Hacettepe Üniversitesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr Mehmet Ceyhan ile bütün dünyayı etkisi altına alan, hayatımızı kabusu çeviren Korona Virüs hakkında merak edilen her şeyi konuştuk. Bakanlığın her gün açıkladığı virüs tablosundaki rakamlar uzun süredir yükselmeye devam ediyor.

Bu yükselmenin nedenleri? Kış aylarına doğru giderken bu tablonun nasıl seyredeceği? Tablodaki rakamlarla ilgili gerçeklik payının olup olmadığı konusundaki soru işaretlerinin hepsini Prof. Dr. Mehmet Ceyhan açıklamalarıyla son noktayı koydu.

Korona virüs özellikle son bir aydır fazlasıyla yayılmış durumda. Şuan ki tabloya bakarak virüsün durumu hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Türkiye’de, diğer birçok Asya ve Avrupa ülkelerinde ikinci bir artış dönemi yaşanıyor. Bu çok beklenmeyen bir şey değildi, çünkü biz uzun süredir vakalarımızı 1000’in altına indiremedik. Bu rakamlar seyrederken yapılacak küçük hataların vaka artışına yol açacağını hep söylüyoruz. Tedbirleri birden bire kaldırırsanız, vakaları aşağıya doğru çekemezseniz, arada ek tedbirlerle müdahale etmeniz gerekir. Hiçbir şekilde müdahale etmediğimiz için araya giren tatiller, bayramlar nedeniyle kalabalıklaşmalar vakaları artıracak yönde etki yaptı. Genellikle yanlış bir algı var; kalabalık bir ortamda virüs dolaştığında, bazı insanlarda etkisini göstermiyor ve siz sayı olarak onları görmüyorsunuz, ama böyle bir kalabalık ortamda çok sayıda insana virüs bulaşıyor. Virüs belirti verdikten sonra aktif hasta sayısına ekleniyor.

“ Türkiye binlerde, birçok Avrupa ülkesinde birkaç yüzlerde hasta sayısı takılıp kaldı”

Türkiye’nin her geçen gün artış yaşayan ürkütücü bir tablosu var. Yaz aylarında virüsün etkisini kaybedeceğini düşündük, ama bu böyle olmadı. Virüs Vuhan’da başladı, ama Vuhan başta olmak üzere İngiltere, İtalya gibi birçok dünya ülkesi şuan virüsü kontrol altına almış durumda. Türkiye’nin bu kadar ağır geçirmesinin sebebi nedir?

Aslında şuan Çin hariç, rahat olan ülke yok. Hemen hemen her ülke bu artışları yaşıyor. Pakistan, Malezya, Endonezya, Hindistan gibi ülkelerde çok ciddi artışlar var. Fransa’da vakalar yeniden 7000’lere, İspanya’da 5000’lere çıktı, İngiltere’de, İtalya’da, Almanya’da artışlar var, çünkü birden bire normalleşme gerçekleşti. Bunların sorumlularından biri de, bilim adamlarıdır. Bütün salgınları incelediğimizde, özellikle çoğunun yaz aylarında daha da arttığını bilmemize rağmen hem devletlere hem de halka yaz aylarında bu salgının biteceği yönünde, bilimsel hiçbir verileri olmayan yönlendirmelerde bulundular. Nitekim devletlerde bilim adamlarının sözlerine güvenerek Mayıs sonu, Haziran başı gibi bütün tedbirleri kaldırdı, ama bu bilime de aykırı, çünkü bu virüs solunum yoluyla bulaşıyor. Bir insanın ağzından, burnundan çıkan virüsün, bir saniye de başka insanın ağzından, burnundan girmesine havanın sıcaklığının bir etkisi yok. Diğer yanlış öngörü de, bütün vakaları bulup, onların çevresini de izole edersek bu iş biter diye devletleri yönlendirdiler. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı; belirtisi olmadan, pozitif olan, kendisi de farkında olmadığı için herhangi bir tedbir almayan insanların virüsü yaymaya devam edeceğiydi. Böyle bir durumda belirtisiz kişi sayısının, bizim tespit ettiğimiz vaka sayısından en az 10 katı olduğu ortaya çıktı. O yüzden siz istediğiniz kadar hastaları bulun, hastanelerde ya da evlerde izole edin, sizin çok büyük tarama programlarınız olmadığı sürece, tespit edemediğiniz asemptomatik insanlar olacaktır. Türkiye binlerde, diğer birçok Avrupa ülkelerinde birkaç yüzlerde sayılar takıldı kaldı. Tedbirler tamamen kalkınca da vakalar artmaya başladı.

