Yakın zamanda okuyucuyla buluşan son kitabım Güdülenmiş Muhakeme’nin bölüm başlarında atıfta bulunduğum Aristo, erdemli olmayı ve doğru eylemlerde bulunmayı “altın orta” kavramı ile açıklar. Ona göre, burası iki uç arasında yer alan denge noktasıdır. Kendimizi bir ya da birkaç konuda yetkin ve yeterli hissetmemiz kendimize güvenmemizin, bu yeterlilik duygusunun ölçüsü de kişisel gelişimimizin önemli bir parçasıdır. Örneğin cesaret, korkaklık ile pervasızlık; cömertlik, cimrilik ile müsriflik arasındaki dengedir. Aristo’ya göre her alanda iki uç arasındaki dengeyi kurabilen insan, erdemli insandır. Peki, bu dengeyi kuramadığımızda ne olur?
Yukarıda bahsettiğimiz gibi kendimizi yetkin ve yeterli hissettiğimiz bir konuda bir uca meylettiğimizde denge bozulur ve ölçüsüz yeterlilik duygusu ortaya çıkar. İnsanın doğasının aşırılıklara meyilli olduğunu düşündüğümüzde, yetersizlikten kaçarken çarpılacak bir aşırı öz güven duvarı, zihnimizi ve ilişkilerimizi sarsabilir. Tam tersinin de söz konusu olabileceği bu durum, zihnimizi gerçeklikten koparır. Böylece kendi sınırlarımızı net göremez, eksiklerimizi ve haliyle mevcut sorunu fark edemeyiz.
Örneğin, uzman olduğumuz alanda en doğru bilgilere sahip olduğumuzu düşünüyorsak eleştiriye kapalı hale gelebiliriz. Buna bağlı olarak tartışmaya da kapalı, iletişimlerinin önüne set çeken biri haline gelebilir, bunu fark etmeyebilir, böyle olduğumuz söylendiğinde reddedebiliriz. Aynı şekilde, bildiklerimizden emin olamayıp kendimizi sürekli yetersiz hissettiğimizde, cesur adımlar atmaktan korkar ve mevcut potansiyelimizi gerçekleştiremeyiz.
Terazinin kefeleri
Bu noktada sahip olmamız gereken iki durum var: Esneklik ve nesnellik. Ancak bu şekilde kendimize dair inancımızı uçlarda dolaşmadan dengede tutabiliriz. Aşırı çalışmanın tükenmişliği ile az çalışmanın getirdiği başarısızlık, aşırı düşünmenin huzursuzluğu ile boşvermişliğin getirdiği umursamazlık, çok yemenin sağlık sorunlarına davetiye çıkarması ile beslenmemenin getirdiği hastalık arasındaki dengeyi, bir terazinin kefelerini eşitlemeye çalışır gibi korursak Aristo’nun altın ortasında farkındalık ve güven ortamını yaratabiliriz.
Kişisel ve toplumsal yaşamımızda dengelerin bozulmasının getirdiği huzursuzluk anlarında, terazinin bir kefesindeki ağırlığın ne olduğuna ve orada öyle durup durmaması gerektiğine bakın. O an, ya o kefeyi hafifletmeniz ya da diğer kefeye bir şeyler katmanız gerekiyordur. Çünkü gerçek yeterlilik, “Varsın, bu terazi de böyle dursun!” demek değil gerekeni yaparak o teraziyi işlevsel hale getirmektir.