uyanınca düşünmeli, karışmadan yeni güne/bugün neler vereceğim, dostlarıma sevdiğime /sevgi sevgiyle çoğalır, söner her şey sevilmezse/her sabah donar yüreğin, seni bir şey beklemezse (İlhan İrem)

Sevgi, belki de hayatta sahip olduğumuz, bizi şekillendiren, içimizi ısıtan, ruhumuzu besleyen en nadide duygu. Varlığını içimizde tek başına taşıdığımız ancak paylaşmadıkça büyümeyen, parlamayan; yüzölçümü paylaştıkça genişleyen, huzur veren bir duygu aynı zamanda. Bu yüzölçümü iki insanın bir arada büyüttüğü ve bir bütün oluşturan duygularının sığacağı kapasitede olduğunda daha sağlam bir zemine sahip oluyor.

Birey oluşunu koruyarak “biz” duygusuna ulaştığında iki kişi, daha güçlü oluyor aradaki bağ. Kendisiyle birlikte güveni, cesareti, paylaşmayı, tebessümü de büyütüyor. Zorluklar karşısında dahi aşkla bir arada olunabileceğine, “yenilsek de yıkılmayız” denebileceğine olan inancı perçinliyor. Gerçek sevgi, yaşamakla anlam buluyor. İnsan, sevdiğinde daha da güzelleşiyor, içindeki güzellikler gözlerinden ve dudaklarının kenarından sızıyor.

Okurken ve düşünürken bu kadar güzel olan bir duygu, bazen yaşarken böyle olmuyor. Sevgi, bazen ne kadar isteseniz de sessizliğin ardına saklanıyor, siz görmeye çalıştıkça o daha görünmez oluyor. Oysa sevgi, en çok kimle büyüyor?

İmkânlardan tercih yaratmak

Yıllar önce gerçekleştirdiğim bir Hindistan seyahatinde, Şah Cihan’ın Banu için yaptırdığı Taç Mahal’i gezerken yanımdaki arkadaşım rehberimize şöyle demişti: “Nasıl seven insanlar var, baksanıza sevdiği için koca bir eser yaptırmış.” Rehberimiz, bunca yıl sonra dahi halen beni etkileyen çok güzel bir cevap vermişti: “Bu biraz da imkânlarla ilgili. Onun imkânı varmış, Taç Mahal’i yaptırmış. Sizin eşiniz ise, imkânı dahilinde sizi yemeğe götürür ya da çok beğendiğiniz bir şeyi size alır, bence aynı şeydir.”

İmkânlarınızı zorlamayın! Sizi mevcut imkânlarınızla seven insanları kaybetmemek için kendinizi zorlayın. Zaman ve mekânın birer ayrıntı olduğu bir aşk kolay bulunmuyor. J. C. Grange, “Mutlu olmayı yarına bırakmak karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer ve bilirsin, o nehir asla durmaz.” der. Yani mutlu olmayı beklerseniz, daha çok beklersiniz. Çünkü mutluluk beklenen değil yaşanan bir durumdur, andadır. Bilirsiniz; yarın, çok geç olmasıyla meşhurdur. Bu nedenle, keşke dememek için sevdiğinizi söyleyin. Aksi halde Turgut Uyar’ın da dediği gibi “Şu duvar da beni seviyor olabilir, bilemem.”