Türkiye-Rusya krizinin giderek derinleştiği, “Kürt Koridoru”nun adım adım Akdeniz’e ilerlediği, Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan “kurtarma” operasyonun konuşulduğu, PYD/YPG’nin Fırat’ın batısına geçerek kırmızı çizgilerimizi çiğnediği, NATO’nun Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinde aktif rol üstlenme kararı aldığı, Doğu Akdeniz’e yeni gemiler gönderdiği, Suudi Arabistan ile İran’ın mezhepsel eksende restleştikleri, Arap-Fars cepheleşmesi oluşturdukları bir dönemde, ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph F. Dunford ile Başkan Yardımcısı J. Biden peşpeşe Türkiye’yi ziyaret ediyorlar.

Siz olsanız, “Neler oluyor, çantalarında neler var?” diye sorgulamaz mısınız?

Suriye’de krizin zirve yaptığı, İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerginliğin bölge ülkelerini bir mezhep savaşına sürüklediği bir dönemde, ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph F. Dunford’ın Ankara ziyaretinin önemini fark edemedik; Dunford’ın çantasında Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli dosyalar vardı. ABD Genelkurmay Başkanı Org. Dunford’la IŞİD/DEAŞ’la mücadele, Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığı nedeniyle gerginleşen Türkiye-Irak ilişkileri, İran- Suudi Arabistan krizi, PYD’nin askeri gücü YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesine Türkiye’nin tepkisi gibi konular masaya yatırılacak. Org. Dunford Ankara’dan sonra Adana’daki İncirlik Üssü’ndeki ABD askerlerini ziyaret edecek.

Konuyla ilgili bir önemli ayrıntı da, ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın iki hafta sonra aynı konuları görüşmek üzere Ankara’ya gelecek olmasıdır. Ankara’ya peşpeşe yapılan bu üst düzey ziyaretler, yakın bir gelecekte, Ortadoğu’da önemli gelişmeler yaşanacağının işaretleridir.

ABD Genelkurmay Başkanı’yla görüşülecek en önemli konulardan biri de Musul olacaktır. Org. Dunford’ın çeşitli kriz başlıkları arkasına gizlenmeye çalışılan Ankara ziyaretinde masaya yatırılacak en önemli konu, büyük bir olasılıkla, Mayıs 2015’ten bu yana ertelenen Musul’un IŞİD/DEAŞ’tan geri alınması için planlanan askeri operasyon olacaktır. Musul operasyonu, “MUSUL DOSYASI” yazı dizimizde de belirttiğimiz gibi, ABD’nin Ortadoğu’da kurmayı planladığı İsrail merkezli enerji imparatorluğu’nun en önemli aşamalarından biridir. Musul’un Irak’tan koparılarak Kürt Özerk Yönetimi’ne bağlanmasıyla başlayacak süreç, Ortadoğu’daki 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmek üzere kurgulanmış BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e bağlanma sürecidir. Bu süreç, hem bölgesel hem de küresel çapta sancılar yaratacak bir süreç olacaktır.

GERÇEKLERİ GÖRME ZAMANI GELDİ

Artık bölgemizdeki gelişmelerin arkasındaki dinamikleri ve bölgemizi hangi tehlikelerin beklediğini görme zamanı geldi. Türkiye, 1926’da Irak’ın bağımsız olması koşuluyla vazgeçtiği Musul konusunu Irak’ın işgalinden bu yana gündeme getirmemiş, bu konuda uluslar arası hukuk açısından bir tartışma, bir sorgulama başlatmamıştır. Bundan cesaret bulan ABD, bizi de dahil etmeye çalıştığı bir “IŞİD/DEAŞ’tan kurtarma” operasyonuyla Musul’u, Bağdat yönetiminden kopararak, I. Körfez Savaşı sonrasında ülkenin kuzeyinde oluşturduğu ve bağımsızlık ilanı için gün saymakta olan Kürt Özerk Yönetimi’ne bağlama hazırlığındadır.

