ABD Başkanı, 1915 olaylarını “soykırım” olarak ilan ederken, “Kimseyi suçlamıyorum, bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın diye yapıyorum” demişti. Bizi milletçe üzen bu suçlamayı, “çağdaşlık” adına, “adil bir hafıza” adına savunanlar da vardı. Onlara göre Biden, bu altın cümlelerle, “Tarihin acı olayları ile bugünün Türkiye nesilleri arasına yüksek bir duvar çekmiş, bugünün çocuklarının sırtına ağır bir yük yüklememişti.”  

ABD Başkanı Biden’ın hiçbir tarihi ve hukuki dayanağı olmayan soykırım suçlamasına üzülmemiz, isyan etmemiz için bir neden yokmuş; “…Bu cümlelerde hala konuşulabilecek bir zemin, tutunacak bir dal” varmış. 

Biden savunucularının işaret ettikleri dallara tutunarak uzaklara değil, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kulelerin vurulması şoku sonrasında Afganistan’da, Irak’ta, 2011 sonrası Suriye’de, Libya’da yaşananlara baktığımızda gördüklerimiz, milyonlarca masum insanın katledilmesi sizleri hiç rahatsız etmiyor mu? Ege Denizi’nin karanlıklarında bindikleri botlarda kurşunlanan zavallıları, Akdeniz’in azgın dalgaların sahillerimize savurduğu Aylan bebelerin cansız bedenlerini ne çabuk unuttunuz? Sizler, hangi amaçla, kimleri savunuyorsunuz?

Biden’ın tarihi ve hukuki dayanaklardan yoksun, ABD’li 62 bilim insanının imzasıyla reddedilen soykırım kararını “adil bir hafıza” adına savunmaya kalkışanlara sormak isteriz, sizin hafızanızla bir sorununuz mu var?

Biden’ın “soykırım” suçlamasını, “ülkemizin geleceği, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için içimize sindirmemiz gerektiğini” savunanlara sormak istiyoruz; kimi, neyi savunduğunuzun farkında mısınız? İlber Ortaylı Hoca, bilgi ve birikiminin verdiği yetkiye dayanarak, bu gibiler için, “Soykırım diyenler cahildir” diyor. İlber Hoca dünya çapında saygın bir tarihçi; elbette bir bildiği var ki, bu kadar net konuşuyor. 

ABD gibi “küresel aktör” olarak anılan bir ülkenin başkanı, hiçbir tarihi ve hukuki dayanağı olmayan, BM’nin soykırım tanımıyla çelişen, soykırıma uğradığı savunulan ülkenin ilk başbakanının yazılı belgeleriyle çürütülmüş olan bir yalanı savunurken tarih önünde “müfteri” durumuna düştüğünün elbette farkındadır. Farkında olduğu için de, “Bunu kimseyi suçlamak için değil, bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın diye yapıyoruz” şeklinde not düşmek zorunda kalıyor. Bu, kıvırtmanın Amerikanca’sıdır. 

Sayın Biden, “Bunu kimseyi suçlamak için değil, bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın diye yapıyoruz” derken içine düştüğünüz çelişkilerin farkında mısınız?  “Bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın” duanıza yürekten katılıyoruz Sayın Biden, ama bu nasihati önce kendinize vermeniz gerekmiyor mu? 

Zenginliklerine sahip olabilmek için Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, milyonarca masum insanın hayatlarını kaybetmelerine, Aylan bebelerin Akdeniz’in azgın dalgaları tarafından yutulmasına neden olan biz miyiz, Sayın Biden?

Sayın Biden, altında imzanız bulunan ve sizi tarih önünde bir “müfteri” durumuna düşüren soykırım kararı 1915’te, I. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış olaylarla ilgilidir. Halbuki, 2001’de, İkiz Kuleler gösterisi sonrasında İslam alemini potansiyel terör bataklığı ilan ederek, “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında işgal ettiğiniz Afganistan, Irak, Suriye ve Libya’da, o günden bugüne milyonlarca masum insan hayatını kaybetti. Yangın yerine çevirdiğiniz Ortadoğu ülkelerinde, canlarını kurtarabilen masum insanlar, sizin soykırımcı ilan ettiğiniz Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldılar. Türkiye’yi soykırımcı ilan ederken, insanlığın, dün kadar yakın zamanda yaşanan bu katliamları görmediklerini ya da unuttuklarını mı sanıyorsunuz Sayın Biden? 

