İnadına Aşk dizisinin hırçın, asi kızı “Ezgi” olarak tanımıştık onu. Sonra içtenliğiyle, samimiyetiyle, doğallığıyla ailemizden biriymiş gibi sevip, benimsedik. Aslında bu bir söyleşi olarak değil de, iki arkadaşın bir araya gelip sohbet etmesi gibi gerçekleşti. Cevahir Turan, hayata karşı duruşuyla, aldığı eğitimlerle, yaptıklarıyla, yetenekleriyle ve tutkulu aşkıyla tanıdığımız ünlülerin arasında örnek bir isim olarak öne çıkmış bir isim. Aslında Cevahir Turan kendisine ünlü denilmesini sevmiyor, çünkü o kendini yolda yürüyen, pazara giden, toplu taşıma araçlarını kullanan insanlardan üstün görmüyor. 

Ekonomi bölümünü bitirdikten sonra oyunculuğa uzanan bir meslek hayatı, Hollanda’ya giderken hayatın karşısına çıkarttığı doğru bir aşk ve kısa bir süre önce bu aşkın en güzel meyvesi olan “karnındaki kızı” hakkında bolca sohbet ettik. Cevahir Turan sizler için bütün bu soruları yanıtlıyor.

Uzun yıllar Hollanda’da yaşadıktan sonra İstanbul’a kesin dönüş yapmışsınız. Hollanda’da 6 bölüm değiştirdiğinizi duydum. Ekonomiden sonra oyunculuk nereden aklınıza geldi?

- Hollanda’da YGS ve benzeri sınavlar olmadığından dolayı, istediğin üniversitede istediğin bölümü okuyabiliyorsun. Üniversite hayatıma kadar her zaman resim konusunda yarışmalarda dereceler kazandığım için çevremin ve benim kendimden beklentim akademide okumaktı. Amsterdam Güzel Sanatlar Akademisi’ne başladıktan iki hafta sonra başka bir bölüm okumam gerektiğini düşündüm. Resim yapmayı tabiki çok seviyorum fakat enerjim o kadar yüksekti ki, kendi iç dünyama kapanıp sürekli aynı mekanda, sadece boyalarım, fırçalarım ve tuvalimle vakit geçirmek istemedim. Benim tutkum daha çok insandı. Ruhumun sürekli insanlarla etkileşime ihtiyacı vardı. Sosyoloji, İletişim Bilimleri, Moda, Kültür ve Toplum bölümlerinde iki gün vakit geçirdikten sonra başvuru sistemi kapanmadan (tabiki yine her zaman ki gibi abimie özenip onun yolundan giderek:)) Ekonomi Bölümü’ne kayıt yaptırmış oldum. Ama iyiki okumuşum. Analatik zekamı keşfetmeme ve fikrimi formule edip stratejelendirme yeteneği elde etmeme neden oldu. Bu yüzden yüksek lisansımı konservatuarda tamamlarken araştırma metodolojisinde ve tez yazımında hiç bir zaman zorlanmadım. Halbuki tez aşaması bir çok konservatuar öğrencisinin eğitimini tamamlamasında zorlu bir süreç teşkil etmiştir. Çünkü konservatuar öğrencisi teori değil, pratik odaklıdır. 

- Peki, oyunculuk nereden aklınıza geldi?

Oyunculuk çocukluk hayalim değildi. Ekonomi okurken zorunlu staj dönemim vardı. Almanya’nın Köln şehrinde bir TV kanalında stajımı yaparken Bühne der Kulturen diye bir tiyatro kuruluşuyla tanıştım. Sırf arkadaş edinmek için tiyatro ve dans derslerine başladım. Sonra kendimi aksanlı Almancamla oynadığım çocuk oyunlarında buldum. İnanılmaz keyifli bir dönemdi benim için. Hollanda’ya dönünce Amsterdam Üniversitesi’nde kabare, mime ve Stanislavski kurslarına gittim. Sonra bir kabare grubuna dahil oldum. Amsterdam Üniversitesi’nde ikinci lisans olarak Tiyatro Bilimleri’ni okumaya başladım. O yaz Türkiye’ye tatile geldim. Operacı bir arkadaşımla iki hafta boyunca öylesine konservatuar sınavına hazırlandım. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikal Bölümü’nü kazandım. Kapıda yüzlerce insan heyecanla bekliyordu ve ben ilk yirminin içine iyi bir dereceyle girince Türkiye’ye dönüş yapmış oldum.

