Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC ve Rusya’nın başını çektiği OPECdışı petrol üreticisi ülkelerinin (OPEC+) üretimini kısma kararları bizde pek yankı bulmadı, ama bütün dünya bu kararın çok önemli ekonomik ve siyasi hedefleri olduğunu, dolar karşısında giderek değer kaybeden euroyu güçlendirmeyi hedeflediğini konuşuyor.

Bu gelişmeye büyük tepki gösteren Washington’un en büyük kaygısı, 2000’li yılların başında Saddam’ın başlattığı petrolü Euro ile satma uygulamasının yeniden gündeme gelmesidir.

Avrupa ülkelerinin en büyük enerji tedarikçisi Rusya’nın da, bu yönde bir girişimi destekleyerek, Ukrayna sahasında örtülü bir çekişme yaşadığı ABD karşısında elini güçlendirme, Avrupa ile barışma, yaptırımlardan kurtulma  planları yaptığından söz ediliyor.

Geçtiğimiz hafta Avusturya’nın Başkenti Viyana’da biraraya gelen 13 üyeli OPEC ile OPEC dışı petrol üreticisi 10 ülkenin enerji ve petrol bakanları, Kasım ayından itibaren, petrol üretiminde günlük 2 milyon varillik kesinti yapma kararı aldılar.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü OPEC ve Rusya’nın başını çektiği OPECdışı petrol üreticisi ülkelerinin (OPEC+) üretimini kısma kararları bizde pek yankı bulmadı, ama bütün dünya bu kararın çok önemli ekonomik ve siyasi hedefleri olduğunu, dolar karşısında giderek değer kaybeden euroyu güçlendirmeyi hedeflediğini konuşuyor.

23 petrol üreticisi ülkenin biraraya gelerek aldıkları üretimi kısma kararının, küresel aktörler arasında yaşanmakta olan ve Ukrayna sahasında düğümlenen mücadelenin küresel barışı tehlikeye sokacak sonuçlar üretebileceğinden kaygı duyuluyor. Bu gelişmeye büyük tepki gösteren Washington’un en büyük kaygısı, 2000’li yılların başında Saddam’ın başlattığı petrolü Euro ile satma uygulamasının yeniden gündeme gelmesidir.

Avrupa ülkelerinin en büyük enerji tedarikçisi Rusya’nın da, bu yönde bir girişimi destekleyerek, Ukrayna sahasında örtülü bir çekişme yaşadığı ABD karşısında elini güçlendirme, Avrupa ile barışma, yaptırımlardan kurtulma planları yaptığından söz ediliyor.

PUTİN-NAHYAN-SELMAN YAKINLAŞMASININ HEDEFİ NEDİR?

OPEC ve diğer petrol üreticisi ülkeler, Rusya’ya yönelik yaptırımlar nedeniyle oluşan boşluğu doldurabilmek için, 2022 yılı boyunca üretimi sürekli olarak artırmışlardı. Fakat üretimdeki bu artış, giderek petrol fiyatlarının düşmesine neden olmuş, Eylül ayında brent petrolün varil fiyatı Haziran’a oranla yüzde 30 oranında gerilemişti. Petrol fiyatındaki bu gerilemenin nedeni, yalnızca üretim artışı değildi. Petrol üretimini azaltma karının en önemli nedenlerinden biri de, küresel resesyon olasılığının doğmasına paralel olarak, petrol talebin gerileyeceğine ilişkin tahminlerdi. 

Son verilere göre günlük küresel petrol üretimi 101.3 milyon varildi. 2022 yılında talep, pandemi sürecinin geride kalmasına rağmen, günlük 100 milyon varili aşmamıştı. Talebin üzerinde üretim de petrol fiyatlarının gerilemesine neden oluyordu. OPEC ve OPEC dışı petrol üreticisi ülkelerin üretimi azaltma kararı, kendi açılarından doğru bir karadı. Fakat, bu kararın alınmasında Rusya ile Suudi Arabistan’ın, daha doğrusu Putin ile Prens Selman’ın etkili olduklarına ilişkin söylentiler Washington ile Riyad ilişkilerinin gerilmesine neden oldu.

