ABD’nin diplomasi tarihi ve “Amerika savaşsız yaşayamaz” diyen çokuluslu şirketlerin finanse ettiği ABD derin devleti gerçeği dikkate alındığında, Demokrat Obama’nın “Barışçı Başkan” rolünü daha fazla sürdürmesinin mümkün olmadığı kolayca görülebilir. Obama ya savaşa evet diyecek ya da -dilimiz varmıyor, ama- Amerika tarihinde yeni bir Abraham Lincoln örneği yaşanacak ve neo-conların Müslüman coğrafyada yarım kalan işlerini tamamlama fırsatı oluşturmak üzere Cumhuriyetçi Mormon Lideri Mitt Romney iktidara taşınacaktır.

Başbakan Erdoğan, Saraybosna’dan dönüş yolunda gazetecilerle sohbet ederken, sözü dinimize ve gül simgeli Peygamberimize dil uzatan filme getirmiş ve “İnançlara hakareti BM’ye götürüyorum” demişti; “Kutsallara saldırı uluslararası nefret suçu olmalı. Yasal düzenlemeler için Türkiye olarak başı çekelim.”
Başarabilecek miyiz?
1. ve 2. dünya savaşlarının galiplerine veto hakkı tanınarak kurulan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan insanlığın yararına bir karar çıkması, veto hakkına sahip üyelerin çıkar çatışmaları nedeniyle pek mümkün olamamaktadır. Küresel adaletin kurallarını, hala, küresel aktörlerin gücü belirliyor.
Mısırlı bir Kıpti’nin çektiği 15 dakikalık bir fragmanın 11 Eylül’ün yıldönümü arefesinde internet ortamına servis edilmesi ve bu tahrik sonrasında meydana gelen olaylar sırasında ABD Libya Büyükelçisi’nin öldürülmesi, küresel medyada çok geniş bir yelpazede yorumlanıyor ve “Suriye merkezli gelişmeler ABD başkanlık seçimlerini ne ölçüde etkiler ve yeni bir dünya savaşına neden olur mu?” sorunun yanıtı aranıyor.
ABD Libya Büyükelçisinin öldürülmesi, Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da “Arap Baharı” yaşayan ülkelerdeki belirsizlik iklimine bağlı olarak oluşan hayal kırıklıklarından kadar, önümüzdeki Kasım ayında Amerika’da yapılacak başkanlık seçimleriyle ve Demokrat Obama ile Cumhuriyetçi Mitt Romney arasındaki rekabetle ilişkilendiriliyor. O kadar ki, ABD Büyükelçisi ve 4 arkadaşının ölümüyle sonuçlanan Bingazi eylemi, bir taraftan İslamı her alanda muzaffer kılmak konusunda birbirlerine örgütsel bağlarla bağlı olan El Kaide ile Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’de geniş bir tabana sahip olan Selefilerin yarı demokratik Arap İslamcılığı ile Amerika arasında bir çatışma başlatmak çabasına bağlanırken, diğer tarafta yorumlar, “Libya Büyükelçisinin öldürülmesi Cumhuriyetçilerin işi” söylemine kadar dayandı.
‘El Kaide’yi, Selefileri anladık da Cumhuriyetçiler ne alaka?’ diye düşünülebilir. Alaka şu, son zamanlarda Obama’nın Suriye’deki olaylara ilgisiz, İran’ı vurma konusunda sessiz kalması, İsrail’i olduğu kadar Amerika derin devletini de rahatsız etmekte..
Amerika diplomasisinin geçmişini, başkanlık seçimlerinin perde arkasını bilenler, Mısırlı Kıpti’nin 15 dakikalık filmiyle yaratılan skandalın doğrudan Obama’yı hedef alan bir derin devlet operasyon olabileceğini kolayca görebiliyorlar.
Kasımda yapılacak başkanlık seçimleri yalnız Amerika’yı değil, tüm dünya ülkelerinin geleceğini yakından ilgilendiriyor. Sonucu tüm dünyayı ilgilendiren Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında yaşanan kıyasıya mücadelenin tek hakemi de, finansörü çokuluslu şirketler olan Amerikan derin devleti.
Amerika’nın gizli tarihini irdeleyenlerin çok iyi bildikleri gibi, demokrasi ve insan haklarının kalesi ABD’de başkanlık seçimleri, dünyanın en akıl almaz, en acımasız operasyonlarının yaşandığı kanlı bir arenadır.
 Seçimleri almak için kolları sıvayan Cumhuriyetçi muhafazakarlar Demokrat Obama’yı devirme konusunda kararlı görünüyorlar. Obama’nın Suriye konusunda kararsız kalmasından dolayı, Amerika’nın varolma nedenini savaşa, savaşmaya bağlayan derin devletin de son zamanlarda Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’e destek vermeye başladığı ciddi ciddi konuşulmakta. Neo-conların etkisinde olan G. W. Bush döneminde, 11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde ve küresel kriz narkozu altında önce Afganistan’ın sonra da Irak’ın işgaliyle başlatılan yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonları çerçevesinde Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan ve çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde estirilen Arap Baharı rüzgarları eşliğinde rejimler değiştirildi, “demir yumruklu yöneticiler” devrildi ya da fare gibi öldürüldü.