12 yaşına kadar İstanbul’da yaşayıp sonrasında Hollanda’da bir hayat kurmak, orada eğitim hayatınıza devam etmek sizi nasıl etkiledi?

- Bazı öğrenciler motive olarak başarılı olurlar. Ben de onlardanım. Olumsuz bir şey duyduğumda hırs yapmam, aksine kabuğuma kapanırım. Hollanda’da yeteneklerini ön plana çıkaran bir eğitim sistemi var. Türkiye’de ise öğrencilerin hırs yapıp daha çok çalışmasını sağlaması için eksikliğini gören bir sistem var. Tabiki ‘başarı’ söz konusu olunca bu kişiden kişiye değişir. İlk öğrenimimde Türkiye’de çok başarısız bir öğrenci iken, Hollanda’da eğitim hayatımı her zaman başarılı olarak hatırlarım. Daha sonra Türkiye’de konservatuar hayatımda da aynı başarısızlığı sergiledim. Hollanda’da tavus kuşu gibi açan kız, Türkiye’de kabuğuna çekilen kişiliğe dönüştü.

Hollanda’da profesyonel bir oyuncu olarak projelerde yer aldınız mı?

- Bir kaç Hollanda yapımı reklam filminde ve kısa filmlerde rol aldım.

Sizi İnadına Aşk dizisiyle birlikte tanıma fırsatım oldu. Daha sonrasında sinema filmlerinde rol aldınız ama sizi bir dizi içerisinde göremedik. Sizin tercihiniz miydi?

- Diziden ayrıldıktan sonra projeler konusunda çok seçici davrandım. İstediğim projeler de bir türlü nasip olmadı. Tabiki insan ilişkileri de çok önemli bu sektörde. Ben eğitim hayatımdaki gibi sektörde de adaptasyon problemi yaşadım. Etik olmak, disiplinli çalışmak ve eşit davranmak benim için bir prensiptir. Türkiye’de bazen işler farklı ilerliyor. Çoğu zaman bunu kişisel algılayıp yine kabuğuma çekildim. Ve görüşmelere gitmeyi bıraktım. Güvendiğim ve sevdiğim insanlarla oyunculuk hayatıma tiyatroda devam ettim.

İnadına Aşk dizisindeki Ezgi’yle Cevahir arasında ortak noktalar var mıydı?

- Genel hatlarıyla Ezgi’yle çok benziyoruz. Ezgi idealist ve rasyonel bir karakterdi. Tabiki söz konusu aşk olunca arafta kaldığı da oluyordu. Cevahir de işte tam olarak böyle :) Ama ben Ezgi kadar sert değilim. Tabiki Osman Sınav da bu benzerliği görünce beni Ezgi karakterine uygun görmüştü.

Siz hem yurtdışında hem de Türkiye’de oyunculuk yaptınız. İki düzeni de iyi bilen biri olarak Türkiye’deki çalışma koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiyeki dizi sektörü yadırganmayacak bir ilerleme göstermiştir. Bu anlamda küreselleşme yolunda ilerlemektedir. Ben kendi öz kültürümü şöyle değerlendiririm. Bizim insanımız sıcak kanlıdır, birbirini nedensiz bir şekilde severler ve bunu en sıcak şekilde ifade ederler fakat saygı yoktur. Hollanda’da ise insanlar sevmeye karşı önyargılıdır, sınırları vardır fakat buna rağmen birbirlerine karşı inanılmaz saygılıdırlar. Tabiki bu iş hayatına da yansıyor. Bizim ülkemizde iniş çıkışlarımız çok.

Türk izleyicisinin yabancı dizilere göç etmesini, hatta oradaki kaliteyle buradaki kaliteyi kıyaslamasını haklı buluyor musunuz?

