Koç Holding ve Ülker’in, Malezyalı UEM şirketiyle girmiş oldukları, Otoyol ve köprülerin ihalesi, Başbakanımızın da öncesinde ifade ettiği gibi, düşük fiyat nedeniyle iptal edildi...
Hükümetin özelleştirmeler ile ilgili tavrı net: Hafta başında Başbakanımız Yunanistan devlet kanalında yapmış olduğu açıklamada Yunanistan’daki özelleştirmelere Türkiye’den veya başka bir ülkeden girişimcilerin girmesinden halkın rahatsız olmaması gerektiğini, özelleştirmenin bir ülkenin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için önemli olduğunu; özel sektörün, özelleştirilen devlet kurumlarını daha iyi çalıştırdığını üstelik hem bedel hem de vergi ödediğini, devlette, memur ve işçinin rahat olduğunu, özel sektör çalışanı gibi koşmadığını ifade etti.
Milli ekonominin içinde, kamunun hiçbir rolünün olmaması ve tamamının özelleşmesiyle ülke tam anlamıyla serbest piyasa ekonomisi sistemine uygun hale gelmektedir. Özelleştirmeler, devletin ekonomi üzerinde hiçbir ağırlığının olmaması, sadece vergi toplayarak gelir sağlama ve bu gelirle hizmet üretme modelidir.
Özelleştirmeler, genel olarak batıdan, kapitalizm rüzgârı ve globalleşme esintisiyle tüm dünyayı dolaşmaktadır. 1980’lerde Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher ve Ronald Reagan’ın önderlik ettiği ve Rusya’nın o dönemki gücünü azaltmak amacıyla başlayan bu uzun vadeli plan ve eylemler bugün tüm dünyayı etkisine almıştır.
İki muhafazakâr parti liderinin amaçları, düşüncelerin ve mevcudiyetin muhafaza edilmesinden çok, özellikle Rusya’ya ve diğer ülkelere karşı ülkelerini güçlendirmek olmuştu. Muhafazakâr olmalarına rağmen, maalesef yönlendirdikleri bu sistemle, kendi ülkerindeki iç huzuru uzun vadede muhafaza edememişlerdir.
Serbest piyasa ekonomisinin önemli adımı olan özelleştirmeler ile şirketler ve kişiler güç odağı olurken devlet zayıflıyordu. Tüm sistemini devlet üzerine kuran Rusya, bireylerin kişisel menfaatleri ön plana çıktığında, içeriden ve dışarıdan aldığı darbelerle ciddi bir çöküş yaşamıştı. Ve Rusya parçalandı.
Bu operasyonun ağır yan etkileri vardı. İlerleyen dönemde, farklı şekilde kendi ülkelerinde sıçrayacağını göremediler.
Özelleşen şirketlerin tek amacı doğal olarak kârlılık olduğundan, güçlerini de kullanarak tüm yasa ve kurallar bu yönde aldırabildiler. Kâr için, çalışan verimliliği şart olduğundan, zaman içinde çalışanlar işsiz kalmaya başladılar. 1980’lerde, serbest piyasa ekonomisinin ardından, İngiltere’de sendikalar çok büyük grevler gerçekleştirdiler. Thatcher sendikaları da zayıflatma kararı aldı. Düzenlenen yasalarla sendikaların güçleri azaltıldı.
Gün geldi devran döndü, öyle ki sistemi kuran ABD’in ve İngiltere’nin halkı, bugünlerde bu sistemden daha da sıkıntılı. Bugün işsizlik batının en büyük sorunu. Bankaların özel şirketlerce denetlenmesi yüzünden, var olmayanlar varmış gibi gösterildiğinden, milyonlarca insan yatırımlarını da kaybetti. Çünkü para karşılığında denetleyen şirket, zor beğenen patronu, yani müşterisini üzmemek için denetlenen firmaya hak ettiğinin üzerinde not vermektedir.
Tüm dünyayı saran özelleştirmelerin, en önemli sorunu “denetim” sorunudur.
Şirketler kendi menfaatlerine uygun, denetimlerden istedikleri koşullarda geçebilmekte, kârlılık adına tüketici sağlığına ve yaşamına uygun olmayan eylemlerde bulunabilmektedirler. Güçlü şirketler, devletin her kademesine bir şekilde etki edebildiğinden, yasal süreçler de, şirketlerin talepleri doğrultusunda kâr odaklı, fakat insan odaksız hazırlanabilmektedir. Aldığınız ürünün üzerinde yazan “içindekiler” kısmı, neden okunamayacak kadar küçüktür? Tabii ki, okunmasın diye. İçerisinde okunuşunu telaffuz bile edemediğimiz birçok kimyasal var.
Gelişen bilim sayesinde, gıdaların GDO’su ile rahatlıkla oynanabiliniyor. Batıda bunu denetleyen bir devlet kurumu yok, onlar da özelleşti ve rahatlıkla anlaşmak mümkün. Ama, malı başka bir ülkenin şirketinden ithal edeceklerse, son derece titizler. Kapitalizmden zamanla dönüşen ve hak ederek vahşi kapitalizm ismini alan sistem, bugünlerde tekrar dönüşmekte, çok yakında karşımıza daha sivri bir isimle çıkabilir...
Özelleştirmenin, artılarını ve eksilerini yan yana getirip karşılaştırdığımızda, insanların, ekonominin ve dünyanın faydası için, devlet kurumlarının her kademesine ihtiyaç duyulduğunu, ekonomi yelpazesinin içinde sadece kârlılığın önemli olmadığını anlamalıyız.
Ekonomiyi canlı tutan önemli unsurun, paranın tabana yayılmasıyla olabileceğini ve tabana yaymak için ise işsizlerin iş bulması gerektiği tekrar hatırlamalıyız. Denetimin ise, her şeye tamam demeyen devlet memurları zihniyetiyle yapılmasının, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için gerekli olduğunu tecrübelerle öğrendik. Unutmamalıyız ki! Devlet insanların mutluluğu ve iyi yaşamı için var. Bu misyonu ile, gerektiğinde paranın değil, insana değerin ön planda olduğu bir şirket gibi faaliyet gösterebilmelidir.