Türkiye'yi derinden sarsan böylesine kapsamlı bir operayonun hükümetten habersiz yapılabilmiş olmasından dolayı pekçok soru işaretleri oluşmuştur. Bakan oğulları, işadamları, belediye başkanları, bürokratlar dahil, 52 kişinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan böylesine kapsamlı bir operasyon gerçekleştirebilmek için çok güçlü bir savcı- polis işbirliği gerekir. Yakın tarhimizde, askeri darbeler dışında, ülkeyi yönetenlerin haberdar olmadıkları böylesine ilginç bir gözaltı fırtınası yaşanmadı.
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın, İstanbul ve Ankara'da pekçok emniyet şube müdürünün görevden alınması, ek savcılar atanması soruşturmaların seyrini değiştirebilir mi? Operasyonun fiyaskoyla sonuçlanması durumunda, operasyonu düzenleyenlerin ve arkasındakilerin çok büyük bedeller ödemeleri gerekecektir. Türkiye siyasetini ve ekonomisini dalgalandıracak böylesine büyük bir operasyonu başlatanlar, bu olasılığı düşünmemiş olamayacaklarına göre, gelişmelerin nereye varacağı gerçekten merak konusudur. Yanıtlanması gereken en önemli soru şu: Şok operasyon, yalnızca AK Parti-Cemaat hesaplaşması mıdır?
17 Aralık'tan bu yana Türikiye'yi sarsmakta olan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları bağlamında gerçekleştirilen operasyonların nedenleri, niçinleri konusunda konuşanlar, "Biz komplo teorilerini seven milletiz, bu olayları da dış güçlere bağlamak isteyenler çıkacaktır" diyerek AK Parti- Cemaat çatışmasının yerel bir hesaplaşma olduğunda ısrar ediyorlar.
Yazdıklarıyla, sözledikleriyle toplumun düşünce yapısını şekilendirmede büyük payları olan saygın isimlerin düşünce ufkumuza sınırlar çizme çabalarını anlamakta zorlanıyoruz. Komplo teorilerine sarılmak elbette gerçekleri görmemize engel olur. Fakat, böylesine geniş kapsamlı, uluslararası bağlantıları olan bir operasyon zincirinin Türkiye'de yarattığı siyasi ve ekonomik dalgalanmalarda bölgemizle ilgili derin hesapları olan küresel aktörlerin rolü olmadığını kabullensek bile, oluşan durumdan çıkarları doğrultusunda yararlanmak istemeyeceklerini kim savunabilir?
Şok operasyon, AK Parti- Cemaat hesaplaşması görünümlü başlamış olsa bile, yolsuzluk ve rüşvet iddialarına konu olan olay ve kişiler nedeniyle, yerel olarak kalması mümkün olmayan uluslararası boyutu olan bir gelişmedir. Gözaltına alınanlara yapılan suçlamalar dikkate alındığında, suçların sınır aşan suçlar oldukları görülüyor. Bu saptama, yolsuzluk, rüşvet ve kaçakçılıkla suçlananları asla aklamaz; amacımız, şok operasyonun hangi boyutlara uzanabileceğine, siyaseti ve ekonomiyi ne ölçüde etkileyebileceğine dikkat çekmektir.
Ankara ve İstanbul'da eşzamanlı başlatılan gözaltına alma operasyonlarında kişilere yöneltilen suçlamaların uluslararası boyutta çalkantılar yaratacağı açıkça görülüyordu. Kapsama alanı böylesine geniş bir gelişmenin Türkiye ile sınırlı kalması zaten mümkün değildi. Şok operasyonun giderek genişleyen halkalar şeklinde dalgalanmalar yapacağı belli oluyor.
ŞOK OPERASYONUN ULUSLARARASI BOYUTLARINI GÖZDEN KAÇIRMAYALIM
Kara para aklamaları, çeşitli yolsuzluk ve rüşvet iddilarının yanı sıra, soruşturmanın üçüncü ayağını oluşturan ve Türkiye'yi bir mortgage skandalına sürükleyebilecek olan TOKİ ihaleleri ve arazileriyle ilgili iddiaların, suçlamaların uluslararası boyutunu gözden kaçırmamak gerekir.
