Özbekistan’ın Semerkant kentinde, “İpekyolu Semerkant” uluslararası Turizm bölgesindeki kongre merkezinde, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları 22. Zirvesi sona erdi, fakat yankıları sürüyor, üretebileceği olası sonuçlar irdeleniyor.

Semerkant Zirvesi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ŞİÖ üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı samimi sohbetten yansıyan görüntüler, zirvenin ençok konuşulan konularından biri oldu. Dünyanın pekçok gazete ve televizyonunda yayınlanan bu görüntüler, çeşitli bakış açılarına göre yorumlandı, değerlendirildi.

Türkiye’nin Batı eksenli geleneksel dış politikasını ŞİÖ “Diyalog Ortağı” olarak nasıl dengelemeye çalışacağı,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarından okunmaya çalışılıyor.

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) 22. Devlet Başkanları Zirvesi’nin olası sonuçları sorgulanırken, zirveye “diyalog ortağı” sıfatıyla katılan NATO üyesi Türkiye’nin örgüte tam üye olup olamayacağı ciddi ciddi tartışılmaya başlandı.

Özbekistan’ın Semerkant kentinde, “İpekyolu Semerkant” uluslararası Turizm bölgesindeki kongre merkezinde, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları 22. Zirvesi sona erdi, fakat yankıları sürüyor, üretebileceği olası sonuçlar irdeleniyor.

Küresel çapta çok kutuplu bir dünya düzeninin hayata geçirilmeye çalışıldığı bir rekabet ortamının yer yer vekalet savaşlarına neden olduğu bir süreçte yaşanan büyük ölçekli göçlerin, COVİD-19 salgının olumsuz etkilerini silmeye çalışan dünya ülkeleri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonrasında çok ciddi bir gıda ve enerji kriziyle karşı karşıya kalmıştır.

Küresel çapta yaşanmakta olan rekabet ve krizlerle birlikte anılmakta olan ülkelerin Semerkant’ta gerçekleştirdikleri Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) 22. Devlet Başkanları Zirvesi, doğal olarak küresel medyanın ilgi odağı oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özbekistan'ın Semerkant kentinde gerçekleştirilen zirvede sergilediği yoğun diplomasi trafiği sonrasında Ankara’ya değil, Birleşmiş Milletler (BM) 77. Genel Kuruluna katılmak üzere New York’a uçtu.

Semerkant Zirvesi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ŞİÖ üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı samimi sohbetten yansıyan görüntüler, zirvenin ençok konuşulan konularından biri oldu. Dünyanın pekçok gazete ve televizyonunda yayınlanan bu görüntüler, çeşitli bakış açılarına göre yorumlandı, değerlendirildi.

Ukrayna krizinde iki tarafla da diyaloğunu ve yakın ilişkilerini sürdürebilen bir ülke olarak öne çıkan, ŞİÖ’nün “Diyalog Ortağı” Türkiye’nin bu ortamda dış politikada nasıl bir tutum sergileyeceği elbette merak ediliyordu. Türkiye’nin Batı eksenli geleneksel dış politikasını ŞİÖ “Diyalog Ortağı” olarak nasıl dengelemeye çalışacağı,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarından okunmaya çalışılıyor.

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) 22. Devlet Başkanları Zirvesi’nin olası sonuçları sorgulanırken, zirveye “diyalog ortağı” sıfatıyla katılan NATO üyesi Türkiye’nin örgüte tam üye olup olamayacağı ciddi ciddi tartışılmaya başlandı. ABD’nin, Kıbrıs Rum Kesimi’ne 1987’den itibaren uygulamaya başladığı, 2020 yılında hafiflettiği silah ambargosunu tamamen kaldırdığını açıklaması da, Türkiye’nin ŞİÖ’ne gösterdiği yakın ilgiye bir tepki olarak değerlendiriliyor.  

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, “EN BATIDAKİ ASYALI, EN DOĞUDAKİ AVRUPALIYIZ” DERKEN KİME NE MESAJ VERİYORDU?

Türkiye böylesine sancılı bir süreçte dış politikada hangi yöne yönelecektir?  Cumhurbaşkanı Erdoğan ŞİÖ’nün Semerkant Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, “En batıdaki Asyalı, En doğudaki Avrupalıyız” derken, kimlere nasıl bir mesaj vermek istiyordu?

Semerkant’ta gerçekleştirilen ŞİÖ 22’nci Devlet Başkanları Zirvesi’ni biz kendi açımızdan bakarak değerlendirmeye çalışıyoruz, ama dünya ülkeleri, özellikle Batılılar, hem Türkiye’nin dış politikadaki yönelişini hem de ŞİÖ üyesi ülkelerin Küresel gelişmelere bakış açılarını merak ediyorlar.

Türkiye’nin, hem ABD hem de AB ile olan ilişkilerinde giderek derinleşen bir belirsizlik, bir uzaklaşma sürecinin yaşandığı bir dönemde gerçekleşen Semerkant Zirvesi dolayısıyla gündeme gelen en önemli sorulardan biri de,  “ŞİÖ, sunduğu ekonomik avantajlar dolayısıyla, ‘Diyalog Ortağı’ olduğu Türkiye için ana hedef olabilir mi?” sorusudur.

