Tevhid-i Tedrisat (Eğitim'in birleştirilmesi)'den beridir, önünde, "Millî" kelimesi bulunmasına rağmen maalesef, eğitim, bir türlü millîleştirilememiştir; Yenilenen her iktidar döneminde, hattâ, aynı iktidar bile olsa değişen her Bakan döneminde eğitim, yaz-boz tahtasına dönmüştür. İşbaşındaki iktidar dönemi, 1960'dan beri uzun istikrar dönemlerinden birisi olmasına rağmen, ne yazık, bu dönem de bile işbaşındaki Sayın Bakan ikinci Bakan'dır. Yazılan ve söylenen doğruysa, Cumhurbaşkanı, izin verseydi, mevcut Bakan'ın koltuğunda belki bugün bir başka isim oturuyor olacaktı...

Her Bakan değişikliğinde kilit noktalardaki bürokratlar değişiyor, Millî Eğitim'de çok önemli bir organ olan TÂLİM ve Terbiye Kurulu darmadağın ediliyor, yeni gelen bir üye eğitimin problemlerine vakıf olup tam faydalı olacağı bir zamanda haydi; değiştiriliyor, yerine bu işlerden fazlaca anlamayan birisi getiriliyor...

1- Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ilköğretim 8. sınıf öğrencileri için hazırlanan bir soru kitapçığında şöyle bir soru ile cevap şıkları yer almaktadır;

"Peygamberimizin yaşadığı zaman ve koşullarla ilgili boyutu yöresel olup evrensel değildir. Onun için Peygamberimizin adetleri ve o zamanki uygulamaları din açısından bizi bağlamaz.

Yukarıdaki bilgiye göre aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A) Peygamberimizin kılık kıyâfetini aynen giyinmek insana sevap kazandırır.

B) Peygamberimiz dişlerini misvakla temizliyordu. Biz de öyle yaparsak sevap kazanırız.

C) Peygamberimiz gibi sakal bırakmak dinen bir emirdir vs."

Gereği ve lüzûmu yok iken, ancak, evangelist ve katolik bir ülkede tartışılabilecek bir mevzuda Millî Eğitim Bakanlığı'nın üstelik, henüz büluğ çağındaki gençlere bu meseleyi tartıştırmak en azından inançlı çocukların beyinlerinde muhtelif tevehhümlerin doğmasına sebep olur. Tabiî ki, bu doğru da değildir; Zirâ, Peygamberimiz de Allah'ın izniyle Şârî'dir, (şeriat ve dinî hüküm koymaya yetkilidir), Ümmet-i Muhammed'den olan herkesin Peygamber'e uyma ve O'nun emirlerini de Allah'ın emri gibi kabul etme mecbûriyyeti vardır.

Ayrıca, Peygamberimizin risâleti zaman ve mekânla sınırlı ve kayıtlı değildir.

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygambere uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten menneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zinciri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'ân'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır." (A'raf 7/157)

"Biz, seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (Sebe'Suresi 34/28)

"O arzusuna göre konuşmaz, O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir." (Necm 53/3,4)

"Allah'ın, (fehedilen) ülkeler halkından peygamberine verdiği ganîmetler, Allah, peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir." (Haşr Suresi 59/7)

"De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka Allah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmî peygamber olan Resûlüne-ki O, Allah'a ve onun sözlerine inanır-iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız. (A'raf 17/158)

Yukarıya aldığımız âyet meâllerinden anlaşılacağı üzere, Peygamberimiz, sadece yaşadığı zamanın ve yaşadığı mekân'ın (Mekke-Medine) peygamberi değildir;

Aksine son ve âhirzaman peygamberi olması itibâriyle bi'satinden sonra tüm zamanların ve mekânların peygamberi olup, O'nun risâletini bir zaman ve mekân ile sınırlandırmak O'nun peygamberliğini inkâr manasına gelir. Peygamberimizin örnekliğini, sünnetini, sünnetine ittibâi (tam uyum) inkâr aslında O'nun size tebliğ ettiği Allah Kelâmı Kur'ân-ı Kerim'i daha açık bir ifade ile Yüce İslâm Dini'ni inkâr demektir.

2- Millî Eğitim Bakanlığı, Tâlim ve Terbiye Kurulu tarafından yardımcı ders kitabı veya, faydalanılabilir kitaplar arasında tavsiye edilen bir kitap, Konya, Seydişehir'deki mekteplerde dağıtılmıştır. Dikkatli veliler, bu kitapta çeşitli yerlerdeki resimlerde bolca haç işareti, işlenen konularda ise bolca hıristiyanlık propagandası yapılmıştır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Hıristiyanlık âlemi, özellikle Evangelistler ve Protestanlar, vargüçleriyle ve sınırsız mâli imkânlarıyla Memleketimiz ve Orta Asya'daki Türk-Müslüman Cumhuriyetlerde hıristiyanlık propagandası yapmaktadırlar.

Avrupa Birliği'ne katılım müzâkereleri ve Birliğe uyum çalışmaları sırasında kabul edilen kanun ve statüler bu çevreler için müsâit bir zemin hazırlamıştır.

Son yıllarda revaçta olan dinlerarası diyalog, semâvî dinlerin buluşması, Medeniyetler buluşması gibi sinsi yürütülen, şirki, küfrü, Hıristiyanlık ve Yahûdiliği şirin gösterme gayretlerine, bilerek bilmeyerek, hem de Tâlim ve Terbiye Kurulu eliyle katılması, en azından katkı vermesi ciddi olarak düşünülmesi gereken bir husustur...

3- Fatih'in Sesi adlı bir dergide açıklandığına göre, Millî Eğitim Bakanlığı bir tâmimle (genelge) eğitim sisteminde bundan böyle bâzı kelimelerin kullanılmasını yasaklamıştır.

Bu haber üzerine; Millî Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilat ve taşradan pek çok yetkiliye sorduk, soruşturduk. Böyle bir tâmim, (genelge) ne teyid, ne de tekzip edildi.

İstanbul'daki yetkililerden birisi; "böyle bir tâmim var mıdır, yok mudur? Size bir şey söyleyemem, ancak, gerçekten böyle bir tâmim varsa, mutlakâ bâzı dengeler göz önünde bulundurularak neşredilmiş olabilir. Ne var ki, bu dönemde bu Tâmim -ki, varsa- aslâ uygulanamaz" dedi.

Habere göre, kullanılmaması istenen kelimeler çoğunlukla Arapça kökenli olarak dilimize girmiş, nesir, şiir, romanlarda çokça kullanılmış, Türk Edebiyyatında çok kullanılmış, günlük konuşmalarımızda yediden, yetmişe hepimizin kullandığı vazgeçilmez kelimelerdir.

"Bel'am, beyt'ülmal, bîat, cemaat, cihad, dârü'l-Erkân, dârü'l-Harp, dârü'l-İslâm, emîr, emîrü'l-Müminîn, fetva, fir'avn, halife, hicret, hilâfetü'l-Müminîn, Hizbullah, hizbüşşeytan, imam, imâmet, infak, kâfir, karûn, kışla lâikler, lîkçiler, Medine Dönemi, Mekke Dönemi, medrese mecelle, mücâhid, mü'min, münâfık, seydâ, şehid, şehâdet, şeyh, şeyhuûl-İslâm, şirk, şûra, tağut tebliğ, tekke ve tevhid...

(Devam edecek.)