BATI NEDEN TEDİRGİN?

Erdoğan ile Putin’in pragmatik davranış sergilemeleri, iki komşu ülke ilişkilerinde yeni bir işbirliği sayfasının açılmasında belirleyici oldu. Erdoğan-Putin buluşmasından Türkiye’nin eksen değiştirdiğine ilişkin çarpıcı sonuçların çıkması beklenmese de, sürpriz kararların çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. O nedenle, Erdoğan-Putin buluşması,  “Batı’yı tedirgin eden yakınlaşma” olarak değerlendirildi. 

15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardında Washington’un olduğu yönündeki kaygılar netlik kazanırsa ya da ABD’nin haberdar olduğu halde darbe girişimini müttefiki ve stratejik ortağı Türkiye’ye bildirmediği ortaya çıkarsa, bu defa Türkiye-ABD ilişkilerinde buzlanma yaşanabilir. 

Batılı dostları tegirgin eden en önemli konu, hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın, ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e ulaştırılmasına şiddetle karşı olmalarıdır. 

15 Temmuz darbe girişimi öncesinde Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle başlayan Türkiye ile Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesini hedefleyen diplomasi trafiği, 9 Ağustos’ta  Erdoğan ile Putin’i St. Petersburg’da yeniden bir araya getirdi. 

24 Kasım’da Suriye’de operasyon yapan bir Rus uçağının “sınırlarımızı ihlal etti” gerekçesiyle düşürülmesi iki komşu ülke ilişkilerinin buzlanmasına neden olmuştu. Kriz, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuk girişimi ve 23 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazdığı “izvinite” ( Rusça: mazur görün, kusura bakmayın, af edersiniz) ağırlıklı mektubun Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısı için Taşkent’te bulunan Rusya Devlet Başkanı Putin’e ulaştırılmasıyla çözüm sürecine girmiş oldu. 

Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesinde engin devlet deneyimi ve küresel çapta saygınlığı ile tanınan Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in çok değerli katkılarını gözardı edemeyiz. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında demokrasiyi savunan bir duruş sergilemesi, ilerlemiş yaşına rağmen Erdoğan-Putin görüşmesi öncesinde Ankara’yı ziyaret etmesi, her şeyden önce bir kardeşlik örneğidir. Bilindiği gibi, Türkiye ile Kazakistan, 2009’da imzalanan anlaşma çerçevesinde stratejik ortaktırlar. 

Ortadoğu haritasının yeniden çizildiği bir dönemde, bölgenin iki önemli ülkesinin liderlerinin 8 ay süren bir kriz sonrasında yeniden bir araya gelmesi bütün dünya tarafından ilgiyle izleniyor. Yaşanan bir uçak krizi nedeniyle gerilen iki komşu ülke ilişkileri, bu buluşma sonrasında yeniden şekillenecek. 

TÜRKİYE’NİN EKSEN DEĞİŞTİRMESİ BEKLENMİYOR, AMA…

Erdoğan ile Putin’in pragmatik davranış sergilemeleri, iki komşu ülke ilişkilerinde yeni bir işbirliği sayfasının açılmasında belirleyici oldu. Erdoğan-Putin buluşmasından Türkiye’nin eksen değiştirdiğine ilişkin çarpıcı sonuçların çıkması beklenmese de, sürpriz kararların çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. O nedenle, Erdoğan-Putin buluşması,  “Batı’yı tedirgin eden yakınlaşma” olarak değerlendirildi. Çünkü, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardında Washington’un olduğu yönündeki kaygılar netlik kazanırsa ya da ABD’nin haberdar olduğu halde darbe girişimini müttefiki ve stratejik ortağı Türkiye’ye bildirmediği ortaya çıkarsa, bu defa Türkiye-ABD ilişkilerinde buzlanma yaşanabilir. Batılı dostları tegirgin eden en önemli konu, hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın, ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e ulaştırılmasına şiddetle karşı olmalarıdır. 

Bu buluşma öncesinde Türkiye’de yaşanan askeri darbe girişimine Rusya Devlet Başkanı Putin anında tepki gösterirken, demokrasi havarisi Batılı dostlarımız, Mısır’daki darbede olduğu gibi, bir süre sessiz kalmayı tercih etmişler, durumun netleşmesini beklemişlerdi. Türkiye Batılı dostların bu tutumunu altını kalın kalın çizerek not etmiştir.  

Erdoğan ile Putin’in buluşmasında yanıtı merak edilen sorular şunlar: 

Erdoğan’ın darbe girişimi sırasında sergilediği tutum nedeniyle Batı ile ilişkilerin gerildiği bir dönemde gerçekleştirilen bu ziyaret nasıl bir sonuç doğuracak? Petersburg buluşması taktik bir yakınlaşma olarak mı kalacak, yoksa stratejik bir yakınlaşmanın ilk adımları mı olacak?

TARAFLAR UZLAŞMAYA NE KADAR GÖNÜLLÜ?

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Genel Direktörü Andrey Kortunov Erdoğan-Putin buluşmasının olası sonuçlarını değerlendirirken, “Bu buluşma, tarafların uzlaşmaya ne kadar gönüllü olduklarını gösterecek” diyordu. İlk buluşmanın sonuçları olumlu; devamını gözleyeceğiz. Çünkü, iki ülkenin ortak çıkarlarıyla çatıştığı konular arasında çok dikkatli bir denge politikası izlemek durumundayız.  

Tarafların uzlaşmaya gönüllü oldukları anlaşılıyor. Görüşmelere, iki tarafın da biran önce çözüm bulunmasını arzuladıkları ekonomik ilişkilerden başladılar. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 35 milyar dolardan 24 milyar dolar düzeyine gerilemesi iki tarafın da üzülmesine neden olmuştu. 