Bu çok önemli sorunun yanıtı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Semerkant zirvesinde yaptığı konuşma metninde aranıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede konuşmasında, “Türkiye, en batıdaki Asyalı, en doğudaki Avrupalı olarak müstesna bir konuma sahiptir. Asya ile binlerce yıllık tarihi, beşeri, kültürel ve siyasi bağlarımız bulunuyor. Ata yurdumuz Asya ile ilişkilerimizi her alanda güçlendirmeye çalışıyoruz. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), Asya’nın hoşgörü ikliminin ve sorunlara ortak çözüm bulma anlayışına dayalı kadim kültürünün günümüzdeki temsilcisi olarak tarafımızdan görülüyor. Bunun için de teşkilatla ilişkilerimizi geliştirmeye önem veriyoruz” demişti.

KAPIYI AÇIK BIRAKTI, AMA NATO ÜYESİ OLAN TÜRKİYE ŞİÖ’NE DE ÜYE OLABİLİR Mİ?

Erdoğan’ın bu konuşması, ilk bakışta, “Türkiye, ‘Diyalog Ortağı’ olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üyelik konusunda kapıyı aralık bıraktı” şeklinde okunabilir. Fakat, küresel çapta oluşan dengelerin birkaç ay gibi kısa aralıklarla değişebildiği bir süreçte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihsel boyutu da olan bu konuşmasından yola çıkarak, yakın bir gelecekte Türkiye’nin hangi yöne evrilebileceğini tahmin etmek kolay değildir. Kapıyı açık bıraktı, ama NATO üyesi olan Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü’ne de üye olabilir mi? Bu sorunun bugün için net bir yanıtı yok.

Türkiye, küresel dengelerin bu oynaklığı nedeniyle, çok vektörlü bir dış politika izlemeyi tercih etmekte ve doğru yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ŞİÖ 2022 zirvesinin yapıldığı Semerkant’tan Ankara’ya uğramadan gittiği New York’ta, Birleşmiş Milletler (BM) 77. Genel Kurulu’nda yapacağı konuşmada da, Türkiye’nin Batı ittifakı açısından ne kadar vazgeçilemez bir ülke olduğunu vurgulayan bir konuşma yapması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.

Çok vektörlü bir dış politika izlediğinizde, keskin çizgilerle sınırlanmış bir konuşma yapamazsınız. Aksi takdirde inandırıcılığınızı yitirirsiniz. Zor bir sanattır çok vektörlü poitika izlemek; iki tarafı keskin kılıç gibidir; attığınız her adımda sizi çok dikkatli olmaya mecbur eder. Rusya- Ukrayna savaşında iki taraftan da teşekkür alabiliyorsak, iki tarafı da tarafsızlığımıza inandırmışız demektir.

Türkiye, bugünden yarına, Batı ile ortaklığına son verip ŞİÖ’ne tam üye olacak değildir. Bugün sahip olduğu “ŞİÖ Diyalog Ortağı”  sıfatını da kolay kazanmamıştır.

1996 yılında kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü, önce “gözlemci üye” olarak katılan, sonra da “diyalog ortağı” olan ülkelerin “tam üye olmalarıyla, giderek güçlenen istikrarlı bir gelişim süreci yaşamıştır. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ), halen üçü “gözlemci ülke” (Afganistan, Pakistan ve Belarus) sıfatında olan dokuz üyesi var.

ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NE İLK OLARAK PUTİN TARAFINDAN DAVET EDİLMİŞTİK

Bizi ŞİÖ’ne “diyalog ortağı” yapan süreç, 10 Ocak 2005 tarihinde, Putin’in Moskova’daki bir görüşmede, o dönemde başbakan olan Erdoğan’ı örgüte katılmaya davet etmesiyle başlamış, Örgütün, aday ülkeleri sınava tuttuğu “diyalog ortağı” statüsü de 2008 yılında kurumsallaşmış.

Biz, 23 Ekim 2011’de yaptığımız resmi başvurunun 7 Haziran 2012’de kabul edilmesiyle, ŞİÖ’nün “Diyalog Ortağı” olduk. Türkiye’nin ŞİÖ’ne diyalog ortağı olarak kabul edildiğine ilişkin muhtıra, 26 Nisan 2013’te Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’da imzalanmış.

“Karşılıklı fayda sağlayacak eşit ortak ilişkileri kurma arzusu” vurgulanan mutabakatın altında, dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ŞİÖ Genel Sekreteri Dimitriy Mezentsev’in imzaları var. Muhtıra, 7 Mart 2017’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmış ve 24 Mayıs 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş.