- Her ne kadar Türk dizi sektörü küreselleşme yolunda ilerlese de, içerik olarak Avrupalı’lara hitap etmekte zorlanıyoruz. Her kültür kendi yargı ve değerleriyle, nesilden nesile aktarılan normlarla varolur. Türk dizileri bu kültürel olguları kullanmaya devam ediyor. Bu da dizilere oryantalist bir içerik katabiliyor. Bence bu farklılık çok özeldir. Ama bazen teknik konularda da çok eksikliğimiz olabiliyor. Çünkü biz yabancılar kadar bütçeli projeler üretemiyoruz. Ve tabiki en büyük eksiklik hikayelerdeki dramaturjik altyapımız. Umuyorum ileriki dönemlerde Türkiye bunları aşarak, dizileriyle daha çok kültürlere hitap edecektir.

- Türk dizilerinden en sevdiğiniz dizi nedir?

- Çocukluğumda Yedi Numara dizisini defalarca severek izledim. 

Aynı zamanda abinizde yapımcı ve yönetmen. Hollanda’da kendi yapım şirketiniz de varmış. 

- Zaten abim ne yaptıysa ben de onun peşinden gitmişimdir. Tek bir oyunculuk benim ekstra oldu. Ticaret odasına kaydodolarak ve annemin Amsterdam’da ki iş yerini ofisim olarak göstererek bir yapım şirekti açmış oldum. Bu şirketi açma nedenim abimle ortak yapımlar yapıp Hollanda yerel ve Avrupa’da ki destek fonlarından yararlanabilmektir. Gerçekleştirmek istediğim sanat projeleri için zamanı geldiğinde bu fonlardan maddi destek almayı umuyorum.

- O zaman siz hem yapımcı hem oyuncu tarafındasınız.

- Ekonomi okurken bir TV kanalında iç yapımda staj yaparak ve son senemde Hollanda’da bir yapım şirketinde çalışıp, şirket analizi yapıp potansiyel para akımları üzerine tez yazarak yapımcılık alanında bir altyapı oluşturmuş oldum.

- İlerleyen zamanlarda sizi hem yapımcı hem oyuncu koltuğunda görecek miyiz?

- Göreceksiniz diye umuyorum. Tabiki bütün işim yapımcılık olmayacak. Yapımcılığı insanlık için, vicdani sorumluluk olduğunu düşündüğüm projeleri hayata geçirmek için yapacağım. 

Bir resim veya fotoğraf galerisi açtınız mı?

- Okuduğum okullarda benim için açılan küçük çaplı sergilerim oldu. Büyük kapsamlı sergim olmadı. ‘İstanbul’un Göçmen Çocukları’ adında bir fotoğraf projem var. Yaklaşık yedi senedir göçmen çocukların fotoğraflarını çekiyorum. İstanbul’un ara sokaklarına girip çektiğim çocuk portlerinden oluşuyor. Şimdi merak edenler olacak hiç başıma bişey gelmiyor mu diye. Şu ana dek çok şükür ki gelmedi. Çoğu zaman beni ekranlardan tanıyorlar. “Abla senin burada ne işin var?” diye bana eşlik edip, beni koruyorlar (gülerek). 

- Yine de siz o kadar ara sokaklara tek başınıza gitmeyin. 

- Herkes aynı tavsiyeyi veriyor ama ben kendimi hiç bir zaman tehlikede hissetmedim. Çünkü o an onlardan biri oldum hep. Romenlerin çadırına girip çay içtiğim de oldu, bir eve girip kurşun döktürdüğüm de… Aksine yanımda bir erkekle gidince bu insanlara dokunamıyorum. Herkes önyargıyla yaklaşmaya başlıyor. Bizi sivil polis sanıp tepkili davranıyorlar, çocuklar poz bile vermiyor o zaman. Ben sadece bu göçmenlerin hayatlarını merak ediyorum, onların kendilerini toplumun bir parçası hissetmesi için birşeyler yapmak istiyorum.

- Fotoğraflarınız çok değerli olmalı.

- Evet, hepsi benim için çok kıymetli. Büyük bir duygu birikimi… 

- Nerede açacaksınız bu sergiyi?

