1960’lı yılların başındayız. Kısıklı-Çamlıca! Kısıklı, E-5 olarak bilinen yeni yol açılmadan önce, İstanbul-Ankara karayolu üzerinde, Üsküdar’ın son mahallesiydi. Bu yol üzerinde ondan sonra, tarihî Hacıbayram Camiî’nin etrafında kümelenmiş, Bulgurlu Köyü, etrafında pek bina bulunmayan Namazgah, Tarihî Köy Camiî’nin etrafında yaklaşık 150 hane kadar Ümraniye Köyü, Sarıgazi ve Samandıra köylerinden sonra Mollafenârî Köyü’nü ta’kîben günümüzde E-6 olarak bilinen TEM otoyolunu ta’kiple Ankara’ya müteveccihen gidilirdi. Demem o ki, Kısıklı-Çamlıca 1960’lı yılların başında isim isim, bilinen konaklardan oluşan bir köy gibiydi. Kısıklı’nın merkezinde, Süleyman Hilmi Silistrevî (EL-MÂRUF BİTUNAHANI) Efendi Hazretlerinin apartmanı ve geniş bir bahçe içerisinde ve tepe noktasında köşkleri vardı. Geniş bahçe içerisinde ıhlamur ve çınar ağaçlarının gölgesinde pek mütevâzî ziyârethâne... Çilehâne yolu üstünde Konyalı’nın köşkü, Tayyar Bey Köşkü, Abdi Paşa Konağı, Kaptan’ın Köşkü.. Büyük Çamlıca yolu üstünde Kısıklı Camiî’nin civarında küçük evler, tarihî ahşap konaklar... Bakkal Nihad Amca, Muhallebeci Kadir Amca gibi, bu mahallede oturanlar birbirini yakından tanırlar, kadîm dost idiler. Daha sonraları buralardan yer alıp, taşınanlar da buraya ayak uydurmuşlardı. Apartmanın hemen bitişiğinde, İbrahim ve Fazıl Temizer kardeşler bahçe içinde tek katlı binayı satın aldıktan sonra yıkıp, zemin katı ticarethaneler olan üç katlı bir apartman inşa ettirdiler. Yanındaki boş arsaya Merhûm, Seyyid Hüseyin Kâmil Denizolgun Beyağabeyimiz, 2 blok halinde apartmanlar yaptırdı. İhvanımızdan pek çoğu, başta Nureddin Nemengânî, Sultan Ablamız Hatice Bedia Sultan bu bloklardan daire edinmişlerdir. Kısıklı, Büyükçamlıca ile Küçükçamlıca arasında, fazla derinliği olmayan bir vâdî’dir. 1960’lı yılların başında, Büyükçamlıca’da, Büyükçamlıca arkaları, Çakaldağı’nda, Dudullu Köyüne yakın sayılı köşkler vardı. Süleyman Hilmi Silistrevî (EL-MÂRUF BİTUNAHANI) Efendi Hazretleri Hâne-i Saâdetlerini Kısıklı-Çamlıca’ya nakil buyurduktan sonra, sohbetlerine, derslerine katılabilmek için. Merhûm Süleyman Kuşçulu Bey Amca, Cağaloğlu’ndaki, Nuruosmaniye Caddesi, 82 numaralı apartmanı bırakarak, Çakaldağı eteklerinde 6.000 m2 bir arazi bakar, bu mekana zamanın parasıyla 90 bin TL. istenmektedir. İstişâre maksadıyla Süleyman Efendi Hazretlerine arz eder, “Efendim, ne buyurursunuz?” Süleyman Efendi Hazretleri, “Hacı Süleyman Bey, 6.000 m2 yer, düşünsene yerin altından Arş-ı Âlâ’ya kadar burası senin olacak, derhal al bir başkasına kaptırma,” der. Hacı Süleyman Kuşçulu Bey Amca burasını alır, buraya bir köşk yaptırır, Efendi Hazretlerine yakın olur, sohbetlere, derslere daha sık iştirâk eder, daha çok feyiz alır. Bu yıllarda Kısıklı’ya ulaşım, Kadıköyü ve Üsküdar’dan kalkan tramvaylar ve Üsküdar-Ümraniye Köyü arasında sefer yapan İETT’in 7 numaralı belediye otobüsü ile mümkündü. Kadıköyü’nden hareket eden, 1 numaralı tramvay, Rıhtım