Eline bir gazete aldığında, televizyonda bir haber izlediğinde hiç mi güzel bir haberle karşılaşmaz insan?
Karşılaşmıyoruz arkadaş!
Alacakaranlık kuşağı gibi yani!
Türkiye ve Ölüm ayrılamıyor bir şekilde.
Ne günlere geldik Yarabbim, koru bizi! diye yorumlar yazılır oldu. Her bir ölüm haberinin altına. 
Haksız de sayılmazlar. Çünkü attiğimiz her adımda, ecelin gölgesini ensemizde hissediyoruz.
Bu kadar ölümle iç içe bir durumdayız yani.
Neyse daha fazla uzatmadan, uzatıp da içinizi karartmadan konuya geçeyim.
Haberi kesin okumuşsunuzdur, yinede kısaca
Geçtiğimiz Salı günü İzzet Baysal Üniversitesi Gerede Meslek Yüksek Okulu kimya bölümü ikinci öğretim birinci sınıf öğrencisi Dilay Gül, gece saat 22.35”te dersten çıktıktan sonra okulun 200 metre ilerisinde kaldığı özel yurda doğru yürümeye başlıyor. Karanlık olan bölgede erkek arkadaşı ile telefonda konuşmaya başlayan Dilay Gül”ün yanına sınıf arkadaşı Uğur A. geliyor.
Telefonda Gül”ün erkek arkadaşıyla konuştuğunu öğrenen Uğur A. cinnet geçirerek cebinden çıkarttığı bıçakla üniversiteli genç kızın vücuduna ve bileklerine 3 bıçak darbesi vurup, boğazını kesiyor.  Üniversiteli kız olay yerinde hayatını kaybediyor.
Ne kadar tanıdık bir olay değil mi? Yıllarca Gazete manşetlerinde okuduk! Okumaya devam ediyoruz.
Sevgisini saplantı haline getirmiş bir aşık ve Aşkına karşılık vermediği için öldürülen bir kadın.
Tutku ile sevdiği insanın onu sevmesini arzulaması. Karşısındakinin isteklerini göz ardı ederek dayatması. vs.
Aşkın kör ediş hali. Bu olsa gerek!
Benim, sizin hatta bir çoğumuzun kurtulmaya çalıştığı, bize beslenen saplantılı bir aşk hikayesi vardır.
Peki yaşadığımız şeyin saplantı olduğunu nasıl anlayacaksınız? Kendinizi dinlerseniz, kendi hareketlerinizi gözden geçrirseniz saplantımı aşk mı olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. 
Saplantı güvensizlik duygusu getirir. Aşktaki gibi heyecanlanırsınız ama asla gerçek anlamda mutlu olamazsınız. İçiniz de büyüyen şüpheler, onun tarafından sevilmediğinize dair düşünceleriniz vardır. Hayal bile kuramazsınız. Saplantılı insan sürekli huzursuzdur, Sinirlidir, en ufak bir şeye öfkelenir. Öfke, nefret, hınç, kıskançlık, ve kinin en kötü yanları benlikte yer alır. Ama aynı anda büyük bir sevgiyi karşıt duygularla birlikte barındıracak kadar ruhunun esiri olmuştur.
Tüm bu  olumsuz duygular zihni adım, adım köhne karanlıklara hapseder.
İşte tam da bu noktadan sonra, kendini kontrol edemediğinden sevdiği insana ve çevresine zarar vermeyi bile düşünebilir. Canını yakmak ister. Çoğu zaman da geri dönüşü olmayan büyük acılar yaşatır Ölüm gibi. 
Oysa aşkta aşık olduğunuz kişiyle ilgili sürekli hayal kurarsınız. Yine heyecanlanırsınız ama o heyecan bile mutlu eder sizi. Aşkınızın sizi sevmediğini aklınıza bile getirmezsiniz. Sevgisinden şüphe etmek alınıza bile gelmez.
Saplantılı insanın düşüncelerin de, Sevdiğim benim değilse hiç kimsenin olamaz gibi bencilce düşünsede, Aşık insan tam tersi kendisiyle birlikte olmasa bile sevdiğinin mutlu olmasını ister. Hatta başkasıyla mutlu olacaksa eğer aradan çekilmeyi bile kabul edebilir.
Saplantısız, makul, aklı başında aşklar yaşamanız dileğiyle.