ABD Temsilciler Meclisi ve Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde kabul edilen, yıllık savunma politikalarının ekonomik çerçevesini belirleyen 716 milyar dolarlık Ulusal Yetkilendirme Yasa tasarısı, Savunma Bakanlığı’ndan, 60 gün içinde, Türkiye’ye ilişkin bir rapor hazırlamasını istiyor. Bu rapor hazırlanıncaya kadar da, Türkiye’ye F-35 uçaklarının verilmesi mümkün olmuyor.

ABD, BOP hedeflerine ulaşmada en büyük engel olarak gördüğü bunca yıllık müttefiki, NATO üyesi Türkiye’ye artık çok başka gözle bakmaktadır. F-35’lerin Türkiye’ye verilmeme nedeni, ileri teknoloji ürünü olan bu uçakların sırlarının Rusların eline geçme olasılığı değildir. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alacak olması ya da Rahip Brunson’ın hapiste tutuluyor olması hiç değildir. Bu engelleme, ABD’nin, 15 Temmuz darbe girişimiyle kontrolü altına alamadığı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güçsüzleştirme planlarının bir parçasıdır. 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla destan yazan Türk askeri karşısında 140 dolar maaşlı devşirme YPG militanlarıyla bir yere varamayacağını gören ABD’nin Körfez Ülkeleri paralarıyla kurdurduğu Arap Birliği Ordusu’nu Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Amerikan üslerine konuşlandırma girişimlerini de, Türkiye’yi kontrol altına alma planları kapsamında değerlendirmek gerekiyor.

Hesaplarımızı bu gerçekler ışığında yapmak zorundayız. Dikkatimizi biraz da bu konulara kaydırmamız gerekmiyor mu?  

F-35’ler konusu öyle, “Ver papazı, al F-35’leri” şeklinde özetlenebilecek kadar basit bir konu değil. Belki sorun ilk ortaya çıktığında buna benzer bir formülle çözümlenebilirdi. Fakat ABD, BOP’la hedeflediği sonuca Blackwater’ın devşirdiği 140 dolarlık devşirme YPG (ya da MAK) elemanlarıyla ulaşamayacağını anlayınca, Ortadoğu’da dengeler o kadar hızla değişmeye başladı ki, çifte seçme giden Türkiye’nin önündeki siyasi ve ekonomik sorunlar her geçen gün daha da büyüyor ve karmaşıklaşıyor. 

Yapım ortağı olduğumuz F-35 savaş uçaklarının verilmeyeceğine ilişkin duyumlarımızı ve kaygılarımızı “Yaptırımlar mı Geliyor?” (3 Mart 2018) başlıklı yazımızda aktarmıştık: 

“Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alma ve Rahip Brunson’u bunca ‘ricaya’ rağmen hapiste tutma konusunda kararlı olan Türkiye’ye bir dizi yaptırım kararı alınması gündemde.. Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını rica eden 66 senatörün imzaladığı af mektubuna Cumhurbaşkanı Erdoğan olumlu yanıt vermedi. 

İki ülke arasındaki diplomatik ataklarda, ‘Verin İmamı alın papazı’/ ‘Verin Papazı alın F-35’leri’ pazarlığı sürüyor. Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını isteyen mektuba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olumsuz yanıt vermesi, mektupta imzası bulunan 66 senatörün sert tepkisine neden oldu. Senatörler Türkiye’nin parasını ödediği F-35 savaş uçaklarının verilmesini engellemek için harekete geçtiler. Peki, S-400’leri almak, Rahip Bunson’ı vermemek konusunda direnirsek neler olabilir? Ufkumuzu seçim heyecanı sardı, ama bu, bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri izlememize, sınırlarımızın hemen güneyindeki fırtına öncesi sessizliği görmemize engel olmamalı. Bölgemizdeki paylaşım kavgası sessizce derinleşirken gelişmeleri görmezden gelme gibi bir şansımız olamaz. Aynı şekilde, hangi okyanus üzerinde uçan hangi kuşun ne yönde kanat çırpmakta olduğundan haberdar olmazsak, çözüm bulmakta zorlanacağımız sürprizlerle karşı karşıya kalabiliriz.” 

