Bir genel seçim havası içinde yürütülen mahalli seçimlerin ardından her siyasi partinin, başarılı olduğunu ortaya koyacak değerlendirme gayretleri, tabii daha bir müddet devam edecek. Konu medyada da incelenip tartışılırken ben öne çıkan bir iki hususa değineceğim.
Bu seçim, % 90’a varan katılım oranı ile halkın en çok rağbet ettiği seçimlerden biri oldu.
Daha önceki seçimlerde de olduğu gibi bu defa da, sonuçlara çok yakın kamuoyu araştırmalarının yapıldığı görüldü.
AKP’nin % 46, CHP’nin % 28, MHP’nin % 15, BDP’nin de HDP ile birlikte % 6,5 oranında aldıkları oylarla, oylarını biraz artırsalar da genelde durumlarını koruyabildikleri anlaşıldı.
AKP her ne kadar oyunu korumuş gibi olsa da, üst üste 8’inci defa birinci parti olarak yeni bir zafer daha kazanmış oldu.
Yeni cumhurbaşkanımızın beş ay sonra ancak ikinci turda seçillebileceği değerlendirmesinin daha ağırlık kazanması yanında BDP de kilit parti konumuna yükseldi.
Özellikle muhtarlık seçimlerinde yaşanan, bol kanlı kavga ve gürültülü bu seçim, daha önceki seçim geleneklerimiz arasında, maalesef üzüntülü bir yer aldı.
Saygıdeğer Okuyucularım,
Kıran kırana yaşadığmız bu seçim kampanyası esnasında, bir Ukrayna toprağı olan Kırım bir oldu bitti sonucu Rusya’nın oluverdi. Bilindiği gibi Kırım, 18’inci yüzyılın son çeyreğinden beri Rusya’nın sıcak denizlere çıkma politikasının adeta üssü durumunda  idi. Bu yüksek stratejik dağeri yanında Kırım’da yaşayan Tatar soydaşlarımız nedeni ile de Türkiye ve Türk dünyası açısından kabul edilemez bir gelişme olmuştur. Daha önce Afganistan’ı da işgal için kendini davet ettiren Rusya’nın, şimdi de Ukrayna’daki karışıklıkları ve Kırım parlamentosunu pervasızca kullanmasını, başta ABD olmak üzere Batı Dünyası acz içinde seyretmektedir.
Kuzeyimizde bu kabul edilemez gelişme yanında Suriye’de Süleyman Şah Türbesi’ne yönelik tehditlerle Türk hava sahasını ihlal eden bir Suriye uçağının düşürülmesini, muhalif muvafık partiler alabildiğine kullandılar.
Ayrıca “demokratik haklar peşindi” görüntüsü içindeki bölücüler, Nevruz’da Diyarbakır’da yeniden görkemli bir şekilde bir araya geldiler. Bölücü başının diyalog süreci yerine artık müzakere sürecinin başlatılması talebine, PKK nın Kandil kadrosu da adeta aba altından sopa göstererek destek veriyordu.
Tabii Kıbrıs’taki gelişmelerin bizi götürmekte olduğu belirsizlikler ve ağır bedel konusunu geçen hafta ele almıştım.
Demokrasinin en önemli araçlarından biri olan seçimlerin aynı zamanda ülkeler için hassas bir dönem oldukları da malumlarıdır. Bu hassasiyetin, içinde yaşadığımız sıcak coğrafi bölge şartları ile daha da artacak olmasına rağmen bu dönem arka arkaya seçime gidilecektir. Beş ay sonraki cumhurbaşkanlığı, ardından bir yıl sonra da genel seçimler nedeni ile Türkiye yine ayağa kalkacak, iç ve dış tehlikelere açık ve hassas bir durumda olacak. Diğer mülahazalar bir tarafa bırakılsa bile sadece bu nedenlerle sseçimlerin birleştirilmesi gerekmez mi?
Bütün enerjimizi seçimlere mi harcayacağız?