İnsanın nefes alışı bile değişir!.. 

Yeni doğan bir çocuk karından ve hızlı nefes alıp-verir. Akciğerlerin gelişmesi için bu gereklidir. Fakat bu durum büyüdükçe değişir. Bunu elbette ihtiyaçlar belirler. Sık nefes almak artık ona zarar verebilir. İnsan büyüdükçe nefes alıp verişini kontrol etmeye başlar. Denize girer tutar. Avda nişan alır tutar. Ama koşmaya başlar sıklaştırır. İhtiyaçlara ve faydaya göre değişir. 

Evet yaşam için değişim mutlaktır, olmalıdır da… Koşullar, faydaya dönüştürülebilmelidir. Ahlâki zayıflıklara karşı, içinde bulunduğun toplumun menfaatleri gerektirdiğinde değişim kaçınılmaz olur.

Diyelim ki kasaba gittin!.. 500 gr. kıyma istedin. Kasap senin bir anlık dalgınlığından faydalanıp, 450 gr. tarttı ve torbaya koydu. Ya da sinirin yoğun tarafından, ya da belki beklemiş, kenarları hafiften kararmış tarafından içine katıverir. Ya da daha da kötüsü bozuk et katıverdi. Sizde güvenip, alıp gittiniz. Güzelce yemeğinizi yaptınız. Çoluk çocuk yediniz ama aynı yoğunluğu, tadı alamadınız. Belki bozuk et yüzünden zehirlenme bile yaşandı. Hastane hastane dolaştınız. Harcamalar yaptınız. 450 gr. eve gelen etin maliyeti belki de 10 kg. et fiyatını geçti. Bir dolu huzursuzlukta cabası… Ve sonra öğrendiniz ki bunlara sebep kasapmış… Artık yapılacak tek şey vardır. Ailemize zarar veren kasap, derhal değiştirilir. Hatta ilk gördüğünüzde bir çift laf söylenir.

Ya benzer durum manavda olursa!.. İşten dönerken uğramışsınızdır. Ispanak, patates birşeyler alırsınız. Paattt bozuk ıspanağı size veriverir. Eve gider yemeğini yaparsınız. Özene özene güzelce soğanla kavurur, üzerine birde mis gibi bir yumurta kırarsınız. Çoluk çocuk afiyetle yersiniz. Fakat çok geçmeden zehirlenme belirtileri başlar. Doğruca hastaneye koşturulur. Tahliller, muayeneler, film, röntgen derken, sonuçlar gelir. Neyseki daha da kötüleşmeden müdahale edilmiştir. Ve aynı anda öğrenirsiniz ki sebep ıspanak… Doğru manava gidersiniz. “Bu nedir kardeşim?” dersiniz. O da size der ki “Avrat otu karışmış içine, bilemedik kusura bakma”… 

Karışmış derken!?. Diyelim ki hasatı yapan karıştırdı, halci karıştırdı, halden alırken manavda karıştırdı ama ailesine yemeği yapanın karıştırma ihtimali hiç yok… 

“Yok yok öyle değil! Otun içine nüfuz ederek karışmış”!.. “Yuhh be kardeşim, sen kimi yiyon?..” demicez mi şimdi… Evet inanılır gibi değil ama örneğimizin bu bölümünü gerçekten yaşadık. Bu hafta yaşadığımız ıspanak zehirlenmelerine karşı aldığımız cevap bu!.. Hemde son derece zehirli olduğu söylenen “avrat otu” işlenmiş… Maalesef şimdiye kadar duymadığımız şeyler duymaya başladık.. 

Hiçbir otun içine ot işlediği duyulmamıştır… Sivri yapraklı otların, yuvarlak yapraklı otları deldiği, öldürdüğü duyulmuştur. Ama içine işlediği, hatta ve hatta tabiri yerindeyse ıspanakta “paralel ot” kurduğu hiç duyulmamıştı… 

Eeee haliyle hem sahtekar, hem yalancı manav hemen değiştirilir… Yanından ayrılırken de şöyle kibarca “Allah’ından bul” da denilebilir…

Gün gelir bir avukat lazım olur. Birlikte çalışmaya başlarsınız. Sözleşmeler gelir gider. Mahkemeler, icralar, dosyalar takip edilir. Siz, işi bir bilene devretmenin huzuru ile kendi işinize konsantre olursunuz. O toplantıdan çıkar, diğer görüşmeye katılırsınız. Sonra bir gün husumet doğar. Aaa sözleşmeler sağlıklı kontrol edilmemiş ve imzalanmıştır. Bir dünya tazminat çıkar. Zarar edilir. Üç kuruş kâr edeceğiz derken sermayede azalır. Eee haliyle sana, çalışanlarına zarar veren, belki işsiz bırakan avukat derhal değiştirilir. 

Ya da bir Mali Müşavire gidersiniz. Herşey güzel başlar. Vergiler sağlıklı hesaplanacak, defterler tasdik edilecek, beyannameler düzenli verilecek, kayıtlar tutulacaktır. Zaman hiç durmaz ilerler. Hukuki ve kaydi gönlünüz rahattır. O iştahla güzel paralarda kazanırsınız. Çalışanlarınız ile birlikte canla başla mücadele edersiniz. Sonra bir gün postadan bir tebliğ gelir. Defterler inceleme için istenmektedir. Farketmez, bilirsiniz ki güvenli ellerdedir, telaşa gerek yoktur. Mali müşavir ile görüşülür. Ama defterler halen hazır değildir. Hatta defter tasdik süresi bile geçmiş, tasdik edilmemiştir. Beyanlar yapılmamıştır. Kaynar sular dökülür. Tansiyon fırlar. Haliyle inceleme çabuk biter, inanılmaz cezalar gelir. Kendisinin, işçilerinin emeği heba olmuştur. Kavga, kıyamet derken yine haliyle değişim kaçınılmaz olur.

Değiştiriverirsiniz…

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” der Herakleitos… 

Bir adım öne geçebilmek için, dünyaya fayda için, ahlâki kurallar çerçevesinde sürekli değişir, değiştiririz… 

Dünya da sürekli değişiriz. Hiç sabit kalmaz, sebat, biat etmez… Yaz gelir, kış gelir, döner durur… 

Hele hele zarar gördüğümüzde daha hızlı değişiriz, değiştiririz… Biz değil yaşam değiştirir. Ozon delindiğinde, dünya kendini korumak için ısınması gibi… İçinde yaşayanlar değişmediği takdirde, buzul çağına doğru gidecek bir serüven ilk adımları…

Kasabı, manavı anladık… Ya siyaset? 

Değişmeyecek tek kural değişim… 

Topluma, vatana, geleceğe fayda hesabı yapılır, ardından da gereken yapılır. Yapılmazsa, siyaseten buzul çağına kadar gidebilecek bir yolculuğa çıkarız… 

Evet, kendi başımıza gelmesini beklemeden, çevremizden dersler çıkartarak, ölçerek, tartarak, gözlemleyerek, toplumun menfaatleri için değişmeliyiz. Ve gerektiğinde, geç kalmadan değiştirebilmeliyiz…