Hatırlanacağı gibi Musul, tek kurşun atmadan IŞİD/DEAŞ tarafından teslim alınmış, merkez bankası yağmalanmış, konsolosluk görevlilerimiz rehin alınmıştı. Bu kargaşa ortamını fırsat bilen Barzani de, yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimi olan Kerkük’ü kendi bölgesine dahil etmişti. Kerkük’ü Kürt Özerk Yönetimi’ne bağlama operasyonu, Irak’ın işgali sırasında Türk yerleşim birimlerindeki nüfus ve tapu dairelerinin yağmalanması ve yakılmasıyla başlatılan demografik temizlik operasyonlarının bir devamıydı.

Türkiye’nin yeterli tepki göstermemesi nedeniyle, bölgedeki Türkmenlere yönelik katliam ve tehcir operasyonları giderek arttı. Demografik yapısı değiştirilen Türk yerleşim birimlerinin adları da değiştirildi; Sincan Şengel, Erbil Hewler, Kerkük El Tevim… oldu. Şimdilerde de, ABD önderliğinde yapılacak bir askeri operasyonla, Musul IŞİD/DEŞ’tan “kurtarılacak” ve bağımsızlık ilan etmek için uygun koşulların oluşmasını bekleyen Barzanistan’a bağlanacak. Böylece, Irak’ın bütün petrol zenginliği elinden alınmış olacaktır.

MUSUL-HALEP HATTINDAKİ TEHLİKELİ GERİLİM

ABD’nin PYD/YPG’ye olan sempatisi de, yakın bir gelecekte yapılması planlanan “Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan kurtarma” operasyonuyla doğrudan ilgilidir. Musul’un Irak’tan koparılmasıyla, Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli hedeflerinden bir olan “Kürt Koridoru”nun Kuzey Irak bölümü tamamlanmış olacak. Irak’ın, (aslında II. Abdülhamit’in) yağmalanan petrolünün güvenli bir şekilde pazarlanabilmesi için, Kuzey Irak parseliyle Kuzey Suriye parsellerinin birleştirilmesi, yani, “Kürt Koridoru”nun Akdeniz’e ulaştırılması gerekiyor. ABD bu operasyonu da, PYD’nin askeri kanadı olan YPG eliyle gerçekleştirmenin peşinde.

Bir ara Esad ve Rusya’nın yörüngesine giren YPG Lideri Salih Müslim, şimdilerde, silah ve her tür “cephane” konusunda oldukça cömert davranan ABD’nin kanatları altında. Haritalarda da görüldüğü gibi, Suriye’nin IŞİD/DEAŞ’tan temizlenen bölgeleri PYD/YPG’nin kotrolüne geçmekte. Türkiye sınırından Lazkiye’ye uzanan bölgede Türk varlığını haritadan silmeye yönelik saldırılar bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Fırat’ın batısına geçen, bu yüzden de kırmızı çizgilerini çiğnediği Türkiye’nin tepkilerine hedef olan PYD/YPG’nin bir sonraki hedefi, kadim Türk kenti Halep olacaktır. Çünkü, Lazkiye’den Akdeniz’e açılacak olan “Kürt Koridoru”nun Bayır-Bucak’tan rahatça geçebilmesi için Halep’in kontrol altına alınması gerekiyor.

ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT

Ayrı bir yazının konusu, fakat, burada mutlaka not düşmemiz gerekiyor: Suriye’nin Türkiye sınırından Bayır-Bucak bölgesine uzanan coğrafyada el değmemiş petrol ve doğalgaz yatakları var. Irak’ın petrol rezervlerine Suriye ve Yemen’in henüz el değmemiş hidrokarbon (petrol+doğalgaz) rezervleri eklendiğinde ortaya çıkan servetin büyüklüğü, bütün ülkelerini Suriye’de düğümlenen paylaşım savaşının içine çekiyor.

Bölge gerçeklerine bu açıdan bakıldığında, “Kürt Koridoru”nu çıkarlarına aykırı bulduğu için Esad’a destek veren, Halep ve Hatay civarındaki rejim karşıtı güçlere göz açtırmayan, Bayır-Bucak Türkmenlerini bombalayan Rusya’nın Suriye konusuna verdiği önemin nedeni de net olarak anlaşılmaktadır. Çünkü, Irak petrollerinden sonra, Suriye’nin el değmemiş rezervlerinin de ABD’nin eline geçmesi, gelirlerinin büyük bir kısmını petrol satışlarından elde eden Rusya’nın enerji piyasasından silinmesi demektir.