Caddesi, Haydarpaşa, Selimiye, Duvardibi, Pazarbaşı, Bağlarbaşı, Millet Parkı, Sarıkaya duraklarından geçerek Kısıklı’ya ulaşırdı. Üsküdar’dan kalkan 2 numaralı tramvay, Selman-ı Pâk Bülbülderesi, Fıstıkağacı, Kuruçeşme, Bağlarbaşı, Millet Parkı, Sarıkaya’yı geçerek Kısıklı’ya varırdı. Dönüşlerde de aynı yolları ta’kip ederdi. Asrımızın Müceddidi, Sahib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid Süleyman Hilmi Silistrevi Efendi Hazretleri, Kısıklı’ya taşındıktan sonra devlet nezdinde buranın ehemmiyeti kat be kat artmış, küçük bir mahalle ve hiç bir adlî vak’a meydana gelmeyen bir yer olmasına rağmen, burada Sarıkaya’da bir karakol binası nişa edilmiştir. Karakol’dan önce de mutad üzere, Süleyman Efendi Hazretleri tam bir tarassud altındaydı. Ziyâret maksadıyla Anadolu’dan gelen kardeşlerimize, hedef şaşırtmak bakımından Kısıklı’ya gelirken, Millet Parkı’nda, Sarıkaya’da, otobüslerle gelmeleri halinde bir durak ötesi Bulgurlu’da inmeleri, dikkat çekmeden ziyârethâneye gelmeleri için, iyice tembih edilirdi. Büyük Çamlıca’da, çok geniş, devâsâ ağaçlarla kaplı bir bahçe içinde, Yusuf İzzeddin Efendi Köşkü vardı, bir de Devlet Meteoroloji İşleri’nin tam tepede bir binası vardı. Vazifeliler, Büyük Çamlıca’ya çakalların arasında, gidip-gelirlerdi. O yıllarda, hava durumu, İstanbul’da, Bayezid Kulesi’nden, Anadolu Yakasındakiler de Büyük Çamlıca’dan verilirdi. Çamlıca Tepesi’nde veya Bayezid Kulesi’nde, yeşil ışık havanın puslu, yağmurlu olacağını, mavi, açık, yağışsız, güneşli, kırmızı kâr ve don’u gösterirdi. Büyükçamlıca’nın her iki tarafında, Ümraniye ovasına bakan Çakaldığı tarafında, Boğaz’a nâzır, Burhaniye ve Beylerbeyi’ne kadar hiç bir yapılaşma yoktu. Kadîm Kısıklı’lı-Çamlıcalı, Hacı Arif Bey ve Abdi Paşa’nın torunları, Paşazâde Cevdet Bey’le, Seyyide Fatma Hanım’ın oğulları, Seyyid Hüseyin Kâmil, Seyyid Ertuğrul ve Seyyid Ahmed Abdi Denizolgun kardeşler, efendilikleri, zarafet ve kibarlıklarıyla, yardımseverlikleriyle temâyüz etmişlerdi. Nesepleri, bir taraftan Hazret-i Hasan tarikıyla Peygamber Efendimize dayanan, “Seyyid’ler” diğer taraftan Hazret-i Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye dayanıyor. Seyyid’ler, Abdi Paşa Konağında, birer yaş ara ile peşpeşe dünyaya gelmişlerdi. Seyyid Hüseyin Kâmil 1927’de, Seyyid Ertuğrul 1928’de, Seyyid Ahmed Abdi 1929’da üçüz doğmuş gibiydiler. Elbette yine de aralarında, asâlete, derin derin hürmete dayalı belli bir mesâfe vardı. Takdir-i İlâhî’ye bakınız, Kadîm Kısıklı’lı-Çamlıcalı, Seyyid Hüseyin Kâmil, Merhûme Muhtereme Vâlideleri, Seyyide Fatma Hanım’ın, zaman zaman müz’iç ve ısrarlı ta’kibi neticesinde, 1950’li yılların başında, Fatih’ten Kısıklı’ya, Çamlıca’ya taşınan Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleriyle, Vâlide Sultanımız, Hâce Hafîza Annemizin küçük kerimeleri, Hace Ferîha Ferhan Sultan Ablamızla çok muazzez ve mes’ûd bir izdivaç yapmıştır. Lihikmetin, Sultan Ablamız Hâce Hatice