M. KEMAL SALLI

Dünyaca ünlü Azerbaycanlı orkestra şefi ve besteci Niyazi Tağızade Sovyet döneminde Azerbaycan–Türkiye kültürel ilişkileri konusunda bir nevi kültür elçisi görevini üstlenmiştir.

Genç müzikbilimci Ecem Tuğçe Akbulut ile Net Kitaplık Yayıncılık tarafından yayınlanan Azerbaycan’ın ilk çağdaş orkestra şeflerinden olan Niyazi Tağızade Hacıbegov üzerine yazdığı “Maestro Niyazi Tağızade: Sovyet Dönemi Azerbaycan ve Türkiye Arasında Bir Kültür Elçisi” isimli kitabını konuştuk.

SALLI: AKM’nin yeni yapılan opera binasında salonların birine Niyazi Tağızade'nin

isminin verilmesi sanatçının Türkiye’deki sanata olan katkılarını taçlandırmış olacaktır.

Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz?

ECEM TUĞÇE AKBULUT: Keman, kabak kemane icracısı ve müzik eğitmeniyim. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda müzikoloji üzerine yaptım. TRT İstanbul Radyosu THM Gençlik Korosu başta olmak üzere birçok kurumda sahne aldım ve eğitmenlik yaptım. Müzik üzerine çeşitli projeler gerçekleştirdim. 

Bunların arasında Üsküdar Belediyesi ‘Üsküdar İçin Çal’ Proje Koordinatörlüğü, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Türk Müziği Bölümü Yöresel Halk Çalgıları Yarışması’nda 2.lik, Cerrahpaşa lösemili çocuklar için müzik etkinliği projelerini örnek olarak söyleyebilirim. Yani hayatını müzikle ve müziğin arka planındaki sosyolojiyi okuyarak doldurmaya çalışan genç bir akademisyen adayıyım. 

Müziğin, insanlar için bir ilham kaynağı olmasının yansıra toplumsal bilinci ifade etmede önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Özellikle de kişisel ve toplumsal gelişim için insanların çocukluk yaşlarından itibaren sanatsal etkinliklere yönlendirilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle bu alana ilgi duyan genç arkadaşlarımı elimden geldiği kadar teşvik etmeye ve onlara destek olmaya çalışıyorum.

SALLI: Kitabınızın içeriğinden söz edebilir misiniz? Kitabınızda Tağızade’nin hangi üstün özelliklerini anlatıyorsunuz.  Kitabınızın ana fikri, amacı nedir? 

AKBULUT: Üç bölümden oluşan kitabın ana temasını Azerbaycanlı ünlü orkestra şefi Niyazi Tağızade’nin (1912-1980) Türkiye’de bulunduğu 1963-1977 tarihleri arasındaki sanatsal faaliyetlerinin kültür diplomasisi bağlamında incelenmesi oluşturmaktadır.

Kitapta ayrıca kültürel diploması kavramına ilişkin kuramsal bilgiler sunulmakta, sanatçının hayatı ve onun sanatçı kimliğini belirleyen temel nitelikler tahlil edilerek yaşamının belli dönemlerine ilişkin tespitlerde bulunulmaktadır. Niyazi’nin Türk sanatçılarla olan ilişkileri, Türk çoksesli müzik sanatının gelişimine ve SSCB döneminde Azerbaycan-Türkiye kültür ilişkilerine katkıları da kitapta incelenen konular arasındadır.

SALLI: Özellikle Niyazi’yi çalışmanızın sebebi nedir? Bu konuya ilginizin özel bir sebebi var mı?

AKBULUT: Aslında bu kitap benim yüksek lisans tez konumdu. Kitabımı bu tez çalışmalarım sırasında yaptığım çalışmalarda elde ettiğim bilgi belgelerden yararlanarak hazırladım. Yüksek lisans eğitimime başlarken yeni ve özgün bir konu üzerinde çalışmak istiyordum. Niyazi Tağızade üzerine çalışmam da böyle bir noktadan hareketle gelişti.