1915’te yaşanmış olaylar nedeniyle, Türkleri soykırım yapmakla suçlarken arkanızda, yanmış yıkılmış, milyonlarca masum insana mezar olmuş uygarlıklar beşiği bir Mezopotamya tablosu var Sayın Biden; üzerindeki kan lekeleri henüz çok taze olan bu tablo sözlerinizin inandırıcılığını silip götürüyor. Farkında değil misiniz? 

BU HUKUKTAN TARİHİ DAYANAKTAM YOKSUN KARARA İSYAN ETMEYELİM Mİ?

Biri hariç, Meclis’teki bütün siyasi partiler, ABD Başkanı Biden’ın hukuktan ve tarihi dayanaktan yoksun soykırım kararına şiddetle karşı çıktılar. 

Biden’ın haksız, mesnetsiz suçlamasını mazur göstermeye çalışan yalnızca HDP değildi, bazı kanaat önderlerimiz ve yazarlarımız, çağdaş görünme ya da aykırı bir şeyler söylemek adına Biden güzellemeleri dillendirdiler. Neymiş efendim, Biden bizi soykırım yapmakla suçlarken, gözümüz kulağımız o kelimeye kilitlendiğinden, o kilit aynı kutudaki çok önemli iki cümleyi gözümüzden kaçırmışız. 

Neymiş, o gözden kaçırdığımız çok önemli iki cümle? 

Yazımızın başında da sözünü ettiğimiz kıvırtma cümleleri: “Kimseyi suçlamıyorum, bu yaşananlar bir daha asla yaşanmasın diye yapıyorum.” 

Biden, bu altın cümlelerle, “tarihin acı olayları ile bugünün Türkiye nesilleri arasına yüksek bir duvar” çekmiş; “Bugünün çocuklarının sırtına ağır bir yük yüklememiş.”  

ABD Başkanı sergilediği bu haksızlığa, hukuksuzluğa üzülmemiz, isyan etmemiz için bir neden yokmuş; Biden Türk milletini tarih önünde soykırımcı ilan ederken, “Gözlerimizi geleceğe, çocuklarımız için kurmayı dilediğimiz dünyaya çevirelim” diye öğüt vermeyi de ihmal etmemiş. “Bu cümlelerde hala konuşulabilecek bir zemin, tutunacak bir dal” varmış.

SİZ KİMİ, NEDEN SAVUNUYORSUNUZ?

Biden savunucularının işaret ettikleri dallara tutunarak uzaklara değil, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kulelerin vurulması şoku sonrasında Afganistan’da, Irak’ta, 2011 sonrası Suriye’de, Libya’da yaşananlara baktığımızda gördüklerimiz, milyonlarca masum insanın katledilmesi sizleri hiç rahatsız etmiyor mu? Ege Denizi’nin karanlıklarında bindikleri botlarda kurşunlanan zavallıları, Akdeniz’in azgın dalgaların sahillerimize savurduğu Aylan bebelerin cansız bedenlerini ne çabuk unuttunuz? Sizler, hangi amaçla, kimleri savunuyorsunuz?

Bu muhteremler, Biden’ın hiç de dostça olmayan suçlaması karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sergilediği soğukkanlı tavrı ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un, “Ancak yaşanan acıları adil bir hafıza ile hatırlamalı, insanlığa örnek olan birlikte yaşama kültürümüzü öne çıkartmak için gayret sarfetmeliyiz” sözlerini hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar. 

Türkiye- ABD ilişkilerinin soykırım suçlamasına varacak derecede gerilmesinin yalnızca tek tarafın kusurlarından kaynaklandığını savunmak insafla bağdaşmaz.  Tamam da, daha dün kadar yakın bir geçmişte, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da milyonlarca masum insanın emperyalist emeller uğruna katledildiğini görmezden gelmek, “adil bir hafıza” adına savunmak insafla bağdaşır mı? 

Kanlı elleriyle Türkleri soykırım yapmakla suçlayan Biden’ı, “çağdaşlık” adına “adil bir hafıza” adına savunmaya kalkışanlar, Biden’ın sergilediği haksızlığa, hukuksuzluğa ortak olduklarını farkında değiller mi?  

