Pazartesi günü, Ak Parti ile CHP arasında 32 gün boyunca gülücükler eşliğinde sürdürülen iktikşafi görüşmelerden bir koalisyon kararı çıkmayacağı kesinleşmiş olduğu halde, bu kararın açıklanması öncesinde bu görüşmeler, piyasa cambazları tarafından, “Koalisyon tamam” aldatmacısıyla bir “keriz silkeleme” operasyonu olarak kullanıldı. Pazartesi günü, “koalisyon kuruluyor, borsa uçacak” masalıyla ellerindeki dövizi satıp borsaya koşanlar, Perşembe günkü “anlaşamadık” açıklaması sonrasında dolar grafiğinin tavanı delmesi, borsanın dibe vurmasıyla büyük zararlar yazdılar.
Borsada ve dövizde yaşanan bu sarsıntıların ekonomimize ve günlük yaşantımıza olumsuz yansımaları olacaktır. Bu olumsuzlukların Ak Parti’ye, 32 günlük görüşme maratonu sonrasında, “Bize koalisyon teklif edilmedi” açıklamasının da CHP’ye sandıkta verilecek demokratik faturası olabilir. Meclis aritmetiğinde önemli bir değişim oluşturmasa da, bu faturaların siyasi sonuçlarını önemsemek gerekir. 5 Kasım’da yapılması planlanan oylamada seçmenin kararını etkileyecek bu gibi gelişmelere, terörün tırmanma olasılığını, bölgesel ve küresel gelişmeleri de eklemek gerekir. Giderek küreselleşen ekonominin dinamikleri, bölgesel ve küresel gelişmelere her zamankinden daha duyarlı hale gelmiştir.
SEÇİM DEĞİL, REFERANDUM
Ekonominin gerçeklerini, bölgesel ve küresel gelişmeleri dikkate alarak yazdığımız 8 Ağustos tarihli yazımızda, “Erken Seçim 2017’de” demiştik. Siyaset sahnesindeki bütün hareketlenmelere rağmen, bu konudaki görüşümüzü değiştirmiş değiliz.
7 Haziran seçim sonuçları hiçbir partiye tek başına hükümet kurma yetkisi vermedi Bir koalisyon ya da azınlık hükümetinin kurulamaması durumunda, Kasım ayında yeniden sandık başına gideceğiz.. Anayasa ve yasalar da bunu emrediyor.
Tamam da, Kasım ayında sandık başına gideceğiz söylemi ile “Erken Seçim 2017’de” değerlendirmemiz birbiriyle çelişmiyor mu?
Buraya dikkat; Kasım ayında aynı kadroyla, aynı seçim sistemiyle yapılacak olan oylamanın Meclis aritmetiğini değiştirmeyeceği, Ak Parti’ye ya da bir başka partiye tek başına hükümet kurma yetkisi kazandırmayacağı biliniyorsa, yapılacak oylama bir seçim değil, A&G Sahibi Adil Gür’ün de altını çizdiği gibi, bir koalisyon referandumu olacaktır. Yani millete, seçimlerde olduğu gibi, “Hangi partiyi seçiyorsun?” denmeyecek, referandumlarda yapıldığı gibi, “7 Haziran’daki fikrin değişti mi, değişmedi mi?” diye sorulacak.
Seçimlerde seçmen, birilerini, ülkeyi kendi adına yönetmesi için seçer, yetki verir ve Meclis’e gönderir. Referandumda ise, seçilenler, “Sayın vatandaş, biz şu konuda karar veremedik, sen ne diyorsun; evet mi, hayır mı?” derler.
İki seçenekli bir sorgulamada, seçmenin kararını bildirmek üzere sandığa gitmesi seçim değil, referandumdur. O nedenle, Kasım ayında yapılması planlanan ve iki ay gibi kısa sürede Meclis aritmetiğini değiştirme şansı olmayan oylama da bir seçim değil, koalisyon konulu bir referandumdur.