Türkiye’de Niyazi Tağızade üzerine akademi dışında yazılmış birkaç yazı bulabilsek de, akademik çalışmalara yeterince konu edilmiş değildi. Niyazi Tağızade hem temsil ettiği Sovyet Azerbaycan’ı ile diğer devletler arasındaki kültürel diplomasi alanına hem de opera, bale ve derleme çalışmaları ile müzik bilimine büyük katkılar sağlamış, her yönettiği orkestrayı müzik aşkı ile yönetmiş bir sanatçıdır. Dolayısıyla Maestro’nun tüm bu yönleri ile gündeme gelmesi gerektiğini düşündüm. Bu nedenle onu akademik bir çalışmanın da konusu haline getirmek istedim.

SALLI: Kitabın içeriğinden bahsederken çok önemli bir noktaya değindiniz. Demek ki sanatçı, ideolojik kutuplaşmanın çok katı olduğu bir dönemde Türkiye’ye gelmiş ve buradaki sanatsal faaliyetleriyle bir kültür hizmetinde bulunmuş...

AKBULUT: Evet, çok doğru bir tespitte bulundunuz. Aslında, Niyazi’nin Türkiye’de çalışmalarını sürdürdüğü 1960-1980 tarihleri arası Türkiye için sosyolojik ve siyasi dönüşümlerin olduğu, darbelerin yaşandığı bir dönemdir. Niyazi tam da bu dönemde Türkiye ziyaretlerini gerçekleştirmiştir. Sovyet-Türkiye ilişkilerinin ve kültürel etkileşimlerin olumlu yönde ilerlemesinde Niyazi’nin hem etkileyici sanatçı kişiliğinin hem de yaşadığı ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlara duyarlı bir insan olmasının önemli etkisi olmuştur. Niyazi Türkiye’de bulunduğu süre zarfında hem Türk hem Batılı hem de Azerbaycanlı bestecilere ait çok sayıda eser yönetmiş, Türkiye’deki sanatçılar, müziğin gelişimi, müzik eleştirmenleri üzerine yorumlar yapmış, fikirler üretmiş, eleştirilerde bulunmuş, bestecilere destek vermiş ve tüm bu faaliyetleriyle Türk çoksesli müziğine katkı sunmaya çalışmıştır.

SALLI: Somut olarak ne gibi sanatsal faaliyetleri söz konusu? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

AKBULUT: Türkiye’de bulunduğu süre zarfında Çaykovski’nin Yevgeni Onegin, Maça Kızı, 4. Senfonisi, 1. Piyano Konçertosunu, Verdi’nin Aida operasını, Adnan Saygun’ un Köroğlu operasını ve Yunus Emre oratoryosunu yönetmiştir. Birçok eserin prömiyeri Niyazi tarafından gerçekleştirilmiştir. Özellikle Ahmet Adnan Saygun ve Nazım Hikmet ile hem ortak eserler üretmiş hem de ömür boyu süren bir dostluk kurmuştur. 

Ayrıca Türkiye’deki başlıca bestecilerin yapıtlarını Sovyetler Birliği’nin çeşitli sahnelerinde ilk kez seslendirmiştir. 1963’te Moskova’da ve Bakü’de ilk kez Saygun ve Erkin’in eserlerine Niyazi yönetiminde fonograf kayıtları yapılmıştır. Bütün bunlar çok önemli hizmetler.

Türkiye’de müzik alanın gelişimi için müzik okulların açılması gerektiğinin önemine

vurgu yapan sanatçı bu anlamda Türkiye’nin Azerbaycan’daki müzik okullarını örnek alabileceğinin altını çizmiştir. Niyazi özellikle Türk müziğine yönelik değerlendirmelerinde yerlilik ve millilik konularını sıkça dile getirerek, kültürel değerlerin, tarihi birikimin ve gelenek gibi toplumları geçmişe bağlayan köklerin, sanatı beslemesi gerektiğine sıkça vurgu yapmıştır.