 “…Türkiye-ABD ilişkilerinin yönünü ve rengini görebilmek için derin istihbarata gerek yok; dolar grafiği, iki müttefik ilişkilerinin gidişatını net olarak yansıtıyor. ABD’nin Zarrap davasını siyasi bir silah olarak kullanması, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standartd&Poor’s (S&P) Türkiye'nin yabancı para cinsinden kredi notunu "BB"den "BB-"ye düşürmesi, ABD’nin Fethullah Gülen’e sahip çıkması, PKK’nin Suriye uzantısı YPG’yi resmen ordulaştırması, Suudi Arabistan öncülüğünde bir İslam Ordusu/Arap Birliği Ordusu kurulması, Rahip Brunson’ın tutuklanması, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alımı konusunda ısrarcı olması, ABD Senatosu’nda 66 senatörün Türkiye’ye F-35 savaş uçakları verilmesine karşı çıkılması, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye İnsan Hakları Raporu’nda müttefiki olduğu ülkeye ağır eleştiriler yöneltmesi, ABD Dışişleri Bakanı sözcüsünün erken seçime karşı çıkması… gibi konular nedeniyle ABD-Türkiye ilişkilerinin derin krizler yaşandığı bir ortamda, geleceğimiz açısından çok önemli bir seçime hazırlanıyoruz.” (03.05. 2018 Önce VATAN)

F-35’LER, TÜRKİYE’NİN DE ORTAK OLDUĞU BİR PROJENİN ÜRÜNÜ

ABD Temsilciler Meclisi ve Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde kabul edilen, yıllık savunma politikalarının ekonomik çerçevesini belirleyen 716 milyar dolarlık Ulusal Yetkilendirme Yasası (NDAA), Savunma Bakanlığı’ndan, 60 gün içinde, Türkiye’ye ilişkin bir rapor hazırlamasını istiyor. Bu rapor hazırlanıncaya kadar da, Trump araya girmedikçe, Türkiye’ye F-35 uçaklarının verilmesi mümkün olmuyor.

Düşman radarlarının algılama açısını inanılmayacak ölçüde daralttığından, ancak çok yakın bir uzaklığa geldiğinde algılanabilen F-35’ler Lockheed Martin imzası taşıyor, ama ABD’nin yanı sıra, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç, Danimarka ve Türkiye’nin katkılarıyla üretiliyor. Yani bu uçaklar, Türkiye’nin 1998’de katıldığı ortak bir projenin ürünü.. 

Uçağın kokpitinde radar, uçuş, hedefleme ve atış tek bir sensör füzyonu sistemi içinde bütünleştiğinden, her F-35, uçan savaş karargahı gibi.. Her uçak, çok dar bir kadroyla, hem havadan havaya, hem de havadan yere çok başarılı atışlar yapabilecek şekilde dizayn edilerek donatılmış. F-35’ler şimdilik yalnızca ABD ve İsrail hava kuvvetlerinde var. 

F-35’ler, ABD ile Türkiye Arasında, 2017’de de çok ciddi bir krize neden olmuştu. ABD, 2018’de Türkiye’ye teslim etmeye başlayacağı F-35’lerin kullanılmasını kontrolü altında tutabilmek amacıyla, bazı teknik bilgileri, yazılımları veremeyeceğini söylüyordu. Yani yapımına ortak olduğumuz, parasının önemli bir bölümünü peşin ödediğimiz F-35’leri, ancak ABD izin verdiğine kullanabilecektik!

NEDEN VERMİYORLAR?

“ABD üretim ortağı olduğumuz, sermaye katkısı yaptığımız, bazı parçalarını ürettiğimiz F-35’lerimi neden vermiyor?” sorgulaması yaptığımızda, karşımıza ABD’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasında I.Körfez Savaşı’yla uygulamaya koyduğu ve daha sonra kapsama alanını oldukça genişlettiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP ve GBOP) çıkıyor. 

Başkan Obama döneminde, Rusya ve İran’ın Esat’a destek vermeleri nedeniyle Suriye’de önü kesilen BOP uygulamaları, Pentagon’un başkanlık makamına taşıdığı Trump döneminde yeniden hızlandırıldı. Bu arada, ulusal çıkarları gereği Türkiye’nin de Rusya ve İran’ın yanında yer alması, BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan “Terör Koridoru”na karşı, 15 Temmuz savrulmasına rağmen, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını gerçekleştirmesi, Türkiye-ABD ilişkilerinin giderek gerilmesine neden oldu. 

F-35 krizi de, bu gelişmelerin devamı olarak gündemimize giriverdi. 

