Bir doğum günlerimizde, bir de yeni yıllarda büyüyoruz gibi geliyor…
...
Her yeni yılda yıllar önce takip ettiğim bir mizah dergisindeki karikatürü anımsarım. Baba çocuğuna bu yeni yılda kendisinden ne istediğini soruyor; çocuk en az elli kalem istek sıralıyor. Çocukken bitmiyor isteklerimiz. Gerçekçi olsun olmasın, anne babamızın her istediğimizi bize sunabilecek kudrete sahip olduğuna olan inancımızın verdiği güvenle sınırsızca isteğe sahip oluyoruz.
Ama yıllar geçtikçe ve yaş büyüdükçe dileklerimiz ve isteklerimiz azalan sayılarıyla birlikte daha gerçekçi çerçevelerle çiziliyor; küçükken istediğimiz atari, bisiklet ve diğerleri yerini sağlık, mutluluk, huzura bırakıyor. Hele de belli bir yaşa gelmişseniz, hayata bakışınızın ve beklentilerinizin ayakları daha bir yere basmaya başlıyor. Dostluklarınızı, arkadaşlıklarınızı, kazandıklarınızı, kaybettiklerinizi, değenleri, değmeyenleri, kendinizi, ailenizi, insanları, hayvanları; kısaca dünyayı algılayışınızı bambaşka çerçeveler içinde buluyorsunuz.
Değişim içimizde
En çok da hayatınızdakilerin yeri biraz daha önem kazanıyor. Gün geliyor bir bakıyorsunuz; sizi çok üzdüğünü düşündüğünüz insanlar, çok değer verdiğiniz nice insandan daha az zarar vermiş size. Nefretle andığınız adlar, tebessüm ettiren yüzlerle yer değiştirmiş. Kötü dediğinizin kötülüğünün samimiyetini bile, iyi dediğinizin iyiliğinin sahteliğine tercih etmeye başlamışsınız. Derinlerde, ne olursa olsun, hep itip öfkeyle andığınız adların aslında çok sevdiğiniz nice isimden daha değerli olduğunu görmüşsünüz. Ve bunu görmek sizi mutsuz etmemiş. Sadece içinizi biraz burkmuş.
Ve bakmışsınız ki; biraz daha büyümüşsünüz. Ve görmüşsünüz ki; takvimlerle değil, yaşadıklarınızla büyümüşsünüz...
Son yaprağıyla ömrünün sonu gelmiş bir takvimden, son sayfasıyla miadını doldurmuş bir ajandadan, bir gün sonra değişecek olan bir son rakamdan öte güzelliklerle dolu ilkler olsun bu yıl hayatınızda. Ailenizi, arkadaşlarınızı, dostlarınızı ve sokaktaki canları unutmadan...
Mutlu yıllar...