- İlk etapta yurtdışında düşünüyorum. Daha sonra Türkiye’ye de getireceğim. Sadece fotoğraf sergisi için maddi destek bulduğum kuruluşlar oldu ama bu sergiyi çektiğim fotoğrafları gösterip övgü almak için istemiyorum. Sonucunda vicdanımı rahatlatabileceğim birşey olmalı. Yani bu çocukların hayatına dokunabileceğim bir durum olmalı. Bunu projelendirdim. Şimdilik süpriz kalsın. 

Bu kadar tanınan, sevilen, ünlü bir isim olmak hayatınızda keskin değişimler meydana getirdi mi?

- Aslında hiç getirmedi, hem de hiç. Ben yine toplu taşımaya binerim, alışverişimi pazardan yaparım, ara sokaklara girer fotoğraf çekerimi, sokaklarda bağıra bağıra şarkı söyleyerek yürürüm.

- Yolda durduranlar oluyor mu?

- Genelde genç kızlar tanıyor. Heyecanlanıyorlar, fotoğraf çektirmek istiyorlar. O anda ben ne yapacağımı şaşırıyorum. Sonra hepsini bir öpesim, sarılasım geliyor (gülerek).

Aklınızda kalan başka bir meslek, gerçekleştirmek istediğiniz fotoğraf galerisi dışında bir hayaliniz var mı?

- Doktoraya devam edeceğim. Bu yaz sonrası seminer derslerim başlayacak. Bakalım hamilelik ve bebekle nasıl devam ettireceğim. Açıkçası şu an ben de çok merak ediyorum.

En son I Am You ve Araf 2 filminin içerisinde yer almışsınız. Ne zaman gösterime girecekler?

- Araf 2 sinemalardaydı. I Am You filmi ise 2019 yılı içerisinde vizyonda olacak diye konuşuldu. Ben de bekliyorum. Orada da Suriyeli göçmen bir kadını canlandırmıştım. Hiç bilmeden Arapça konuşmuştum. 

- Yönetmeni yabancı, oyuncuları Türk olan bir film...

- Evet, mülteci sorununu anlatıyor. 

Ocak ayında Türklerin dediği gibi “Dünyaevine” girmişsiniz. Çok kısa bir zaman henüz. Herkes dizilerde yaşanılan aşklarla kendi yaşadığı aşkı kıyaslar. Siz bir karakter var eden, o dünyanın içine girmiş hem de gerçek aşkı tatmış biri olarak aşkı nasıl tanımlarsınız?

- Aşkı nasıl tanımlamasam bilemiyorum ki… Eminim verebileceğim bütün yanıtlar eksik kalacaktır. Biz birbirimizi gördüğümüz anda ‘evet, bu o kişi’ dedik. Gerçi ben Arman’ı görür görmez kaçtım :)

- Hayatımın erkeğini buldum deyip kaçıyorsunuz.

- Çünkü o an ne yapacağımı şaşırdım. Havalimanında kimsenin beni göremeyeceği yerde saklandım. Arman da ben saklanırken bütün kuzenleriyle beni havalimanında aramışlar. ‘Hayatımın kadınıyla karşılaştım, ne yapıp edip mutlaka konuşmam gerekiyor’ demiş. Herkes seferber olmuş beni bulmak için :) Saklandığım yerde içim içime sığmadı, ayaklarım beni yerimden kaldırdı. Kalktığım anda Arman’la tekrar yüz yüze geldik. Sonra bana ‘siz balerin misiniz?’ diye sormuştu, ben de ‘hayır, siz balet misiniz? diye yanıt vermiştim. Yani o an ilk aklına gelen soru bu olmuş :) Hatta düğünümüzde bana süpriz yaptı. Bu anın şarkısını bestelemiş, herkesin önünde ‘Var mısın birlikte yaşlanmaya?’ diye devam eden sözlerle nikah kıyıldı. Herkes gözyaşlarına boğuldu. Sonrasında beraber düet yaptık, klip çekildi. Hikayesi gerçek olan bir şarkı oldu. Biz tanıştığımız hafta evlenme kararı aldık. Her şey çok hızlı ilerledi. Bir buçuk sene sonra yavrumuz karnımda. 