ABD'nin İran'a ambargo uyguladığı dönemde, Türkiye'den bu ülkeye Halk Bankası aracılığı ile 10 milyar Euro Amerika'nın teknik takibine takılmış ve Türkiye sert şekilde uyarılmıştı. Ayrıca Türkiye'nin nükleer silah yapımında İran'a yardım ettiği de iddia edilmişti.
Şok operasyonlar sırasında gözaltına alınan Azerbaycan kökenli işadamı Reza Sarraf'ın altın kaçakçılığı, karapara transferi, hayali ihracat yaptığı söyleniyor. Mali Suçları Araştırma Kurulu MASAK'ın raporuna göre Sarraf, 2009-2012 yılları arasında, İranlı Meelat Bank üzerinden gerçekleştirdiği şüpheli para transferi, toplamı 87 milyar Euro'yu bulmuş. Ayrıca, Maliye müfettişleri, Sarraf'ın, Türkiye'de kurduğu üç hayali şirket üzeerinden, İran'a yüklü miktarda para transferi yaptığını ortaya koymuş. Ayrıca, Sarraf'ın, yabancıların usulsüz şekilde Türkiye vetendaşlığına geçirilmesine aracılık ettiği de saptanmış.
Aralık 2011'de, İstanbul'dan Rusya'nın Vnukova Havalimanı'na uçan üçü Azerbaycanlı 4 kişinin valizlerinde, 14.5 milyon dolar, 4 milyon Euro tutarında kaçak para yakalnmıştı. Yapılan inceleme sonucunda, aynı kişilerin İstanbul'dan Rusya'ya yaptıkları 37 yolculukta, toplam 40 milyon dolar, 10 milyon Euro taşıdıkları, paraların Dubai'den Türkiye'ye, oradan da sözü geçen kişiler tarafından Rusya'ya taşındığı ortaya çıkmıştı. Üç Azerbaycan kökenli kuryenin üzerine kayıtlı Cihan Kıymetli Madenler, Deniz Kıymetli Madenler ve Kapital Kıymetli Madenler şirketlerinin Türk bankalarındaki hesapları incelendiğinde, bu şirketlerin günde ortalama 5 milyon Euroluk para transferi yaptıkları saptandı. Rusya'nın, kara para trafiğinin Türkiye üzerinden yürütüldüğne ilişkin diplomatik kanallardan yaptığı uyarlar üzerine, Maliye Bakanlığı'na bağlı MASAK harekete geçmiş, elde edilen bulgular Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi'ne, oradan da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmişti.
Bakan oğulları dahil, 52 kişinin yolsuzluk ve rüşvet suçlamasıyla gözaltına alındığı operasyonlar zinciri, ülkemizi biranda dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyıverdi. Şu sıralar bütün dikkatler Türkiye'de yaşanmakta olan "savaşa" yoğunlaşmış durumda. Kılıçlar çekilmiş, fakat taraflar ısrarla birbirlerinin isimlerini anmaktan özenle kaçınıyorlar.
Yeni dünya düzenini hayata geçirme bağlamında Kuzey Afrika'dan Afganistan'a, Pakistan'a hatta Bengladeş'e uzanan coğrafyada III. Dünya Savaşı tadında enerji merkezli bir paylaşım savaşının yaşandığı bir dönemde gündeme gelen yolsuzluk operasyonları, ülkemizde çok duyarlı bir sürecin başlamasına neden oldu. Bölgemizle ilgili hesapları olan küresel aktörler, ülkemizde daha önce benzeri yaşanmamış böylesine ilginç bir gelişmeden çıkarları doğrultusunda pay çıkarmak isteyeceklerdir.
KİM KİMİNLE NİÇİN SAVAŞIYOR?