Kesinti kararının Washington ile Riyad arasında gerginlik yaratmasının nedeni, yalnızca petrol üretimini azaltma kararı değildi. Kararın açıklanmasının ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü Brian Deese yaptıkları ortak yazılı açıklamada, hayal kırıklığına uğradıklarını belirterek şöyle diyorlardı:

"Başkan (Biden), küresel ekonomi Putin'in Ukrayna'yı işgalinin devam eden olumsuz etkileriyle uğraşırken, OPEC ve OPEC dışı petrol üreticisi ülkelerin (OPEC+) üretim kotalarını düşürme konusundaki basiretsiz kararından dolayı hayal kırıklığına uğramıştır. Küresel enerji arzını sürdürmenin çok önemli olduğu bir zamanda, bu karar, hâlihazırda yüksek enerji fiyatlarından sarsılmakta olan düşük ve orta gelirli ülkeler üzerinde en olumsuz etkiyi yapacaktı."

PUTİN: “KİMSEYE KARŞI DEĞİLİZ”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg'ta BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında yaptığı açıklamada,  "Attığımız adımlar ve kararlarımız kimseye karşı değildir. Kimse için sorun yaratmayacağız. Eylemlerimiz, dünya piyasalarındaki enerji tüketicileri, üreticileri ve satıcılarının kendilerini güvende hissetmeleri için dünya enerji piyasalarında istikrar yaratmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle her zaman piyasa ihtiyaçlarına cevap veriyor ve bunu güncel olaylara uygun bir şekilde yapmaya çalışıyoruz" demişti. Fakat Putin’in bu açıklaması, OPEC’in hangi nedenlerle Rusya’nın yanında duruş sergilediğinin ve petrol üretimini kısma kararı aldığının açıklaması olarak yeterli bulunmamıştı.

Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak da, petrolü sadece piyasa fiyatlandırmasını sağlayan ülkelere satacağını belirtrek, "OPEC ve OPEC+ ülkelerinin üretimini kısma kararı emsalsiz ve piyasayı dengeleme ihtiyacıyla bağlantılı" olduğunu savunmuştu.

Rusya'da petrol üretiminin günde 9 milyon 900 bin varil düzeyinde olduğunu söyleyen Novak, Rus petrolüne fiyat tavanı uygulama girişimlerinin küresel enerji piyasasına zarar vereceğini, kıtlığa ve fiyat artışına yol açacağını savunmuş ve "Böyle bir uygulamanın olması durumunda fiyat tavanına uyan tüketicilere petrol sağlamanın bizim için uygun olmadığına inanıyoruz. Sadece piyasaya dayalı fiyatlandırma mekanizmaları sağlayanlara tedarike devam edeceğiz" demişti.

ABD OPEC’İN ÜRTİMİ AZALTMA KARARINDAN NEDEN RAHATSIZ OLDU?

Washington’ın, OPEC ve OPEC dışı petrol üreticisi ülkelerin (OPEC+) petrol üretimini kısmalarından kaygılanmasının nedeni, bu kararı arka planında olası ekonomik ve siyasi hedeflerdir. Daha açık bir söyleyişle, OPEC ve OPEC+ ülkeleri yalnızca petrol üretimini azaltmakla yetinecekler midir, yoksa 2000’li yılların başında olduğu gibi, petrolün dolar dışında başka para birimleriyle fiyatlandırılıp satılmasını mı gündeme getireceklerdir?

Dünyamızın jeopolitik bir çalkantıya girdiğini, yeni bir siyasi ve askeri cepheleşme olasılığı ile karşı karşıya olduğunu savunanlar, küresel ekonomik sistemden gördükleri zarar nedeniyle memnun olmayan ve ABD’nin küresel hakimiyetine son vermek isteyen ülkelerin biraraya gelerek güçlü bir cephe oluşturma arayışları 2000’li yılların başlarında başlamıştı. Bu konuda ilk hedef, ABD dolarının küresel para birimi olmaktan çıkarmaktı. Bu konuda Kasım 2000’de ilk adımı atan Irak Devlet Başkanı Saddam’ın girişimi İran ve Güney Amerika ülkelerinde de yankı bulmuştu.