Çalışmaları hakkında Türk müzik camiasında mevcut kanaatler ile Türk basınında çıkan haberler incelendiğinde, Niyazi’nin çalışmalarının amcası, çağdaş Azerbaycan müziğinin kurucusu Üzeyir Hacıbeyli’nin yolunu izleyerek Doğu müziği ile Batı müziğinin tekniğini birleştiren yenilikçi ve farklı bir teknik olduğuna dair değerlendirmelerin olduğu anlaşılmaktadır.

SALLI: Çalışmanızdaki bulgular ışığında Niyazi’nin Türkiye-Azerbaycan kültürel ilişkilerine dair katkısından bahsedelim mi biraz?

AKBULUT: Aslında incelenen belgeler ışığında sanatçının Türkiye’deki çalışmaları sırasında temsil ettiği Sovyetler Birliğini Türkiye’de anlatma ve sevdirme isteği görülse de faaliyetlerin yalnızca ideolojik saiklerle bağlantılı olmadığı anlaşılmaktadır.

Kendisini “bu vatanın bir evladı” ve Türk müziğinin dünya üzerindeki bir temsilcisi olarak niteleyen Niyazi’nin Türkiye’de müzik sanatı alanında yapmış olduğu çok yönlü faaliyetlerin müzik yoluyla Azerbaycan-Türkiye kültürel etkileşim ve kaynaşmaya katkı sunduğu anlaşılmaktadır. Türk halkına olan sevgi ve ilgisiyle Türkiye’de birçok insanının dostluğunu da kazanmıştır. Bu bağlamda Sovyet döneminde Azerbaycan–Türkiye kültürel ilişkileri konusunda bir nevi kültür elçisi görevini üstlendiği söylenebilir.

SALLI: Gerçekten de bu çalışmanız Türk çoksesli müziğinin gelişmesinde bu derecede önemli hizmetleri bulunan bir sanatçının Türkiye’de tanınması konusunda önemli bir katkı niteliğinde. Bunun dışında, bu bağlamda başka ne gibi faaliyetler yapılması gerekiyor sizce?

AKBLUT: Bu çalışmada dahi sanatçı Niyazi Tağızade’yi daha yakından tanımayı ve Türkiye için aşk ile çalışmış Maestro’yu Türk toplumunun tanımasını amaç edindim. Sanırım bu anlamda bu kitap bir katkı sunacaktır. Bu amaç için radyo programlarına, ulusal ve uluslararası toplantılara katıldım. 

Bu kapsamda 20 Ağustos 2020 tarihinde Azerbaycan Devlet Müzik Kültür Müzesi, Uluslararası Türk Kültür ve Miras Vakfı ve Azerbaycan Cumhuriyeti Diasporadan sorumlu Devlet Komitesi tarafından Niyazi Tağızade’nin doğumunun 108. yıldönümüne ithafen düzenlenen “Niyazi ve Azerbaycan- Türkiye Kültür İlişkileri” adlı video konferansına da iştirak ettim. Bu alana bir müzikolog olarak katkı sağladığım için de ayrıca mutluyum.

Niyazi Tağızade ülkemizde daha fazla tanınmayı ve değer görmeyi fazlasıyla hak ediyor. Bu anlamda bir vefa ve saygı niteliğinde konservatuarlarımızda Niyazi Tağızade amfisinin olması, Türk çoksesli müzik tarihine ilişkin ders müfredatı içerisinde Niyazi’nin de yer alması, bir belgeselinin yapılmasının sanatçının anısına önemli bir saygı olacağı düşüncesindeyim. 

Fırat Kızıltuğ 1970'te Niyazi ile yaptığı bir görüşmede AKM’nin yanmasına Niyazi’nin çok üzüldüğünü dile getirmiştir. Şimdi AKM’nin yeni yapılan opera binasında salonların birine Niyazi Tağızade’nin isminin verilmesi ne kadar güzel olurdu. Bu tür girişimlerin aynı zamanda her yönüyle ilişkilerimizin üst düzeyde olduğu “Bir millet iki devlet” olarak nitelendirilen Azerbaycan-Türkiye kültürel ilişkilerine de önemli bir katkı olacağını düşünüyorum.