Tedbirlerin Haziran Ayı içerisinde tamamen kalkması yanlış bir karar mıydı?

Riski arttıran bir karardı, ancak bunu sadece Türkiye yapmadı, bütün Avrupa ülkeleri de böyle yaptı, çünkü ekonomi çok zorlanmaya başladı. Sanıldı ki, bu salgın devam ederken yasakları kaldırınca ekonomi tekrar canlanacak, eski düzeyine gelecek. Bu da böyle olmadı, çünkü mağazaları açtınız insanlar gitmiyor, kafeleri açtınız insanlar gitmiyor, güvenli bir ortam oluşturamadığınız için ekonomi de istenildiği gibi olmadı. Bu işin en doğrusu, vakaları en düşük sayıya indirip, altta güven oluşturmak ve mücadeleyi daha kolay yapmaktı. Buna ekonomimizin ne kadar dayanacağı da etki ediyor, çünkü işyerlerini kapalı tuttuğunuz zaman o insanların geçimini sağlayacak desteği vermeniz lazım. Bu duruma ekonomimizin gücü yetmeyince, bazı şeyleri göze alıp tedbirleri kaldırıyorsunuz, ama sonunda ölüyorsunuz.

“ Günlük vaka sayısı iyileşen hasta sayısının altında değilse virüs kontrol altında değil demektir”

Son konuşmanızda, “Virüs kontrolden çıktı” dediniz. Durum bu kadar korkunç mu?

Durum kontrol altında değil demek, halkın anladığı anlamda bir söz değil, tamamen bilimsel bir sözdür. Salgının başında ben bir kontrol noktası belirlemiştim; günlük yeni vaka sayısı, günlük iyileşen sayısının altına indiği zaman, biz artık salgın kontrol altında diyebiliriz. Böyle bir durumda sizin her gün gördüğünüz günlük vaka sayısı azalıyor. Hastaneler boşalmaya başlıyor, yoğun bakımlarda yatan hasta sayısı azalıyor, daha da önemlisi virüsü bulaştıracak kişi sayısı azalmaya başlıyor. Ben bunları söylediğimde vaka sayısı 40000’di, ardından 10000’lere kadar düştü fakat son iki haftadır aktif vaka sayısı 10300’den, 20000’in üzerine çıktı. İki katına yakın çıktı. Günlük iyileşen vaka sayısı iki haftadır, günlük yeni vaka sayısının oldukça altında. Bu durumda salgın kontrol altında değildir. Kaos olduğu, ortalığın karıştığı anlamında bir terim değil. Tamamen bilimsel bir konuşma.

Peki, bu durum böyle ne kadar sürer?

Tedbir almadığınız takdirde vakalar azalmaz. Korona virüs de mutasyona uğrayıp, bulaşıcılığını kaybetmezse vakalar artar. Tedbirlerin sıkı tutulması lazım… Mesela; esnek çalışma saatleri, düğünlere, kına gecelerine, nişanlara yapılan müdahaleler ek tedbirlerdir. İşe gidip gelirken toplu taşıma araçlarında kalabalıklar önlenirse, şehirlerarası ulaşım kontrol altına alınırsa daha da etkili olur ve yeniden vaka sayısı azalmaya başlar.

“Ankara’da çok fazla vaka var. Hastaneler dolu durumda”

Kış aylarına giriyoruz. Vakalar arttıkça daha korkulu bir bekleyiş başlıyor.

Salgının soğuktan veya sıcaktan etkilenmesini beklememek lazım. Kış aylarında riski arttıran durumu; okulların açılması ve insanların tatilden kalabalık iş ortamlarına dönmesidir. Bu bir miktar artışa yol açar. Bunun için de önlemler alınması lazım. Eğer alınmazsa bir yükseliş daha yaşanır.

Her akşam hepimiz, o turkuvaz renkli kutucuğa bakıp, acaba sıra bizde mi diye düşünüyoruz. Çok tartışılan bir konu var, o da rakamların gerçek olup, olmadığı… Rakamlar gerçeği yansıtıyor mu?

Bunu söyleyebilmek için elimizde resmi, doğruluğundan emin olduğumuz başka rakamlar olmalıdır. Böyle bir veri ne yazık ki yok! Ama herkes kendi bölgesine baktığında bu rakamların çok üzerinde olduğuna dair bir izlenimleri var. Şuan da ben Ankara’dayım, gerçekten burada çok fazla vaka var. Hastaneler dolu durumda. Meslektaşlarımla konuştuğumda herkes kendi bölgesindeki durumun kötü olduğunu söylüyor. Ben zaten söylüyorum; bunlar doğru rakamlar bile olsa bunun en az 10 katı daha fazla virüslü hasta var. Bu bir tek Türkiye için de geçerli değil, dünyada bu rakamları en doğru açıklayan bir ülkede bile buldukları sayının en az 10 katı kadar vaka var. Az sayıda test yapılıyorsa, testleri durumu çok yansıtacak insanlara yapmıyorsanız bilinmeyen hasta sayısı 20 katı olur. Hiçbir zaman tabloya bakarak bugünkü vaka sayımız budur diye düşünmemek lazım. O yüzden ben tablodaki rakamlara çok takılmıyorum.