HAÇLI SEFERLİ GÖRÜNÜMLÜ “MEDENİYETLER ÇATIŞMASI”
Bir dizi operasyon ve “Arap Baharı” rüzgarının etkisinden yararlanarak Genişletilmiş BOP (GBOP: Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi) coğrafyasında Ilımlı İslam’ı benimseyen yönetimler iktidara taşındı, ama dünya petrol yataklarının önemli bir bölümünü barındıran, II. Abdülhamit’in petrol haritasını oluşturan Müslüman ülkelerin kontrol altına alınması operasyonları henüz tamamlanmadı. “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında işgal edilen ya da “Arap Baharı” rüzgarlarıyla iç savaşa sürüklenerek parçalanan ülkeler, küresel aktörlerin çıkarları doğrultusunda yeniden parselleniyor. Önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip olan İran’ın ve mezhepsel bağlar nedeniyle onunla birlikte hareket eden Suriye’nin geleceği konusu, küresel güçleri karşı karşıya getirdi. “Barışçı Başkan” rolünde direnen Obama Suriye konusunda ayak sürüyor, “Amerika savaşsız yaşayamaz” diyen Amerikan derin devleti de, başkanın bu ekonomik ve de siyasal gerçeği artık görmesi için elinden gelen çabayı gösteriyor.  
Amerika’nın küresel krizin yaralarını sarabilmesi için daha fazla üretmesi, daha fazla satması ve kriz öncesi büyüme temposunu yakalaması gerekiyor. Bunun için de, diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gibi enerjiye ihtiyacı var. Dünya enerji kaynaklarının önemli bir bölümü “potansiyel terör bataklığı” ilan edilen Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin kapsama alanındaki Müslüman coğrafyada olduğu için, ortaya Amerika/NATO ile İslam Alemi arasında yaşanmakta olan “Haçlı Seferleri” görünümlü ilginç bir “Medeniyetler Çatışması”  tablosu çıkıyor. Tablo ilginç, çünkü Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi henüz “Arap Baharı” yaşamamış İslam Alemi’nin önemli aktörleri Haçlı cepheyi destekliyorlar.

ABD DERİN DEVLETİ VE DÜNYAYI YÖNETEN ÜÇ DEV SEKTÖR
1 milyar 650 milyonluk İslam Alemi’nin huzura kavuşması ve kendi kaderine sahip çıkması emperyalist ülkelerin, düzen koyucuların ve dünyayı yöneten silah, petrol ve ilaç sektörünün hiç işine gelmiyor. Bu üç dev şirketin varlığını sürdürebilmesi için üretmesi ve satması, dolayısıyla pazarını canlı tutması gerekiyor. Üretim için enerji gerekiyor.
Enerji kaynaklarının büyük bölümü İslam coğrafyasında. O nedenle, Kuzey Afrika’dan Pakistan’a, Asya içlerine Büyük Okyanusa uzanan Müslüman dünyanın kontrol altında tutulması gerekiyor. Bu nedenle de, Müslüman  coğrafyada etnik ve mezhepsel çatışmalar körüklenerek, kaos ortamına bilinçli olarak süreklilik sağlanıyor.
Ne demişti, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 11 Eylül İkiz Kuleler şoku ve Başkan W. Bush’un “Haçlı Seferleri başladı!” naraları eşliğinde yeni dünya düzenini hayata geçirme operasyonu başlatıldığında, hatırlayalım: “Bu savaş Amerika ile İslam Alemi arasında değil, Müslümanların kendi aralarında çatıştıkları bir savaş olmalıdır ve ılımlı Müslümanların radikal Müslümanları yok edene kadar sürmelidir.” Süreç, dini açıdan da  ekonomik açıdan da Müslümanların aleyhine işlemektedir. Batılı dostlar Suriye’de yeni bir Bosna dramı yaşanıyor olmasından hiç de rahatsız olmuş görünmüyorlar..
Görünen o ki, Kissinger söyledikleri bir temenni değil, bir gerçeğin ifadesidir. ABD’nin çıkarları açısından, ABD merkezli uluslararası dev şirketlerin çıkarları açısından, dolayısıyla Amerikan derin devleti açısından “İslam Alemi bir potansiyel terör bataklığıdır”.
Libya’da ABD Büyükelçisi’nin öldürülmesi de terörle İslam’ın özdeşleştirilmesi çabalarından ayrı düşünülemez. Müslümanlığa ve Hz. Muhammed’e dil uzatmaya yeltenen bir geri zekalının çektiği 13 dakikalık bir film tanıtımının 11 Eylül’ün yıldönümünde internete konulması, Libya Büyükelçisi’nin hunharca öldürülmesi, İslam Alemi’ni potansiyel terör bataklığı olarak gösterme çabalarının çok çarpıcı bir örneğidir. Amacın, Ortadoğu’da İsrail’in politikalarına arzu edildiği şekilde destek verme konusunda ayak sürüyen Obama’nın yeniden seçilmesini engellemek olduğu konuşuluyor. Hatta, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Libya elçisinin öldürülmesinin Cumhuriyetçilerin işi olduğu, derin devletin Demokrat Obama’yı savaşmaya zorlayacağı, yine de kabul etmemesi halinde üzerinin çizilerek Mormon Cemaati önderi Mitt Romney’in önünün açılacağı ve neo-conları yeniden Amerikan siyasetinde etkin kılacağı yazılıyor, konuşuluyor.
Yarın: MİTT ROMNEY, MORMONLAR ve ABD DERİN DEVLETİ