İstiklal, pozitif istikrar ile güçlenir…

İstiklal’imizi kazanmaya çalıştığımız kurtuluş yıllarımızda… Bütün cephelerde; erkeklerimiz kadar kadınlarımız da olağanüstü gayret gösterdi. Ve hepbirlikte hareket ederek, çok az mühimmata rağmen yurdumuzdan belayı savuşturabildiler. 

Ardından da meclis önderliğinde demokrasi ve kalkınma hamleleri hızla başladı. 

1923 yılının henüz başlarında Atatürk “Kadınların katılımı sağlanmadan bir ulusun ilerleyip refaha ulaşması mümkün değildir” dedi…

Ardından eşi Latife hanım ile birlikte küçük bir anadolu gezisine çıktılar. Bu geziler esnasında uğradıkları şehirlerde konferans verdiler… 

Atatürk, rahmetli annesinin ve kendisinin en büyük arzusunun, kadınların her alanda faal olmasının gerekliliğini anlatıyordu… Kadınların, tıpkı erkekler gibi her alanda eğitim almasından bahsediyordu. 

Açıkcası o günün koşullarında, gayet şaşırtıcı ifadelerdi bunlar… Gerçi maaelesef bugün bile iddialı… Ama Atatürk kararlıydı. Vatanımızın istiklalinin ardından, ekonomimizin ve kadınlarımızın hak istiklalinin peşine düşmüştü… 

Kadın hakları konusu, halk tarafından benimsendi. Konferanslara katılım çok çok yüksekti. Kadınların seçme, seçilme konusu meclise de geldi… Lâkin tam bu dönemde bir milletvekilinin öldürülmesi ile meclis gündemi değişti. Ve kadınların haklarını 1923’te teslim edilemedi. 

Buna rağmen aynı yıl yapılan hükümet seçimlerinde, Latife hanıma aday olamamasına rağmen oy çıktı…

Yine İstiklal için, aynı hızda ekonomi alanında da dev adımlar atılmıştı. Kumaş, şeker ve daha bir çok fabrika kurulmuş. Uçak yapımına ve hatta ihracına başlanmıştı. Bu da yetmemiş Batman’dan petrol çıkartıldı...   

İstiklal’in devamı için iki alandaki pozitif istikrarın önemi her fırsatta vurgulandı… Üzerine basa basa “insan hakları ve ekonomide sağlıklı istikrar” mesajı verildi…

Bizde böylece İstiklal’i “ölçme” imkânını bulmuş olduk. Pozitif İstikrar’ın verileri, bizi doğruca bu sonuca ulaştırır… 

Açar bakarsın, nefes almak kadar doğal “insanî hak” uygulamalarımıza… Açar bakarsın, nefes almayı başarabildiğimiz ve elimizdeki bu tek gezegedeki ülkemizin verilerine; Kız çocuklarının okuma verilerine, kadına şiddet rasyolarına, kadın cinayetlerine, yargının bu yöndeki kararlarına, kolluk güçlerinin tutumuna…

Haklısınız, bunları görmezden gelmek isteyen maalesef çok kişi var… Tıpkı bir böcek gördüğünde iğrenenlerin, özü itibariyle yaşam gerçekliğinden ne denli uzak olması gibi… 

Sorarım böcekten tiksinene; Böcekler dolaşmasa, arılar öze konmasa, kuşlar uçuşmasa, kuzular meleşmese, tavşanlar koklaşmasa, ağaçlar tohum atmasa, bitkiler hiç doğmasa dünya üzerinde yaşama şansımız olur mu?.. İşte kadını görmezden gelmek isteyenlerin anlayamadığı şey bu!.. Ve kadına en doğal yaşam hakkını vermek istemeyen bu kişiler hiçbir zaman mutlu olamayacaklar… Çünkü anlamlandıramadığın şeyden korkarsın, onu mümkün olduğunca görmek istemezsin… Yaşadım sanırsın, aldanırsın…

Sonra ardından döner, bir de ekonomik verilere bakarsın… Ki bunu sadece tek veriye bakarak bile çözebiliriz. Bir sürü, bir sürü rasyolarda boğulmaya gerek yok… Bütün verileri özetleyen tek bir istikrar verisine bakmamız kafi… 

“Fiyat istikrarı”…

Evet bu veri çok çok önemlidir, tükettiğimiz ürünlerin fiyatlarının sıklıkla değişip, değişmediği hayati ve istiklali etkileyecek kadar önem taşır…  

Sıklıkla değişen fiyatlar varsa, yani ürün fiyatlarımız istikrarsız ise; İşte bu dışa bağımsız bir yaşam süremediğimizin en temel rasyosudur…

Eğer yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz meyve, sebze fiyatları sürekli inip çıkıyorsa… Koltuk, mobilya, buzdolabı, fırın, tütün, sigara, doğalgaz, elektrik fiyatları sürekli ve sürekli inip çıkıyorsa… Fiyatlarda istikrar bir türlü yakalanamıyorsa… Dışa göbekten bağımlısın demektir… 

Bağımlı olmak; onsuz yaşayamamaktır…

Hele hele bir de bu fiyat artışlarına “dolar kurunun artması” sebep gösteriliyorsa… Fakat ardından dolar kurunun ciddi bir miktarda düşmesine rağmen hâlen elektriğe, doğalgaza, sigaraya zam geliyorsa… Yani açıklamalar ile aldatılıyorsan… Bu çok daha ciddi ekonomik sorunların varlığını gösterir…

Üretim düşmüş, işsizlik coşmuş, ormanlar yolunmuş, borçluluk şişmiş, alın terin bitmiş ya da azalmış, krediler ödenmemiş, alım gücün yitirilmiş demektir…

İstiklal’in için ilk olarak; Tıpkı Cengizhan, Ögeday, Timur’un yaptığı gibi kadını hayatımızın her alanında görebilmeliyiz… Bin yıl önce atalarımızın çözdüğü konuları tekrar tekrar çözmeye çalışmamalıyız… Onların inanışlarına, yaşamlarına, genlerine işlemiş tecrübelerine saygı duymalıyız…

Ve yine İstiklal için elbette alınterimizi son damlasına kadar akıtabilmeliyiz, çalışabilmeliyiz… Yabancı çiftçinin ürettiği buğdayı, mısırı değil, kendi buğdayımızı tüketebilmeliyiz… Yabancı işçinin ürettiği motoru değil, kendi motorumuzu kullanabilmeliyiz…

İstiklal hem gökte hem yerde… Ama en çokta akılda, yürekte…