CEYDA ÇOK İLGİNÇ BİRİ VE OYNAMAKTAN KEYİF ALIYORUM

RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Dizileri çok severiz, çünkü yaşayan karakterler bizden, yaşanılan olaylar hayatımızdandır. İzlerken bazen güler, bazen de katılarak ağlarız... Son yıllarda ekran karşısına geçtiğimde duyguları şelale yapan , illa bir damla gözyaşını avucuma bırakan ‘Kadın’ dizisinin başarılı oyuncusu Gökçe Eyüboğlu ile birlikteyim. Namıdiğer ‘Ceyda’. Hayatın tokadını yemiş, acılarına gülmeyi de öğrenmiş, hem de çevresine öğretmiş dobra ‘Ceyda’

Gökçe Eyüboğlu, ‘Ceyda’ya öyle bir ruh üfledi ki, ekran karşısında en çok ona güler, onunla ağlar olduk. İşte bugün Gökçe Eyüboğlu, ‘Ceyda’yı ve onu bu yolculuğa çıkartan hikayeyi anlatıyor.

Merhaba Gökçe Hanım, üçüncü sezona giren 'Kadın' dizisinde çok sevilen 'Ceyda' karakterine hayat veriyorsunuz. 'Ceyda' karşınıza ilk geldiğinde ne hissettiniz?

Senaryo önüme ilk geldiğinde genel hikayeye daha çok önem veriyor, sonra karakterime odaklanıyorum. Kadın dizisinin ilk bölümünü okuduğumda da kendi kendime 'Ceyda nereye gider bilmiyorum? Ama ben bu kadın hikayesinin içinde yer almak istiyorum' demiştim.

 Sonra 'Ceyda'ya neler olacağı hakkında bilgi aldığımda 'Umarım hakkını verebilirim' demiştim. “Benden o kadın çıkacak mı? Doğal bir şekilde oynayabilecek miyim?” diye düşünmüş, Benden çıkacak 'Ceyda' yı çok merak etmiştim. Ceyda’nın hikayesi devam ettikçe özen gösterdiğim nokta bu hayatı yaşamak zorunda kalanları rencide etmeden, incitmeden bir hikaye anlatabilmek oldu.



Ceyda'yı oynamak Gökçe'nin psikolojisinde yaralar açtı mı?

Psikolojimde yaralar açmadı, ama farklı bir hayatı tanımak, o karakteri anlamaya çalışmak bence oyuncu olmanın en güzel tarafı. Bu soruyu 'Ceyda' üzerinden değil, daha genel cevaplamak istiyorum. Oyuncu olarak karşınıza bir karakter geldiğinde, ilk yaptığınız şey karakteri anlamaya çalışmak. 

Onun geçmişini, hayatını, hayata bakış açısını anlamaya çalışıyorsunuz. O karakterin üzerinde çalışmaya başladıkça kendinizle ilgili şeyleri de keşfetmeye başlıyorsunuz. Karakterin karşılaştığı durumlara ne tepki vereceğini düşünürken, kendinizi de sorgulamaya başlıyorsunuz. Bu zamanla öyle bir yolculuk olmaya başlıyor ki, kendinize daha dürüst davranmaya başlıyorsunuz. Dolayısıyla oynadığınız karaktere de ”dürüst” yaklaşıyorsunuz. Bu durum birbirini besleyen bir 
süreç. Oyunculuk, benim daha iyi bir insan olmamı sağladı. ve farklı bir karakteri anlamaya çalışmanın giderek kendini tedavi ettiğin bir sürece dönüştüğünü düşünüyorum.


'Kadın' dizisine girmeden önceki Gökçe ile şimdiki Gökçe arasında baya bir fark var diyebilir misiniz?

Tabi ki aynı değilim, ama zaten oyunculuk yolculuğuna başlamamla ben de değişimler oldu. Kendimi daha özgür bıraktım, kendime daha dürüst davranmaya başladım, hislerimi kabul ettim. Özellikle bu üçü benim özel hayatımda da sosyal hayatımda da farklı biri olmamı sağladı. Ceyda'dan sonra ise kariyer anlamında , profesyonel anlamda değişiklikler oldu hayatımda. Daha çok biliniyorum, tanınıyorum. Daha çok kişi beni görüyor, ama buna da çok büyük anlamlar yüklemiyorum. Dilerim bundan sonrası da bu kadar keyifli geçer.