Rusya AB’den sonra dünyanın en büyük ikinci silahlı gücü konumunda. Kırım’ı ilhakı sonrasında Batı’nın uyguladığı yaptırımlar nedeniyle ekonomik kriz yaşamasına rağmen Rusya 2015’te silah sektörüne ve silahlanmaya 81 milyar dolar yatırım yaptı. Bu rakamın 2020 yılında 500 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Stalin Rusyası’ndan hantal bir ağır sanayi devralan Putin Rusyası, her alanda küresel sistemle kontrollü bir şekilde bütünleşirken, Türkiye’nin bu alandaki deneyimlerinden yararlanmak isteyecek, çeşitli alanlarda işbirliği önerecektir. 

St. Petersburg buluşmasıyla Türkiye-Rusya ilişkilerinin ekonomi, enerji, ticaret, turizm ve ulaşım gibi alanlarda yepyeni bir boyutlar kazanacağı anlaşılmaktadır. Yakın bir gelecekte kurulacağı duyurulan Ortak Yatırım Fonu, Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerine canlılık kazandıracaktır. Böylece, orta vadede iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir ekonomik süreç başlatılmış oldu. 

4500 megavat enerji sağlayacak olan Mesin Akkuyu nükleer enerji santrali inşaatinin yeniden hız kazanacak olması iki ülke açısından da çok önemli bir gelişme. Nükleer santral, 22 milyarlık çok ciddi bir yatırım. 

St. Petersburg buluşmasının en önemli sonuçlarından biri de Türkiye, Rusya ve Azerbaycan arasında bir mekanizmanın kurulacak olmasıdır. Bu mekanizma Dağlık Karabağ sorununa bir çözüm üretebilir. Bu konunun Türk Akımı’yla ilişkili olduğu söylenebilir. Çünkü, Azerbaycan’ın hidrokarbonunu Avrupa’ya ulaştıracak olan TANAP 2018’de devreye giriyor. Rus doğalgazını Avrupa’ya ulaştıracak Türk Akımı’nın çift hatlı olacağının ilan edilmesi Türkiye- Rusya-Azerbaycan ortaklığının bir sonucu olabilir.  

SURİYE KONUSU MAYINLI TARLA

Türkiye ile Rusya ilişkilerinde en fazla sorun Suriye konusunda yaşanabilir; Suriye konusu iki ülke ilişkilerinde mayınlı tarla görünümünde. Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusuna bakış açısında farklılıklar var, ama işbirliği yapabileceğimiz konular da var. Erdoğan-Putin buluşmasının en önemli siyasi sonucu, Türkiye’nin Suriye konusunda daha fazla söz sahibi olması, ABD-PYD ittifakının çatırdaması olabilir. Irak ve Suriye politikalarını IŞİD/DEAŞ’la mücadele kamuflajı altında ABD/İsrail Koridoru’nu Akdeniz’e ulaştırma perspektifinden şekillendiren Washington, bundan böyle Türkiye’nin duyarlılıklarını daha çok dikkate almak zorunda kalacaktır. 

Aslında Türkiye’nin Esat’ın gitmesi konusundaki ısrarından vazgeçmesi Suriye krizinin çözümüne büyük katkı sağlayabilir. Çünkü, küresel sistemin Irak’ın kuzey parseliyle Suriye’nin kuzey parselindeki kantonları birleştirerek oluşturmaya çalıştığı “Kürt Koridoru” görünümlü ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e uzanmasına hem Türkiye hem de Rusya karşıdır. Rusya ile dayanışma içinde olduğumuz bu konu, Suriye krizinin çözüm bulmasına da yardımcı olabilecektir. 

Rusya, kendisini “enerji tedarikçisi” konumundan uzaklaştıracak ve Ortadoğu denkleminin dışına savuracak ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e uzamasını engellemek için, Suriye krizinin başladığı 2011 yılından bu yana, İran ile birlikte Suriye Devlet Başkanı Esat’a güçlü destek vermektedir. Türkiye de, kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak ABD/İsrail Koridoru’na şiddetle karşı çıkmakta, PYD’nin vurucu gücü YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesini “kırmızı çizgileri ihlal” saymaktadır. 

HALEP VE TÜRKMENLER 

Rusya, ABD/İsrail Koridoru önündeki en büyük engel olan Halep’in IŞİD/DEAŞ militanlarından ve muhalif güçlerden temizlenmesi için,Rejim güçleriyle birlikte hava saldırıları düzenlemektedir. Burada ençok canı yanan Türkiye olmaktadır. Türkiye de, Rusya ve İran gibi, ABD/İsrail Koridoru’na karşıdır. Koridorun önünü kesebilmek için Halep çevresindeki muhalif oluşumlara krizin başından beri destek sağlamaktadır. Çok eski bir Türk yerleşim birimi olan Halep’e düzenlenen saldırılardan en çok zarar görenler Türkmenlerdir. 

Halep konusunu, Türkmenler konusunu asla gözardı edemeyiz. Rusya ile olan ilişkilerimizin normalleştirilmesi, Türkmen konusunu konuşulur yapacak olmasından dolayı da çok önemlidir. ABD/İsrail Koridoru’nun Akdeniz’e uzatılmasına şiddetle karşı olan Türkiye ile Rusya’nın Halep ve Suriye Türkmenleri konusuna bir çözüm üretmeleri mümkündür. Yakın bir gelecekte iki komşu ülkenin Suriye’nin geleceğini konuşurlarken, Türkmenler konusunu da ele alacaklarına inanıyoruz. Her konuda çözüm, diyalogla başlar. Konuşmaya başladık, inşallah kısa zamanda bir çözüm üretilecektir. Suriyeli Türkmenleri yalnız bırakamayız; onlar bizim canlarımız…