Ölümler ve ağır hasta sayıları artmaya, oranları yükselmeye başladı…

Oranlar veya sayılarla ilgili aklınız karışmasın. Eskiden yoğun bakım sayısı veriliyordu. 1200’ler civarındaydı. Bakanlık “Biz daha standart bir rakam vereceğiz” diye bir karar aldı ve yaklaşık 580 olarak açıklandı. Birden bire 1200’lerden 580’e düşünce “Bu kadar değişiklik olur mu?” dendi. Şimdi yeniden 1000’in üstüne çıktı. Hangi kriteri kullanırsanız kullanın artıyorsa artacaktır. Aslında yüksek vaka açıklamak çok kötü bir şey değil, çünkü vakaların sayısı arttıkça ölüm oranlarınız, ağır hasta sayılarınız düşer. Bunu mümkün olduğu kadar şeffaf yürütmek en doğrusudur.

Sağlık çalışanları, hekimler bu zorlu mücadelenin en zor tarafındalar. İnsanlar için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Bütün hekimler şuan ki tablodan endişeli. Bu şekilde giderse sağlık çalışanları ve hastaneler arasında çökmeler meydana gelir mi?

Bu bütün dünyada böyle, sağlık çalışanlarının virüse yakalanma ve ölme oranları topluma göre 10 kat daha fazladır. Bu riski en aza indirmek için, sağlık çalışanlarına gerekli tedbirleri aldırarak, hasta yükünü azaltarak, esnek çalışma saatleri ile daha iyi hizmet verebilmeleri için onları koruma altına almanız gereklidir. Dinlenmeyen bir insanın hasta yükü arttıkça yorulması, hata yapması gayet beklenebilir. Bunu sadece sağlık personeli olarak düşünmeyin. Her insan kendi mesleğinde yeteri kadar dinlenememişse ya da kafası başka şeylerle meşgul, kendini işine veremiyorsa hata yapma riski fazladır. Sağlık çalışanı olmak, zaten belli özellikler gerektirir. Uzaktan bazı insanlar anlamayabilir, ama bizim mesleğimiz eve gidince her şeyi unutup, çayımızı, kahvemizi içebileceğimiz bir meslek değildir. Ağzımızdan çıkan bir lafla bir hayatın kurtulmasına veya o hayatın kaybolmasına karar veriyorsunuz. Orada yapılacak en küçük hata kabul edilemez.

“Sars virüsü daha öldürücüydü, ama korona virüs kadar bulaşıcı değildi”

İspanyol gribi, Domuz gribi, Kuş gribi gibi birçok salgınla karşılaştık. Korona virüsün bu kadar öldürücü ve bulaş oranının yüksek olmasının nedeni nedir?