Peki, Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının verilmesini engellemekle ABD ne yapmak istiyor? Üretim ortağı olduğumuz F-35’lerimizi neden vermiyor? Neden yaptırımlar uygulanmak isteniyor? 

Türkiye ilk etapta 30 adet F-35 almayı planlamıştı. Beşinci nesil, yani geleceğin savaş uçağı olarak anılan ilk F-35’miz de 21 Haziran’da teslim edilecekti. Fakat, Rahip Branson’ın tutuklanması ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alma konusunda ısrarcı olmasıyla başlayan ya da başlatılan gelişmeler nedeniyle teslimat geciktirilebilir. ABD Kongresi’nin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde savunma bütçesi yasa tasarısı görüşülürken, bazı politikacıların girişimiyle yapılan değişikliklerde F-35’lerin Türkiye’ye verilmemesi isteniyor. 

Gerekçede, “Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alacak olması, Rusların F-35’in sırlarını öğrenme olasılığı” öne çıkıyordu, ama İzmir’de tutuklu bulunan Rahip Andrew Craig Brunson’ın dini kimliğinin arka planındaki gerçek kimliği, iki müttefik ülke ilişkilerinde, ajan savaşları tadında bir gerginliğin yaşanmasına neden oluyor. Hatırlarsanız, Reza Zarrab davasının arka planında da Rahip Brunson pazarlığı vardı. 

Rahip Brunson’ın gerçek kimliği o kadar önemli olmalı ki, Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi’nden geçen yasa tasarısında, Rahip Brunson’ın salınmaması ve S-400’lerin alınması konusunda ısrarcı olursa, Türkiye’nin F-35 üretim ortaklığından çıkarılması ve yaptırım uygulanması öneriliyordu. 

Temsilciler Mecisi Savunma Komitesi’nde oylanan konuyla ilgili yasa tasarısında da, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması durumunda Türkiye’ye bütün silah satışlarının durdurulması çağrısı yapılıyor. Fakat, F-35’lerin Türkiye’ye verilmeme nedeninin yalnızca bunar olmadığı artık bir sır değil. 

Anlaşılan o ki, ABD Türkiye’yi, I. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koyduğu, Irak’ın işgaliyle hızlandırdığı Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi önündeki en büyük engel olarak görüyor. 15 Temmuz darbe girişimiyle Türk Ordusu’nun komuta kademesini kontrolü altına alamayan ABD, şimdilerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güçsüzleştirmek amacıyla elinden geleni yapıyor. 

Suriye’nin kuzey bölgelerinde kurduğu askeri üslerde PKK uzantısı YPG’yi eğitip donatarak ordulaştırma çabaları, Suudi Arabistan öncülüğünde bir İslam Ordusu/Arap Birliği Ordusu kurulmasına öncülük etmesi, Blackwater aracılığı ile “Kıbrıs’ın tamamında güvenliği sağlayacak olan” bir güvenlik gücünün oluşturulması, İsrail’i bölgenin enerji terminaline dönüştürme ve Kıbrıs merkezli bir Akdeniz egemenliği oluşturma girişimleri… Pentagon’un Türkiye’yi, Rusya ve İran’la birlikte Ortadoğu enerji denklemi dışına savurma operasyonları olarak değerlendiriliyor. 

 Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla destan yazan Türk askeri karşısında 140 dolar maaşlı devşirme YPG militanlarıyla bir yere varamayacağını gören ABD’nin Körfez Ülkeleri paralarıyla kurdurduğu Arap Birliği Ordusu’nu Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Amerikan üslerine konuşlandırma girişimlerini de, Türkiye’yi kontrol altına alma planları kapsamında değerlendirmek gerekiyor. 

Sözün özü; ABD, BOP hedeflerine ulaşmada en büyük engel olarak gördüğü bunca yıllık müttefiki, NATO üyesi Türkiye’ye artık çok başka gözle bakmaktadır. F-35’lerin Türkiye’ye verilmeme nedeni, ileri teknoloji ürünü olan bu uçakların sırlarının Rusların eline geçme olasılığı değildir. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alacak olması ya da Rahip Brunson’ın hapiste tutuluyor olması hiç değildir. Bu engelleme, ABD’nin, 15 Temmuz darbe girişimiyle kontrolü altına alamadığı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni güçsüzleştirme planlarının bir parçasıdır. 

Hesaplarımızı bu gerçekler ışığında yapmak zorundayız. Dikkatimizi biraz da bu konulara kaydırmamız gerekmiyor mu?