Türkiye’ye kesin dönüşünüzün nedeni aşk o zaman?

- Eğitim için Türkiye’ye dönüş yaptım. Hollanda’ya taşınmak isterken havalimanında aşk hayatıma girdi.

- Buna adapte olduğunuz anda mı aşk sizi içine çekiyor yoksa artık bekliyorum dediğiniz anda mı?

- Bir zamanı var. O zaman geldi mi o kişi kendini çok güzel belli ediyor. Hissettiklerin ve paylaşımlar daha efsunlu oluyor. Yürekteki ateş hep aynı kalıyor, sevgin paylaştıkça çoğalıyor. Hiç kendini zorlamıyorsun, hiç birşeyi sorgulamıyorsun. Bir tamamlanma oluyor. 

Evlilik hayatı etkileyecek mi sizi?

- Evlilik iş anlamında etkilemeyecek, ama çocuk etkileyebilir. Şu an önümdeki bir seneyi çok fazla öngöremiyorum. 5,5 aylık hamileyim.

- Hazırlıklı olduğunuz bir durum muydu?

- Çok güzel bir süpriz oldu yavrumuz bize. Biz önümüzdeki üç sene çocuk yapmama kararı aldık. Meğerse o esnada yavrumuzun kalbi atmaya başlamış.

- Bir heyecanlılık hali var.

- Harika bir durum. Yavrumu ultrasonda izlemek. Dünyanın en güzel filmi… 

- Sizin için aşk nasıl kapıyı çalarak gelmediyse bebek de kapıyı çalmadan gelmiş hayatınıza.

- Şu an bir tamamlanma sürecinde olduğumu düşünüyorum. 

- Siz o zaman böyle rüzgara kapılan insanlardansınız. 

- Hayatım boyunca hep plan yaptım ama en güzel anlarımı kendimi hayatın rüzgarına bıraktığımda yaşadım.

Bebeği ilk öğrendiğiniz andan itibaren içinize annelik duygusu düştü mü?

- Çok garip bir şekilde hiç farklı hislere kapılmadım. Çünkü annelik duygusunu zaten hep hissediyordum. Kendi hayvanlarıma da, sokaktaki canlara da hep bir anne şefkatiyle yaklaştım. Bir başkasının çocuğu benim sorumluluğum altında olsa aynı kendi yavrum gibi bakarım.

- O zaman annelikten korkmuyorsunuz?

- Hiç ama hiç korkmuyorum. 

- Annem gibi anne olurum diyenlerden misinizdir?

- Evet, ama ben o kadar sıkmam çocuklarımı. Annem günde 20 - 30 kez arıyor.

- O zaman anneniz sizin üstünüze çok düştü

- Hayır aslında, annem bizi hep özgür bıraktı ama varlığını her zaman da hissettirdi. Tabi bazen günde bu kadar aranınca zor oluyor. Açmayınca da küsüyor :)

Şuan gecesi gündüzü olmayan bir mesleğin içindesiniz. Sanat öyle bir meslek... Bebeğin doğumu, belirli bir yaşa kadar gelişi mesleğinizdeki yeri etkileyecek mi? 

- Zaten bir süredir proje görüşmelerine gitmiyordum. Tiyatroya devam ediyordum. Hamilelikten sonra daha çok kendi projelerime ve akademisyenliğe yöneleceğim. Tabiki güzel bir dizi projesi olursa değerlendiririm. Kendiliğinden gelen bir şey varsa, onunla mücadele edecek gücün de var demektir.

İlerleyen günlerde bir dizi projesi var mı?

- Şu an yok.

Sanatın birçok dalıyla ilgileniyorsunuz; resim, oyunculuk, müzik, tiyatro, fotoğrafçılık... Aşkı resmetmek için, fırçaların, boyaların arasına girseniz, Aşkı nasıl anlatır, sergilerdiniz?

- Aşk yeryüzünde tanrının görüntüsüdür. Yücedir, kutsaldır, azizdir. Tek bir renk olamaz, bütün renkleri karıştırırdım. Saygı, tutku, güven, emek, fedakârlık, dost, yoldaş, akraba… hepsinin bir arada olması gereken bir tamamlanma.