Kıyasladığınız zaman dünyada korona virüsten çok daha bulaşıcı birçok virüs oldu. Biz daha henüz vaka sayısında Asya Gribi vaka sayısına ve ölüm sayısına ulaşmadık. Genel anlamda grip virüsleriyle korona virüsü kıyasladığınızda grip virüsü daha büyük mutasyonlara uğrayan, bir anda mutasyon olduğunda virüsün tipi tamamen değişen virüslerdir. Korona virüsler de çok sık mutasyon geçiriyor, ama grip virüsü kadar çok sık değil. Biz genellikle bu tür pandemileri korona virüsten değil, grip virüsünden bekliyoruz. 20. Yüzyıl’da arka arkaya üç tane korona virüs salgını yaşamak çok beklenen bir durum değil, korona virüslerin ana yaşam kaynağı yarasadır. Yarasalarla bu kadar yakın temas halinde olan bir salgının pandemi düzeyine çıkması çok beklenen bir durum değildi. O yüzden hazırlıksız yakalandık. Korona virüs de olsa, grip virüsü de olsa ne oranda bulaşacağı, ne oranda öldürücü olacağı mutasyona bağlı olarak değişiyor. Covid-19 virüsünün atası olan Sars virüsü bundan daha öldürücüydü, ancak korona kadar hızlı yayılma özelliğine sahip değildi. Yarın korona virüs belasından kurtulduktan sonra yeni bir korona virüs veya grip virüsü daha öldürücü bir şekilde ve daha hızlı yayılma potansiyeliyle tekrar karşımıza gelecektir. Aynı deprem gibi bu da insanlığın bir gerçeği olarak kabul etmemiz lazım. Biz doğal yaşama bu kadar müdahale ettikçe, vahşi hayvanlara yaşam alanı bırakmadıkça belki de binlerce yıldır hayvanların vücudunda olup, onlara zarar vermeden yaşayan bu tip virüsler birden bire insana bulaşıp, tesadüfi bir şekilde insandan insana bulaş özelliği kazanacaktır. Kuş gribi bizde %33 ölüm oranıyla, dünyada da %50 civarı bir ölüm oranıyla seyretti. Allahtan insandan insana bulaşma özelliği kazanmadı. Kazansaydı korona virüsten çok daha beteri gelirdi. Hala akıllanmıyoruz. Gerek devletler, gerek insanlar yeniden kişisel hırslarına, politik hırslara bürünüp gene bu salgın gerçeğini unutuyorlar; ta ki, bir dahaki salgın çıkana kadar. Biz hep öneriyoruz; bu böyle olmaz artık koruyucu hekimliğe daha fazla gerek duyuluyor. Sürekli hastanelere büyük yatırımlar yaparak altından kalkamazsınız. Bunun maddi külfeti topluma çok büyük, ama korunmak için çok daha ucuz harcamalarla bu salgınların yayılımını engelleyebilirsiniz ve salgına hazırlanma planı yapabilirsiniz. Benim gördüğüm hala dünyada çok da ciddiye alınmıyor.

“ Toplumsal bağışıklıkla ya da bütün dünyayı aşılayarak virüsten kurtulmamız çok zor”

Mart ayından bugüne kadar virüs mutasyona uğradı mı?

On binlerce mutasyona uğradı, yüz bine yaklaştı, fakat bizim beklediğimiz virüsün yapıştığı dikendi bölgesinde büyük çapta bir mutasyon olup, yapışmasını engelleyecek mutasyon gerçekleşmedi. Takip ediyoruz. Süre vermek çok zor, ama 20. Yüzyılın başından bugüne kadar ki bütün salgınlar iki seneden daha kısa bir sürede mutasyonla sonlanmış. İnşallah olur, çünkü öbür türlü toplumsal bağışıklıkla ya da bütün dünyayı aşılayarak pandemiden kurtulmak çok zor.

“ 8 tane aşı faz ikiyi geçti. 6 tanesi faz üç çalışmalarına devam ediyor”

Korona virüs başladığı günden bugüne gösterdiği etkiler değişiyor. Bazı insanlar mide bulantısı, ishalle bazı insanlarda yüksek ateşle seyrediyor. Şuan en belirgin özellikleri neler?

Bu virüsün Vuhan’da ilk ortaya çıktığı günden beri neden olduğu belirtilerle, şu anda neden olduğu belirtiler aynı. Sadece araştırmalarda daha önce farkına varılmayan, tarif edilmeyen belirtiler öğreniliyor. En sık görülen belirtiler ateş ve öksürük, ama ateş %10’undan azında görülüyor. Birçoğunda belirtisiz seyrediyor. Onun dışında genel vücut ağrısı, boğaz ağrısı, kırgınlık, ishal, kusma, koku almama gibi nörolojik belirtiler, kalp de bazı bozukluklar, solunum sıkıntısı gibi değişik kombinasyonlarda belirtiler de görülüyor.

Aşı üzerine dünyada birçok ülke çalışmalar halinde. Şuan için başarılı ilerleyen bir aşı var mı?

8 tane aşı faz ikiyi geçti, 6 tanesi faz 3 çalışmalarına devam ediyor. Henüz etkisi tam kanıtlanmış bir aşı yok.

Okulların yüz yüze açılması en çok tartışılan konulardan biri. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Tamamen sübjektif kararlarla yürütülüyor. 21 Eylül’de bazı sınıfları açarsak, niye açmış olacağız kimse bilmiyor, çünkü 21 Eylül’deki durum 31 Ağustos’tan daha iyi olacak mı? Diye sorarsanız, bence çok farklı olmayacak. Bu iş zaten bir plan dâhilinde yapılmalıdır. Mesela; “Biz bir hedef koyduk. Günlük vaka sayısı 500’ün altına indiğinde sınıfları açacağız” denilmelidir. Bunun bilimsel bir açıklaması olmalı, ama siz bu kararı o anlık düşüncenizle verirseniz yanılma payınız yüksek olacaktır.