Suriye’nin kuzeyindeki kantonları PYD/YPG eliyle birbirlerine yapıştırmaya çalışan ABD ile Rusya arasında süren rekabet savaşının şu aşamadaki düğüm noktası Halep’tir.

Halep’in güneyinde çatışan muhalif güçlerden Ahrar’üş Şam, El Nursa, Ceyş’üs Sünne, Felak’üş Şam, Cundul Aksa ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı gruplara karşı, rejim ordusuyla birlikte, Afganistan’dan, Pakistan’dan getirilen milislerden oluşan Liva Fatimuyyun, Irak destekli Hareket’un Nuceba, İran Devrim Ordusu’na bağlı Şii milisler ve Lübnan Hizbullahı savaşıyor.

Ellerindeki Rus yapımı ağır silahlarla Halep’in güneyinde başarılı olan rejim güçleri, Fua- Keferya hattı üzerinden İdlib’e ulaşmak, Cişreşşuğur-Curin hattını oluşturarak Gab Ovası’nın kuzeyindeki muhaliflerle güneyindekilerin lojistik ilişkilerini kesmeyi planlıyorlar.

Bu plan gerçekleşirse, Türkiye sınırından Şam’a uzanan M5 karayolu da Esad güçlerinin kontrolüne geçmiş olacak. Fakat, Rusya’nın ve İran’ın silah ve mühimmat desteğine rağmen, rejim ordusu Halep’in güneyindeki bölgelerde hakimiyet sağlayabilmiş değil.

Irak’ın kuzeyindeki Musul gibi, Suriye’nin kuzeyindeki Halep de, “Kürt Koridoru” geleceği açısından iki önemli merkez olarak öne çıkıyorlar.

Ortadoğu’da yıllardan beri devam eden paylaşım savaşının odak noktaları, Bağdat ve Şam değil, sahip oldukları petrol kaynakları ve stratejik konumları nedeniyle Musul ve Halep olmuştur. Musul’un IŞİD/DEAŞ’ın eline geçmesiyle Irak’ın bölünmesi kesinleşti. 2011’den bu yana Suriye’deki çatışmaların odak noktası olan Halep’in harabeye dönmesi sonucunda ülke ekonomisi çöktü. 2013’ten bu yana Halep’in doğusu ile kuzeydoğusu IŞİD/DEAŞ ve PYD/YPG’nin kontrolünde; Suriye’nin bütünlüğünden söz etmek çok zor.

KÜRT KORİDORU”NUN AKDENİZ’E UZANMASI KOLAY DEĞİL

Görüldüğü gibi, ABD’nin “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e uzatabilmesi o kadar kolay değil. İş, Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan geri almakla bitmiyor. Bir terör örgütü değil, devlet aklıyla hareket eden IŞİD/DEAŞ Irak ve Suriye’de İngiltere büyüklüğünde bir alanı kontrol ediyor. Trilyon dolarla ölçülen petrol ticareti gerçekleştiriyor. ABD’nin “Kürt Koridoru” güzergahında, hem Irak’ta hem de Suriye’de IŞİD/DEAŞ’la savaşması gerekiyor.

Türkiye-Rusya krizinin giderek derinleştiği, “Kürt Koridoru”nun adım adım Akdeniz’e ilerlediği, Musul’u IŞİD/DEAŞ’tan “kurtarma” operasyonun konuşulduğu, PYD/YPG’nin Fırat’ın batısına geçerek kırmızı çizgilerimizi çiğnediği, NATO’nun Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinde aktif rol üstlenme kararı aldığı, Doğu Akdeniz’e yeni gemiler gönderdiği, Suudi Arabistan ile İran’ın mezhepsel eksende restleştikleri, Arap-Fars cepheleşmesi oluşturdukları bir dönemde, ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph F. Dunford ile Başkan Yardımcısı J. Biden peşpeşe Türkiye’yi ziyaret ediyorlar.

Siz olsanız, “Neler oluyor, çantalarında neler var?” diye sorgulamaz mısınız?