Kamu yönetiminden oyunculuğa uzanan köklü bir yolculuğunuz var. Oyunculuk arzusu ilk içinizde ne zaman filizlenmeye başladı?

Bu soruya tam cevap veremiyorum, çünkü kendimi bildim bile ben oyuncu olmak istiyorum. Anaokuluna gittiğim zamanlar, bahçede oynadığım zamanlar, içimde o oyuncu çocuk vardı. Bence, güzel bir çocukluk geçirdim ben. Bahçede oynayabilen, eve yara bere içinde dönebilen çocuklardandım.

Fakat bahçede oynadığımız oyunların arasında bile filmler, tiyatrolar, skeçler vardı. Arkadaşlarımdan biri yönetmen olurdu, biri senarist olurdu, ben oyuncu olurdum 'Hadi bunu çekiyoruz' derdik ya da izlediğimiz Türk filmlerini oynardık. Öğrencilik hayatım boyunca da hep tiyatro, oyunculuk, yazarlık kulüplerinde yer aldım. Kamu yönetimini de dürüstçe 'Kolunda bir altın bilezik olsun' söylemi için okudum. Allah’tan hukuk ve siyasete kafa yormayı seviyorum:)


Profesyonel anlamda ilk sahneye çıktığınızda 'Olmam gereken yerdeyim' dediniz mi?

Bir söz vardır ya 'Sahnenin tozunu yuttun mu bir daha o duygu seni bırakmaz' gerçekten o öyleymiş. Sanırım derdim farklı hikayeler anlatmak. Bunu yapabileceğim daha çok fırsatım olur umarım.

Üç sezondur 'Ceyda'yı oynuyorsunuz. Onunla aranızdaki ortak noktalar neler?

Tek tek ortak özelliklerimiz bunlardır diye sayamam ama bence oynadığımız her karaktere kendimizden bir şeyler katıyoruz. Ben, Ceyda'nın benden daha güçlü bir karakter olduğunu düşünüyorum. Ondaki özgüven ve dobralık keşke bende de olsa.



Bu role kendinizi hazırlarken nasıl bir sürecin içinden geçtiniz?

Ben mekanın enerjisine çok inanırım. Bir süre Tarlabaşı’nda dolandım. Herkes gibi bende Tarlabaşı'nı biliyorum, ama orada hiç vakit geçirmemiştim. 
Oradaki insanları gözlemledim, vakit geçirdim. Bu gerçeklikte , burayla bütünleşmiş; benden nasıl bir karakter çıkar... Buna kafa yordum. Oradaki dokuyu, enerjiyi içselleştirmek ve o gerçeklikte bir karakter yaratmak istedim. 

Özel hayatınızda da 'Ceyda' kostümünü giydiğiniz oluyor mu? Bu karakterin etkisi altında kaldığınız oldu mu?

Ara ara konuşmam bozuluyor (gülerek). 'Yapıyom, ediyom, o ne be? Nere gidiyon:)) özellikle 'be' kelimesini sık sık kullanıyorum. Onun dışında Ceyda ile ben ayrı karakterlerdeyiz.
ve ben bunun farkındayım. Bence günün sonunda bu ayrımın farkında olmalı insan. (Ceyda’nın çok ilginç biri olduğunu düşünüyor ve onu oynama fırsatım olduğu için minnet duyuyor ve onu anlamaya çalışıyorum.)

'Ceyda' oyunculuk serüveninde hayalini kurduğunuz 'up' noktasındaki bir karakter mi?

Sanırım, benim hayalimde sizin dediğiniz bir 'up' noktası yok.

Benim tek derdim oynamak, bana gelen karakteri gerçek kılmaya çalışmak . Hakkını verebileceğim her rolü oynamak isterim


Oyuncu olmak, bu meslekte başarılı olmak zor bir yolculuk gerektiriyor. Bu yolda kendinizden ne gibi fedakarlıklarda bulundunuz? Zorlu bir yolculuk oldu diyebilir misiniz?