Türkiye’ye “diyalog ortağı” sıfatı kazandıran mutabakat, bizim ve ŞİÖ üyesi ülkelerinin işbirliği yapabilecekleri ortak çıkar alanlarını şöyle belirliyor: 1. Bölgesel güvenliğin sağlanması konuları; 2. Terörle mücadele, aşırıcılık, ayrılıkçılık, yasadışı uyuşturucu üretimi ve dolaşımı ve uluslar ötesi organize suçlar; 3. Ticari, ekonomik, mali ve yatırım işbirliği; 4. Kültürel işbirliği. (1. Madde)

Rusya ve Çin ile olan ilişkilerimizi, özellikle Çin’in 3 kıtayı ve 65 ülkeyi birbirine bağlayacak olan “Kuşak ve Yol” projesine verdiğimiz destekleri (Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu, Marmaray, İstanbul Havaalanı…) 1. Madde bağlamında değerlendirmek gerekir.

Mutabakatın 2. Maddesi, “diyalog ortağı”nın çalışmalarından memnun kalınırsa, üye ülkelerin davetiyle, ŞİÖ’nün gerçekleştirdiği diğer çalışmalara da katılabileceği belirtiliyor; yani “diyalog ortağı” sınavı geçerse, önce gözlemci üye, sonra da tam üye olma yolunda ilerleyebiliyor.

“Diyalog ortağı”, ŞİÖ Tüzüğü’nde belirlenen ilkelere ya da örgütün aldığı kararlara aykırı davranışlar sergilediğinde, ortak sıfatı, ŞİÖ Devlet Başkanları Konseyi tarafından tek taraflı iptal edilebiliyor.

YADIRGANACAK BİR DURUM DEĞİLDİR

Bugünkü konjonktürde, üye ülkelerinin ekonomik siyasi ve askeri güçleri dikkate alındığında, 1960’lı yıllardan bu yana, çok vektörlü bir dış politika izlemekte olan Türkiye’nin, ŞİÖ ile “diyalog ortağı” düzeyinde ilişkiler kurmasında, kurabilmesinde rahatsız olacak bir durum yoktur.

Arka planındaki dinamikler dikkate alındığında, bugün küresel çapta yaşanmakta olan olayların ana eksenini oluşturan ABD ile Çin’in “Kuşak ve Yol” projesi bağlamında yaşadıkları rekabetin ürettiği bir sonuç olan Ukrayna savaşı belli bir boyuta ulaşmadıkça, Türkiye’nin hangi yöne yönelebileceğini kestirmek çok zordur.

New York yolunda gazetecilerin, “örgüt içinde bir davet oldu mu?” sorusunu yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle demiş:

“Biz zirveye Özbekistan’ın özel davetiyle konuk olarak katıldık. Tabi, Şevket Bey’le bizim özel hukukumuz var. Beni ve İlham Bey’i (Aliyev) özel olarak davet etmiş oldu. Şimdi, bundan sonraki süreç ise, bu işin ileri kademesine doğru atılacak bir adımdır. Bu adım da, önümüzdeki dönemin ev sahibi olacak olan Hindistan’da daha ileri bir seviyede güdeme gelecek. Olmak, olmamak hepsi ayrı, ama bizim bu ülkelerle olan münasebetimiz çok daha farklı bir konuma taşınmış olacaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ŞİÖ’ne gösterdiği ilgiyi, Batı karşısında elini güçlendirme çabası olarak da değerlendirenler var. Doğru olabilir, ama Türkiye’nin yönünü Doğu’ya dönmesinde, ABD’nin Türkiye’ye karşı sergilediği hasmane tavırların, 1991’deki I. Körfez Savaşı’ndan bu yana, güney sınırlarımızın iki yanındaki demografik yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirme çalışmalarının, terör örgütü kabul ettiği PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG’yi eğitip donatma, ordulaştırma çabalarının, ülkemiz güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör devleti kurmakta ısrar etmesinin, 15 Temmuz darbe girişiminin, proje ortağı olduğumuz ve parasını peşin ödediğimiz F-35 savaş uçaklarımızı vermemesinin buna karşılık sürekli sorunlar yaşadığımız Yunanistan’na savaş uçakları ikram etmesinin en son olarak da Kıbrıs Rum Yönetimine uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasının hiç mi rolü yoktur?

ŞİÖ’nün Semetkant zirvesini değerlendiğimiz yazımızı noktalarken, Türkiye’nin yönünü belirlemede kendi kararlarının olduğu kadar, küresel gelişmelerin de etkili olduğunu görmek gerekir. Bu bağlamda Türkiye, Ukrayna’da yaşanan savaş noktalanmadan yönünü net olarak açıklaması mümkün değildir. Çünkü Rusya’nın işgalden vazgeçip çekilme kararı alması ya da Ukrayna’nın bütününü işgale kalkışmasının üreteceği sonuçların, küresel dengeleri olduğu gibi, Türkiye’ye yansımaları çok farklı olacaktır.

Gelişmeleri, Türkiye- ŞİÖ ilişkileri boyutunda değil de, ABD ile Çin arasında “Kuşak ve Yol” projesi bağlamında yaşanmakta olan rekabet çerçevesinde değerlendirmenin bizi daha doğru sonuçlara ulaştıracağı kanaatindeyiz.