Bedia Sultan ile Beyağabeyimiz, Cennetmekân, Kemâl Kacar çiftinin çocukları olmamıştır. Bu bakımdan, Sâhib-i Zaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid, Süleyman Hilmi Silistrevî, (El-Mâruf Bi Tunahanı) Efendi Hazretlerinin Neseb-i Şerifleri, Seyyid Hüseyin Kâmil ve Hâce Feriha Ferhan Sultan Ablamızın çocukları Efendilerimiz, Seyyid Mehmed ve Seyyid Ahmed Arif Denizolgun ve Seyyide Gülderen Kuriş tarafından devam ettirilmiştir. Seyyid Hüseyin Kâmil Denizolgun Beyağabeyimiz, tutulduğu menhûs hastalıktan necat bulmayarak, 07.09.1992 tarihinde Rabbine kavuşmuştu. Cenâze namazı, Üsküdar-Altûnîzâde Camiî’nde kılınarak, Karacaahmet Sultan Mezarlığında, Süleyman Efendi Hazretleri’nin ayak ucunda toprağa verilirken, Seyyid Ertuğrul ve Seyyid Ahmed Abdi Bey’ler, derin bir üzüntü ve kahır içinde, ikisinin de dudaklarından aynı anda, “Değermiydi, be oğlum!” dökülmüştü. Üçüzlerini, ağabeylerini, hayatta hiç kırmadıkları-kıyamadıkları ağabeylerini kaybetmişlerdi ve çılgın gibiydiler. 26 Mayıs 2004 tarihinde, Süleyman Efendi Hazretleri’nin küçük kerimeleri, Hâce Feriha Ferhan Sultan Hakk’a yürüdüğünde, epeyce rahatsız, yürüyemez bir halde iken, kardeş bildiği yengesinin âhirete uğurlanışında bulunmak, namazını kılmak, fâtiha okumak için, Büyük Selimiye Camiî’ndeki Cemm-i Gafir, (büyük cemaatin) arasına katılmış, neredeyse ezilme tehlikesi geçirmişti. “Bütün sevdiklerimi uğurladım, bundan sonra yaşasam ne olur?” diyordu. Tahminlerin ötesindeki kalabalık cemaat yüzünden Üsküdar-Kadıköy arası, Harem-Ankara yolu hariç bütünüyle trafiğe kapatılmıştı. Seyyid Ahmed Abdi Ağabey, “Hocam! Bu durumda benim kabre ulaşmam mümkün değil, bilâhere gelir, ziyâret eder, Fâtiha ve İhlas’ları okurum, beni bildiğin açık bir yoldan Çamlıca’ya köşke götür, zirâ köşkte bir başına Gülderen var, bârî kendisini teselliye çalışayım.” Kendilerini aldım, Selimiye’den Harem’e, Harem’den Ankara yolunu ta’kiben Acıbadem köprüsünden, Altûnîzâde’ye, oradan da Kısıklı-Küçükçamlıca’daki köşke ulaştırmıştım. Ve kendisinden bir yaş büyük Seyyid Ertuğrul Denizolgun, 14.10.2005 tarihinde vefat etti. Bağlarbaşındaki İlâhiyat Fakültesi Cami’inde namazı kılındıktan sonra Çakaldağı Mezarlığı-şimdilerde Çamlıca Mezarlığı deniliyor.- ana giriş kapısının hemen solunda defnettiğimizde çok bitkin görünüyordu. Kolay değil, ruh ikizi iki ağabeyini, onlardan hiç ayırmadığı yengesini kaybetmişti, kendisi de pek çok hastalıktan muztarip idi. Seyyid Ahmed Abdi Ağabey, 09.06.2010 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, Âlem-i Berzah’ta çok sevdiklerinin yanına uğurlanmıştır. Çok arzu etmeme rağmen, ne yazık rahatsızlığım dolaysiyle cenaze namazına, âhirete uğurlama-teşçî’e yetişemedim. Gıyabında kendisine Fâtiha’lar, İhlas’lar gönderdim, göndermeye devam ediyorum. Aziz okucularımızdan da bütün geçmişlerimiz için ve de Seyyid Ahmed Abdi Ağabey için Fâtiha’lar ve İhlas-ı Şerifler beklerim. Allah rahmet eylesin! Ruhu şâd olsun!..