Böyle bir uygulamanın başlatılması dünya gayri safi hasılasının yüzde 22.5’ini ABD’nin, “küresel lider” sıfatının sona ermesi, onu her alanda çekim merkezi yapan ekonomik gücünü kaybetmesi demekti. Petrol fiyatları euroya ya da bir başka para birimine endekslendiğinde ABD de, hem o para birimini kasasında biriktirecek hem de petrrol fiyatlarıını belirleme konusundaki rolünü kaybetmiş olacaktı. ABD’nin bunu kabul etmesi mümkün değildi.

11 Eylül 2001’de, New York’un “İkiz Kuleler”inin  uçaklarla vurulması gerekçe yapılarak Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin işgal edilmesine, Ortadoğu’nun kan gölüne dönüşmesine, 2014’te Suriye’de düğümlenen paylaşım kavgasının Karadeniz’in kuzeyine, Ukrayna sahasına sıçramasına hep birlikte tanık olduk.

DOLARA İSYAN MI?

Günümüzde dünya ticaretinin yarısında dolar kullanılmaktadır. Uluslararası ticarete konu olan malların neredeyse tamamı dolar birimiyle fiyatlandırılmakta, ülkeler dış ticaretlerini dolarla finanse etektedirler. Merkez bankaları, özellikle enerji alımlarında kullanmak üzere dolar biriktirmektedirler. Küresel piyasalarda dolaşan paranın yüzde 80’i, merkez bankalarının kasalarındaki yabancı paraların yüzde 60’ı dolardır. Ekonomilerde yerel ya da küresel olumsuzlar yaşandığında, ülkelerden kendi ulusal paraları yerine dolar biriktirdiklerinden doların saygınlığı, dolayısıyla da değeri artmaktadır.

Soğuk Savaş sonrası değişen askeri güç dengeleri küresel ekonomik sistemi de etkilemiştir. ABD’li ideologların kurguladıkları ve “Küreselleşme” olarak uygulamaya koydukları Amerika’nın yeni küresel egemenlik projesinin başlıca hedefi, glassnost ve perestroyka “devrimleriyle” dağılan/dağıtılan eski Sovyetler Birliği’nin coğrafyasını kontrol altına alabilmekti. ABD’nin bu küresel hamlesi, Almanya ve Fransa’nın çekirdeğini oluşturduğu Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından destek bulmadığı gibi, Amerika’yı “küresel lider” konumuna yükselten doların hakimiyetini sonlandırmak amacıyla, 1 Ocak 1999 günü, yeni bir para birimi olarak euro devreye sokuldu. Euronun tedavüle konmasıyla birlikte, ekonomik birliktelik yaşamakta olan Avrupa ülkeleri finansal alanda da birlik oluşturdular. 

Küresel güçlerin gerçek hedeflerini görmeden, gelişmelerin geleceği konusunda yapılan değerlendirmeler yanıltıcı olmaktadır. 2000 yılında 0.80 olan Euro/dolar paritesi 2007’de 1.43 seviyesine yükselmiş ve uzun yıllar dolara karşı üstünlüğünü koruyabilmişti. Şimdilerde yalnız euro değil, sterlin, yen, yuan, TL.. dolar karşısında değer kaybediyor.

1 Ocak 1999’dan günümüze uzanan süreçte, küresel çapta bir dolar-euro savaşı yaşanmaktadır. “Ekonomik koşulların jeopolitik değişimi en fazla etkileyen unsurlar olduğu” söylenir. 1944’deki Bretton Woods Anlaşmasıyla altına endeksli olarak basılan altın 1971’de bu anlaşmayı tek taraflı geçersiz kılana kadar saygınlığını sürdüren dolar, bu tarihten sonra sorgulanır olmuştu. Özellikle, ABD’li yatırım bankaları CEO’larının kağıt üzerinde ürettikleri trilyonlarca dolarlık toksik varlıkların neden olduğu küresel ekonomik krizden olumsuz etkilenen ülkeler, doların “küresel para birimi” sıfatını sorgulamaya başlamışlardı.

