”

“Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır. Osmanlı’dan, Akdeniz’e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.”

Sayın Biden, Ermenistan’da yayınlanması yasak olsa da, bütün dünya kütüphanelerinde bulabileceğiniz ve Osmanlı’nın yaptığının asla bir soykırım olmadığını, karşılıklı bir çatışma olduğunu ortaya koyan bu tarihi belgeye verebilecek bir yanıtınız var mı? 

Olamaz, çünkü altında Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin imzası var. 

SOYKIRIMCI SİZSİNİZ!

Kuzey Amerika’da 12 milyon kızılderilinin, Wietnam’da 4 milyon, Kore’de 3 milyon, Kamboçya’da 1 milyon, Afganistan’da 1.5 milyon, “Arap Baharı” rüzgarları estirdiğiniz Ortadoğu coğrafyasında (Irak’ta, Suriye’de, Libya’da) milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesine neden olduğunuz için, “Soykırımcı sizsiniz” diyoruz. 

Verecek yanıtınız var mı?