Ben adanmışlığa çok inanıyorum. Ben oyuncu olmasaydım başka bir meslek sahibi olsaydım yine o işe kendimi adar, bütün gücümü verirdim. Ne iş yaparsam yapayım kendi yaratıcı dokunuşumu katmaya çalışırdım. Oyunculuk için de bunu yaptım. İşini saygıyla yapana çok saygı duyuyorum.

Ayrıca günümüz koşullarında her işin zorluğu var. Bu anlamda oyunculuğu kutsal bir yere koymuyorum. Benim şu anki avantajım sevdiğim işi yapıyor olmam ve bütün zorlukları seçtiğim iş için çekiyor olmam. Bunun da kıymetini biliyorum. Zaten sevdiğin bir işi yapıyorsan, o iş asla kolaylaşmıyor bence. Başarılı olma hırsı değil bahsettiğim ama o işi daha iyi bir noktaya getirmek istiyorsun, farklı şeyler denemek istiyorsun. Dolayısıyla öğrenme sürecin devam ediyor . Her seferinde öğrenme , çalışma sürecin tekrar başlıyor . Yani süreç asla kolaylaşmamakla beraber bu bana asla zül gelmiyor. Asla tamam artık ben oldum demeyeceğimi biliyorum. Ve hiç bir yaptığımı fedakarlık olarak görmüyorum. Bir hayalim vardı bunun için çalışmaya hala devam ediyorum.

Dizide de birçok kez şahit olduğumuz gibi dinleyeni etkileyen bir sesiniz var. Bu yeteneğinizi profesyonel bir alana çıkartmayı düşündünüz mü?

Ben sesimin çok güzel olduğunu düşünmüyorum (gülerek) sadece şarkı söylemeyi çok seviyorum:))

Bunu profesyonelleştirmek gibi bir düşüncem yok, ama özel gecelerde (bir amaç için) her zaman şarkı söyleyebilirim. 

Birçok role, birçok karaktere bürünüyorsunuz. Artık bu sizin yaşam şekliniz biçimine geliyor. Peki, bütün bu karakterler Gökçe Eyüboğlu'nun nasıl bir insan olmasını sağladı?

Büyütüyorlar, yoruyorlar, ama bence genel olarak oyunculuk kişiyi daha iyi bir insan yapıyor. Oynadığınız karakterin hakkını vermeniz lazım. Kötüyü bile oynuyorsanız 'Ben şimdi kötülük yapacağım, ne güzel!' diye oynamıyorsunuz. O kötünün içindeki nedenleri arıyorsun, onları buluyorsun, oynadığın karaktere hak vermeye çalışıyorsun. Oyunculuk, bambaşka hayatları ve bambaşka insanları anlamaya zorluyor. Dolayısıyla insanları yargılamamaya başlıyorsunuz.

Sizce oyuncu olmak isteyen herkes oyuncu olabilir mi? Oyunculuğun kendi içindeki temeli nasıldır?

Yetenek, çok çalışmak ve disiplin. Sadece yeteneğe inanmıyorum; çok yetenekli birini çok çalışan birinin geçebileceğini düşünüyorum. Eğer gerçekten oyuncu olmak istiyorsa, disiplinli olmak ve bunun yanında çok çalışmak zorunda. Tabi ki yeteneği yok saymıyorum. Çoğu kişiyle konuştuğumda, bana eğitimin çok da önemli olmadığını söyledi. 

Onlara da saygı duyuyorum. Jack Nicholson bir sözünü okumuştum. 'Kimse size nasıl oyunculuk yapacağınızı öğretmiyor. Aslında metot işinize yarayanı kullanmak.' Ben de böyle düşünüyorum.  Oyunculuk kişisel bir yolculuk ve giderek yaşam biçiminiz haline geliyor. Gözlemlemek, öğrenmek, keşfetmek yaşamınızın doğal bir parçası haline geliyor ve gelmeli de...

'Mutluyduk Belki Bugüne Kadar' oyunuyla tiyatro yapıyorsunuz. Bu kadar yorucu temponun içinde tiyatroda da oynamak sizi etkilemiyor mu?

İşimi o kadar zevk alarak yapıyorum ki, bu oyunu yorgunluk olarak görmüyorum. Tabi ki fiziken Yorulduğum zamanlar oluyor, ama çok şükür eve mutlu dönüyorum ve bunun hiçbir şeyle değişilemeyeceğini düşünüyorum

Sizi bu oyunun içine çeken ne oldu? 