Biden’ın soykırım suçlamasını içlerine sinderebilenler, “Bir daha asla yaşanmasın diye yapıyoruz” kamuflajının, Ortadoğu coğrafyasında, tüm insanlığın gözü önünde yapılan katliamları örtbas etme telaşı olduğunu göremiyorlar mı? Ülkemizde bağrımıza bastığımız milyonlarca insanın ülkelerini neden ve ne zaman terketmek zorunda kaldıklarını hatırlamıyorlar mı? 

Biden’ın bir insanlık suçu işlediğinin, kendilerinin de bu suça ortak olduklarının farkındalar mı? Yanmış, yıkılmış, kan gölüne döndürülmüş, miyonlarca masum insana mezar olmuş bir Ortadoğu fonu önünde söylenen, “Bir daha asla yaşanmasın diye yapıyoruz” masalına inanmak mümkün müdür? 

Sizler, Biden’ı, “çağdaşlık” adına “adil bir hafıza” adına savunmaya kalkışanlar, söylediklerinize kendiniz inanıyor musunuz?

ABD’nin yörüngesindekilerin kurguladıkları “radikal İslam örgütleri” görünümlü caniler ordusu eliyle Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da… yaptıkları katliamları ve kendilerini aklamak için yaptıkları algı operasyonlarını tarih birgün mutlaka yazacaktır. İşledikleri insanlık suçlarının, söyledikleri yalanların hesabını birgün mutlaka vermek durumunda kalacaklardır.

SİZİN HAFIZANIZLA BİR SORUNUNUZ MU VAR?

Biden’ın Türk düşmanlığı yeni değildir. 1974’te Kıbrıs’a, kardeşlerimizi EOKA çetelerinin katletmesini önlemek için ve uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarımıza dayanarak yaptığımız Barış Harekatı nedeniyle Türkiye’ye ambargo uygulanması öneren tasarının da, o yıldan sonra ABD Senatosu’dan gelip geçen Türkiye aleyhtarı tasarıların altında da hep “Senatör” ya da “Başkan Yardımcı” olarak, Biden’ın imzası vardı. 

Yunanlılara olan hayranlığı dolayısıyla dostları arasında Bidenopulos olarak anılan Biden, PKK uzantısı YPG’nin binlerce TIR dolusu silahla donatılıp eğitilmesinin, ordulaştırılmasının da mimarıdır. Barzani’ye, “Kürdistan’ı görmeye ikimizin de ömrü yetecek” müjdesini veren de, 15 Temmuz sonrasında mahcup bir tavırla geldiği Ankara’da, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek. NOKTA!” sözünü verip unutan da  “ABD Başkan Yadımcısı” Biden’dı. Eisenhwer uçak gemisi Girit’in Suda limanına demirleyen, Yunanistan’a sınırsız silah yardımı sözü veren de, yörüngesindeki 6 devlete ait 100’den fazla savaş uçağının katılımıyla Mora’da tatbikat düzenleyen de, geçtiğimiz günlerde Cenevre’de yapılan Kıbrıs konulu gayriresmi konferansta Rumları yüreklendiren de ABD Başkanı Biden değil miydi? 

Biden’ın tarihi ve hukuki dayanaklardan yoksun, ABD’li 62 bilim insanının imzasıyla reddedilen soykırım kararını “adil bir hafıza” adına savunmaya kalkışanlara sormak isteriz, sizin hafızanızla bir sorununuz mu var?

“MEN SABERA, ZAFERA”

Belki de o nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Biden’ın soykırım suçlamasını, “Men sabera, zafera” (zafer, sabredenindir) yaklaşımıyla göğüslemeyi tercih etmiş olmalı. Elbette sabır, susmak, aslı olmayan suçlamaları kabullenmek değildir. Biden Osmanlı’yı hedef aldığını söylüyor, ama Osmanlı binlerce yıllık devlet geleneği olan bir imparatorluktu. 250 yıllık bir devletin başkanı, binlerce yıllık devlet geleneği olan bir milleti suçlamaya yeltenirken, tarihi gerçekleri gözden kaçırmaması gerekir. Aksi halde, tarih önünde “müfteri” durumuna düşer; söyledikleri de yaptıkları da, insanlık vicdanında mutlaka sorgulanır.