Dolara bağlı petrol fiyatlarının düşmesi, Amerikan hazine tahvillerinin ve hisse senetlerinin değer kaybetmesi nedeniyle büyü zarara uğrayan Rusya, İran, Çin ve Güney Amerika ülkeleri gelecekte de benzer olumsuzluklar yaşamaktan kurtulabilmek için, küresel çapta kabul görecek yeni bir para birimi, yeni bir finansal kontrol mekanizması oluşturma arayışındadırlar.

EURO-DOLAR SAVAŞI ve YENİ BİR PARA ARAYIŞI

Dolara alternatif olacak bir para biri uygulamasının küresel bir çatışmaya neden olacağının konuşulduğu bir süreçte, OPEC ve OPEC+ ülkelerinin Avusturya’nın başkenti Viyana’da biraraya gelerek petrol üretimini kısma kararı almalarının arka planındaki hedefler sorgulanıyor. Çünkü, dünya petrol rezervlerinin yüzde 80.4’üne sahip olan OPEC ülkelerinin Rusya’nın yanında görüntü vermesi, ABD’nin petrol piyasasındaki kontrol gücünü kaybettiği anlamına geliyor. OPEC ve OPEC+ ülkelerinin bir adım daha atarak, petrolü dolar dışında bir başka para birimiyle fiyatlandırma kararı almaları durumunda küresel barış büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktır.

Başkan Biden’ın Riyad’a kadar giderek Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tuttuğu Prens Selman’ın elini sıkmasına rağmen, Suudi Arabistan’ın başını çektiği OPEC ülkelerinin Rusya’nın önderliğindeki OPEC+ olarak anılan petrol üreticisi ülkelerle yanyana durmaları, “Biden’ın, Rusya’yı cezalandırmak amacıyla yaptığı ‘üretimi artırın’ çağrıları etkili olmadı. Washington-Riyad gerginliği hiç de istenmeyen sonuçlar üretebilir” yorumuna neden olmaktadır.

Pandemi sonrasında, ekonomilerin toparlanmaya çalıştıkları bir dönemde, petrol üreticisi ülkelerin günlük 2 milyon varillik kısıntı kararı küresel çapta hissedilir bir enerji sıkıntısı oluşturacağından, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) devreye girerek üye ülkelerin stratejik rezervlerini piyasaya sürmesi, Avrupa Birliği’nin de, G-7 doğrultusunda hareket ederek, Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması başlatması bekleniyor.

Petrol üretiminin büyük çoğunluğunu kontrol eden OPEC ve OPEC+ ülkeleri enerji piyasasının oluşturulmasında hala üstün konumdadırlar. Fakat, doların dünyada oynadığı rol ABD ekonomisinin boyutlarının çok üstüne çıkmış olduğundan, Washington,  doların egemenliğine son vererek yeni bir para biriminin oluşturulması yönündeki önerilere şiddetle karşı çıkmaktadır. 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle başlayan gelişmeler enerji üretiminin azalmasına, dolayısıyla fiyatlarının da beklenmeyen derecede yükselmesine neden oldu. Bu kargaşa sürecinde doların değerinin artıyor olması güçlü ABD görüntüsü oluşturuyorsa da, Euro-dolar savaşının bittiği anlamına gelmiyor. Almanya ve Fransa, nükleer gücü de bulunan bir Avrupa Ordusu kurmaktan, Çin de kendisini küresel ekonominin lideri yapacak olan “Kuşak ve Yol” projesini hayata geçirmekten, Rusya da Suriye’de ve Ukrayna’da elde ettiği kazanımlardan vazgeçmiş değillerdir.

Küresel para birimi konusu küresel barışı tehdit etmektedir.