Paole Genovese'nin 'Muhteşem Yabancılar' filminden uyarlama. Metni okurken çok beğenmiştim. Tek mekanda geçiyor, çocukluk arkadaşlarının içinde yer aldığı çok güncel bir metin. Sosyal Medya'nın, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle nelerin değiştiğine dair bir anlatımı var, ama anlatırken didaktik bir söylemi yok.
Sonunu izleyiciye bırakıyoruz. Çok keyifli bir oyun.

Yani önce metin beni cezbetti devamında ise oyunu Ahmet Sami Özbudak’ın yöneteceğini öğrenmek beni çok heyecanlandırdı.

Oyunculuk dışında evden çıkan Gökçe Eyüboğlu'nun 24 saati nasıl geçer?
O yoğunluğun üstüne bir süre evden çıkamıyorum:)

Ev işlerini hallettikten sonra kendi kişisel ihtiyaçlarımı karşılamakla geçiyor. Boş zaman yaratabildiğimde 
arkadaşlarımla vakit geçirmek için çaba sarf ediyorum. 

Seyahat etmeyi çok seviyorum. Eskiden daha çok boş vaktim vardı ve evdeyken 'şehir' çalışırdım. Önce şehirlerle ilgili araştırma yapıp, ucuz uçak bileti buldum mu hemen seyahate gidiyorum. Zaten hiç bir zaman mal mülk hırsı olan biri olamadım. Bulduğum her imkan ve fırsatı yeni deneyimlere ayırmayı tercih ediyorum.

Bunun dışında kitap okumak, oyun seyretmek ve sinemaya gitmek tabi ki olmazsa olmazlarım.

Son yıllarda kadın vahşetlerinin, cinayetlerinin, tacizlerinin içerisinde nefes almakta zorlandığımız bir dünyada yaşıyoruz. Bir kadın dizisinin içerisindesiniz. 
Hayatın tokadını yemiş bir karaktere hayat veriyorsunuz. Ülkemizin geldiği bu durum hakkında ne söylemek istersiniz?

Söylenecek o kadar çok şey var ki... Ama acil olarak yapılması gereken elimizdeki gücü kullanmak, 

o da 6284 sayılı koruma kanunu ve İstanbul Sözleşmesi. Yasanın uygulanması gerekiyor.

İstanbul Sözleşmesinin imzalandığı sene kadın cinayetlerinde bir düşüş olduğunu okudum geçenlerde.
Ben 'Kadın Cinayetlerini Durduracağız' platformunu yakın takip ediyorum. Geçtiğimiz Eylül ayında 53 kadın öldürülmüş.

Çoğu tanıdığı insanlar tarafından öldürülüyor. Bu 53 kişiden 9 tanesi sadece kendi hayatıyla ilgili bir karar verdiği için öldürülmüş. 

Ve bu vahşet aniden, sinirle işlenen cinayetler değil, kadınlar planlı programlı öldürülüyor. İhbar üzerine göz altına alınan adamın üzerinden silah, bıçak, plastik kelepçe, ip çıkıyorsa bana kimse bunun anlık öfke olduğunu söyleyemez.

Şiddetin her türlüsünün karşısında olmalıyız. Kadını, erkeği, insanı, hayvanı ayırt etmeksizin. Töre, gelenek, kültür gibi kelimelerin arkasına sığınarak şiddeti normalleştiremeyiz. Sorunun bir insan hakları mücadelesi olduğunun altını çizerek hep birlikte mücadeleye devam.


Son olarak bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Ceyda'nın hayranı olan, Gökçe'yi takip eden sevenlerinize ne söylemek istersiniz?

Onların varlığı beni çok mutlu ediyor. Ceyda'yı anlamaya çalıştıkları için teşekkür ediyorum. Son olarak, 'Mutluyduk Belki Bugüne Kadar' oyunumuz 25 Ekim'de başlıyor. Oyunun üçüncü sezonu olduğu için Ocak'ta bitiriyoruz. Takip etmelerini ve oyunu seyretmelerini rica ediyorum. Tiyatro salonlarını doldurmalarını istiyorum.

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.