Kasım referandumu, koalisyon konusunda yapacağı eğitimsel katkılarla, Türk siyasi tarihine önemli kazanımlar sağlayabilir. Kasım’da yapılacak oylamadan Meclis aritmetiğini değiştirecek, herhangi bir partiye tek başına hükümet kurma yetkisi kazandıracak bir sonuç çıkmayacağına göre, koalisyon kültürü geliştirememiş bir ülkede, parti tabanlarını ortak hükümet konusunda ikna etmek biraz daha kolaylaşacaktır.
Bu da önemli bir kazançtır. Çünkü, yıllardır siyasi parti liderlerinin konuşmalarıyla kamplaştırılan, kutuplaştırılan toplum, iki partinin elele vererek ülkeyi yönetecek ortak bir hükümet kurmalarına sıcak bakamıyor. Belki de bu nedenle, koalisyon hükümetleri bizde, başarılı ve uzun ömürlü olmuyor.
Anlaşılan o ki, Kasım referandumu sonrasında, zoraki de olsa, kurulacak ortaklıklarla koalisyon kültürümüzü geliştirecek pratikler yapacağız. Batılı ülkelerde örneklerini imrenerek izlediğimiz koalisyon kültürünün, seçmen zorlamasıyla da olsa, siyasi hayatımızda bir yönetim seçeneği olarak değer kazanması sevindirici bir gelişmedir.
AK PARTİ TEK BAŞINA İKTİDAR OLMANIN YOLLARINI ARIYOR, AMA AK PARTİ’YE TEK BAŞINA HÜKÜMET KURMA YETKİSİ KAZANDIRABİLECEK EN ERKEN SEÇİM 2017’DE YAPILABİLİR
Gelelim en erken seçimin 2017’de yapılabileceği konusuna..
7 Haziran seçimleri sonuçları hiçbir partiye tek başına hükümet kurma yetkisi vermedi; seçmen, “koalisyon” diyor. Ak Parti kurmayları, sandıktan çıkan bu eğilime rağmen, uzun soluklu koalisyon formüllerinden uzak durmaya ve mümkün olan en kısa zamanda sandığa gitmeye çalışıyorlar.
Peki, Ak Parti neyi hedefliyor?
Buraya dikkat! Yapılacak bir seçim sonucunda Ak Parti’nin oyların yüzde 42’sini, Meclis’teki sandalyelerin yüzde 66.7’sini alması ve
367 milletvekili çıkarması mümkün müdür?
Mümkündür!
Demokrasi ilkeleriyle uyuşmasa da, sandıktan, yüzde 42 oy karşılığında Meclis’teki sandalyelerin yüzde 66.7’sini alarak tek başına hükümet kurma yetkisi çıkarmak mümkündür. Siyasi tarihimizde bunun örnekleri var. Fakat, 7 Haziran öncesinde yapılmayan hazırlıkların ve düzenlemeleri iki ay gibi kısa sürede yapılabilmek ve Kasım oylamasında sandıktan tek başına hükümet kurma yetkisi çıkarabilmek pek mümkün görülmüyor. Ak Parti kurmaylarının ve Cumhurbaşkanı’nın bu konuda mucize sayılabilecek bir formül üretme çalışmaları sürüyor.
Anketlerin de ortaya koyduğu gibi, Ak Parti’nin MHP’den ya da HDP’den koparacağı birkaç puanla tek başına hükümet kurma yetkisi elde etmesi zordur. O nedenle, Kasım oylamasında sandıktan çıkacak 7 Haziran sonuçlarını onaylayan seçmen kararı gereğince, “koalisyon” çalışmaları sürdürülecektir. Dışardan desteklenen bir Ak Parti azınlık hükümetiyle de seçime gidilebilir.
Bölgesel ve küresel bir çalkantı yaşanmadığı takdirde, 2014 ve 2015 yıllarını seçim yorgunluğu ile geçiren Türkiye’nin ekonomik gerçekleri 2016’da da bir erken seçime sıcak bakmayacaktır. Bunları dikkate alarak, en sağlıklı erken seçimin 2017’de yapılabileceğini savunuyoruz.
Elbette, beklenmedik bölgesel ve küresel gelişmelerin her hesabı altüst edeceğini gerçeğini de unutmamak gerekir.