Önümüzdeki belediye seçimleri, arkasında cumhurbaşkanlığı seçimi nedeni ile, 2014 yılı artık bir seçim yılı olarak anılacak. Siyasi partiler için de asıl hedef tabii ki her şeyden önce, seçim kazanmak olacak. Her ne kadar belediye ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sonunda iktidar el değiştirmeyecekse de alınan oyların, iktidarı müsbet ve menfi anlamda çok etkileyeceği ortada.
Eskilerin tabiri ile ülke seçim sathı mailine girdiğinde; adaylar  ve siyasi partilerin yapmak zorunda kaldıkları yüksek seçim giderleri yanında, artan kamu harcamalarının, ülke ekonomisini etkilememesi hedeflense de bir kısım projeler ertelendiğinden ve planlanan ödemeler zamanında yapılamadığından ekonomik hayatın dar boğaza gireceği malumlarıdır.
Hem harcamaları azaltmak hem de ekonomiyi zorlamamanın bir yolu da seçimleri birleştirmek olduğundan daha önce seçimlerin bir arada yapılması kararlaştırılmıştı. Ancak bi karar nedense uygulanamadı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve genel seçimlerin süresinin değiştirilmesi sırasında da dikkate alınmadı.
Şimdi 2014’te iki seçim, 2015’te de genel seçim var. Böyle sürüp gidecek.
Seçim sathı mailine girdiğimiz bu günlerde seçim tam anlamı ile siyasi partilerin gündeminde en önde.
Başbakan ve iktidar partisi yoğun bir şekilde aday tesbit çalışmaları içinde.
Ana muhalefet partisi işe okyanus ötesinde başladı.
Diğer muhalefet partilerinde de varsa yoksa seçim.
Bu arada 2014 bütçesi komisyonlardan geçti, sıra genel kuruldu.
Kıbrıs yine masaya yatırıldı ve ilk ağızda KKTC Futbol Federasyonu GKRY Futbol Federasyonu’na yamandı bile. Rumlar taviz beklentisinde. AB ile vize görüşmeleri elma şekeri anlamına mı? Ne dersiniz?
Ayrıca bir sayın profesörün “Türk diye bir ırk yok” sözleri de bir heyula gibi ortada duruyor. Böyle giderse bu inci, ders kitaplarına girecek gibiye benziyor.
Ve tabii bir de yumuşak karnımız çözüm süreci.