Türkiye'yi dünya gündeminin ilk sıralarına taşıyan gelişmenin nedenleri açıklanmaya çalışılırken, "Şok operasyonla, aslında yıllarca elde bir tehdit unsuru olarak tutulan yolsuzluk ve rüşvet dosyaları uygulamaya konmuş oluyor" deniliyor. Peki, ama nedir bu hesaplaşmanın boyutu? Kim kiminle, niçin savaşıyor? Siyaset tarhi derslerinde "örnek bir olay" olarak okutulacak ve temelini siyasi bir hesaplaşmanın oluşturduğu bu kavganın nedenleri, boyutu ve hedefleri çok önemlidir.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, konuyla ilgili basın toplantısında, Ak Parti hükümetine yönelik karanlık bir operasyondan söz ederken, "Kesinlikle Cemaati kastetmedim" diyordu. Cemaatin önemli isimlerinden Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce de tweetter hesabından yaptığı açıklamada," Devam eden operasyonu, Hizmet Hareketi'ni hedef gösterek saptırma gayretleri var. Yargı ve emniyette tasviye edildikleri bangır bangır söylenen insanlar, Cumhuriyet tarihinin en derin operasyonuna nasıl imza atıyorlar? Bu operasyon, devlet operasyonudur. 'Hangi devlet' diye sormak yerine, Gezi olaylarından bu yana olan bitene bakılsın" diyordu. Yeri gelmişken hemen not düşelim, Wall Street Journal, Türkiye'deki son gelişmeleri, "Başbakan Erdoğan'a Gezi Parkı'ndan sonra en büyük meydan okuma" şeklinde yorumluyordu.
Ortalığın toz duman olduğu bir ortamda, böylesine geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilecek bir operasyonu, AK Parti- Cemaat hesaplaşması boyutunda değerlendirmek, bazı gerçekleri gözardı etmek olacaktır.
UCU NEREYE VARIRSA VARSIN, SUÇLAMALAR NETLEŞTİRİLMELİDİR
Türkiye'yi derinden sarsan böylesine kapsamlı bir operayonun hükümetten habersiz yapılabilmiş olmasından dolayı pekçok soru işaretleri oluşmuştur. Bakan oğulları, işadamları, belediye başkanları, bürokratlar dahil, 52 kişinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan böylesine kapsamlı bir operasyon gerçekleştirebilmek için çok güçlü bir savcı- polis işbirliği gerekir. Yakın tarhimizde, askeri darbeler dışında, ülkeyi yönetenlerin haberdar olmadıkları böylesine ilginç bir gözaltı fırtınası yaşanmadı.
İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın, İstanbul ve Ankara'da pekçok emniyet şube müdürünün görevden alınması, ek savcılar atanması soruşturmaların seyrini değiştirebilir mi? Operasyonun fiyaskoyla sonuçlanması durumunda, operasyonu düzenleyenlerin ve arkasındakilerin çok büyük bedeller ödemeleri gerekecektir. Türkiye siyasetini ve ekonomisini dalgalandıracak böylesine büyük bir operasyonu başlatanlar, bu olasılığı düşünmemiş olamayacaklarına göre, gelişmelerin nereye varacağı gerçekten merak konusudur. Yanıtlanması gereken en önemli soru şu: Şok operasyon, yalnızca AK Parti-Cemaat hesaplaşması mıdır?
Gelişmenin gidişatına bakılırsa, AK Parti- Cemaat kavgası görünümlü çatışmanın derinleşme ve giderek büyüme olasılığı oldukça yüksektir. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da, "Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabında bu olasılığa dikkat çekmişti; "Gelişmelerden hükümet ile Cemaatin savaşacağı belliydi" diyordu. Suçlananlara ve suçlamalaarın içeriğine bakıldığında, operasyonun sınır aşan boyutta olduğu kolayca görülebiliyor.
Türkiye'nin peşpeşe üç seçim yaşacağı bir süreçte siyaset arenasının kirlenmesine izin verilmemeli, suçlamalar, ucu nereye ve kimlere varırsa varsın, net olarak aydınlatılmalıdır. Şok operasyona konu olan suçlamalar netleştirilmeden, Türkiye'nin, üçlü seçim sürecini huzurlu bir atmosferde yaşaması mümkün olmayacaktır.
Gelişmelere, AK Parti- Cemaat kavgası boyutuna hapsetmeden, bölgemizdeki gelişmeler paralelinde bakmak durumunda olduğumuzu da unutmayalım.