“Çaresiz sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve ürünlerden noksanlık ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabırlılar ki, başlarına bir musîbet isabet ettiğinde, ‘Biz Allah’ınız ve sonunda O’na döneceğiz’ derler.” 
“İşte onlar var ya, Rab’lerinin bağışlanma ve rahmeti, onlaradır. Gerçekten hidayete erenler de onlardır.” (Bakara 2/155, 156 ve 157) 
- Sevgili Peygamber’imiz, sallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Dârı Bekâ’ya intikal buyurduklarında, biricik kızı her şeyi, yedi evladı arasında hayatta kalan tek kızı, Hazret-i Fâtumetü’z-Zehrâ radiyallahu anhâ Vâlidemiz, “Benim üzerine öyle musîbetler arız oldu (isâbet etti) ki, eğer bu musîbetler günlerin üzerine isabet etseydi (güneşin aydınlatığı, Nâr-ı Beyzâ) günler, (zifir-i karanlık) gecelere dönerdi,” meâlindeki beyti terennüm etmişti. 
- Abdullah Işıklar Ağabey, Anadolu insanı’nın, âlîcenaplığını, cömertliğini, ikram ve ihsan sahipliğini, kadîm İstanbul’un, nezâket, zarâfet ve gerçekten, “İstanbul Beyefendiliğini”, bünyesinde mezcetmiş, “İyilik edene iyilik yap, sana kötülük yapmaya kalkışan birisine de yine iyilik yap. Zirâ kötülük yapanların kötülükleri, zâten kendilerine yeter,” meâlindeki Hadis-i Şerif’in mâsadakına uygun olarak, kendisine iyilik yapanlara tabî’i olarak iyilik yapan, kendisine herhangi bir iyiliği dokunmayan birisine de, âlîcenaplığı ve diğergamlığı üst seviye’de olduğu için, yine iyilik yapan, biz normal mü’minlerde bulunmayan, kendisine has, hamiyetperverlikle, kendisine kötülük yapmaya kalkışanlara bile iyilik yapan birisidir. 
- “Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği ve güzelliği emrederler, kötülüğü ve çirkinliği yasaklarlar (nehyederler), hayra koşuşurlar. 
(Hayırda musabaka ederler, yarışırlar, hayırda dâimâ en önde olurlar.) Bizler gibi avâmî mü’min’lerin onlarla hayırda musabakası (yarışması) mümkün değildir.) İşte bunlar, iyi harekette (davranışta) bulunanlardır. 
“Hayra dâir her ne yaparlarsa, hiçbir zaman görmezlikten gelinmeyecektir. Allah, o muttakîleri bilir.” (Âl-i İmran 3/114, 115) 
- 60 yıla yaklaşan arkadaşlığımız, dostluğumuz esnasında, zaman zaman, hayrî işler’de kendisiyle musabakaya kalkıştığımız, cür’et ettiğimiz olmuştur. 
Bırakınız, öylesine âlîcenaplık, ihsan, diğergamlık isteyen hususları, günlük hayatımızda asgarî, insânî ve beşerî vazife’lerin ifasında bile onunla yarışmak, bu yarışmalar’da onu geçmek mümkün olmaz. 
- Ba’zı okuyucularımızın farkettiği gibi bendeniz, yaklaşık 4 aya yaklaşan bir zamandan beridir, İstanbul dışında, memleketim Konya’nın Beyşehir İlçesi’nde bulunmaktayım. Her hafta Cum’a günleri, akdettiğimiz dostlar Meclisi Abdullah Işıklar Akademisi toplantıları, Ramazan Ayı’nın girişiyle, (Bayram’dan sonra devam edilmek üzere) ta’til edilmişti. Abdullah Işıklar Ağabey, haftasını sektirmeden, özellikle de Cum’a günleri lütfedip telefonla aradı, hal-hatır sordu, herhangi bir ihtiyacımın, talebimin olup-olmadığını sordu. Bayram’dan sonra da, mutlaka Cum’a günleri haftalık Cum’a toplantılarımızın yapıldığı saatte aradı, katılımcı arkadaşlarımızın da aktif olarak katılabildikleri uzun telefon sohbetlerimiz devam etti.
Israrla “Hocam! Ben ve arkadaşlarım, sizleri çok özledik, artık dönün, aramıza katılın, sohbetlerimizi renklendirin,” diye sitem etmeye başlamıştı. 
- Abdullah Işıklar Ağabey’in Hanımefendisi rahatsızdı. Tedâvisi, zaman zaman evde, zaman zaman hastahane’de, hatta zaman zaman hastahane’nin yoğun bakım ünitesinde devam ettiriliyordu. 
Ezel’den beridir, ilâhî takdir’e tam bir rıza ve teslimiyet içerisinde olan Abdullah Ağabey, halinden ve Muhtereme Refikası Hanımefendi’nin ahvâlinden hiç şikâyet etmiyor, takdire boyun eğiyor, Allah’a sonsuz “Hamd” etmeye devam ediyordu. 
Bayram’larda, mübârek gecelerde, tebrik ve tes’îd dilek ve temennî’lerimizi iletmek üzere ne zaman kendisini aramaya kalksam, “şu anda namazda olabilir, misâfirleri vardır, kurban’ın başındadır,” endişesiyle hep tehir ederdim. Fakat, tam o anda telefon’um çalar, karşımda Abdullah Ağabey... 
“Efendimiz, tam aramak üzere olduğum anda, yine siz tekaddüm buyurdunuz,” derdim. 
Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda da aynen öyle oldu. Telefonumu elime aldım, biraz tereddüde düştüm, “acaba, kurban’ın başında mıdır, rahatsız olan Hanımefendisinin yanında hastahanede midir, meşgul müdür?” endişeleriyle biraz tereddüt edince, elimdeki telefon çaldı, telefon’un küçücük ekranında “A.IŞIKLAR” yazıyordu. Derîn bir mahcûbiyet’le açtım, her zaman ki yumuşak ve müşfîk sesiyle Kurban Bayram’ımızı tebrîk ve tes’îd ediyordu. Bu kısa tebrikleşme esnasında, Hanımefendisi’nin durumunu soramadım. 
Ba’zen çok yakınlarınızdan birisinden endişe verici bir haber alma ihtimal dahilindeyse, bilmek, duymak istemeyebilirsiniz. Bu sâik’le olsa gerek, Hanımefendisi’nin rahatsızlığını, -kendisini daha fazla üzmemek için- sormaya cesâret edemedim. 
Kurban vecibe’sinin yerine getirilmesi, geniş akraba-dost tebrikleşmesi hay-huyu içerisindeyken, Cum’a toplantılarımızın müdâvim’lerinden, Pek Değerli Kardeşimiz, Orhan Bey, yanlış hatırlamıyorsam, Kurban Bayramı’nın dördüncü günü ikinci vaktinde aradı. Bayramlaşma tebrikâtından sonra, benim haberdar olduğumu zannederek, “Hocam! Biliyorsunuz, dün, Abdullah Ağabey’in Muhtereme Refikası Hanımefendisi’ni, Fatih Cami’i’nde kılınan cenaze namazından sonra, Allah’ın vâsî rahmetine tevdi ettik,” dedi. 
Bir an için ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemez bir durumda, kalakaldım. Biraz kendimi toparladığımda, dudaklarımdan, “İnnâ Li’llâhi ve İnnâ İleyhi Râciûn,” âyet-i Kerimesinin bir bölümü dökülüverdi. Bayram tebrikleşmesinde Hanımefendi’yi sormadığım-soramadığımdan dolayı derîn bir mahcûbiyet duydum. Derhal, Abdullah Ağabey’i arayıp ta’ziyet’lerimi sunmak istedim. Fakat, nasıl yapacaktım, kendisini hangi sözlerle tesellî edecektim? 
- Bu karmakarışık düşünceler içinde bocalarken, küçücük telefon’um çaldı. O da ne? Ta’ziyetimi sunmak ve biraz da olsun kendisini teselli etmek için aramayı düşündüğüm Abdullah Ağabey arıyor, ben daha kendisine herhangi bir şeyler söylemeden, kendisi bendenizi teselli ediyor, “Hocam! Takdir-i İlâhî, Allah’ın emrine, iznine ve takdirine söyleyeceğimiz bir şey yok,” diyor, her zaman şâhid olduğum, cümle’nin ma’lumu, sonsuz metânet ve derîn bir tevekkül ile karşılıyor. 
Daha önce de, biricik oğlu, Merhûm Mehmed Işıklar Kardeşimiz ebediyyete intikal ettiklerinde, bizler, yakın arkadaşları, sohbet arkadaşları kendilerini teselli etmek için nasıl davranacağımızı, ne söyleyeceğimizi bilemez bir durumda, şaşkınlık içerisindeyken, Abdullah Ağabey, derîn bir teslimiyet, aşılamaz bir metânet, sarsılmaz bir tevekkül ile bizleri tesellî ediyordu. 
Çok kısa telefon mükâlememizde çok mühim iki meziyet yakaladım. 
- Merhûme, Refika’ları Hanımefendisi’nin ebediyyete intikâli üzerine, ta’ziyette bulunan ba’zı dostları, “Abdullah Ağabey, şimdi yalnız kaldınız, Cenab-ı Hakk sabırlar ihsan etsin!” diye ta’ziyette bulunmuşlar. Edindiğim intiba, bu şekilde bir ta’ziye, Abdullah Ağabey’i biraz üzmüş... Tesellî babında, aslâ yalnız olmadığını, biz’lerin, yakın arkadaşlarının ve dost’larının her zaman yanında-yakınında olduğumu-olacağımızı ifade ettim. Abdullah Ağabey, gençlik yıllarından i’tibâren, “Allah ile beraber olunuz,” emri fermanına uyarak, sürekli Allah ile beraber olmuş, sürekli Allah ile beraber olamasam da, sürekli Allah ile beraber olanlarla beraber olurum,” diyen mürşid’lerin eteğine yapışmış ve sürekli onlarla beraber olmuştur. Şüphe yok ki, dâima Allah ile beraber olanlarla beraber olmak, Allah ile beraber olmaktır. Her kim, Allah ile beraber ise, Allah ile sürekli beraber olanlarla beraber ise, aslâ yalnız değildir. 
- “Eğer aldırmayıp yüz çevirirlerse, -Farz-ı Muhâl, bütün insanlar yüz çevirip sana sırtlarını dönseler bile,- şöyle de; “Allah” bana yeter! O’ndan başka ilah yoktur, ben O’na tevekkül ettim, O yüce arş’ın sahibidir.” (Tevbe 9/129) 
- Abdullah Ağabey’in Hâne-i Saâdet’leri, Beşiktaş’ta bulunuyor. Kurbanlarını, Beşiktaş’ın en yakın varoş’larından birisinde kesmektedir. “Etraf daha sakin olur,” düşüncesiyle kurban’ları ikinci günü Ayazağa’da kesecektir. Kurban’lardan birisi de Hanımefendisi’ne ait olduğundan, giderken, Hanımefendisinden vekâlet alır. “Allah rızası için keseceğin kurban için, beni vekil ta’yin eder misin?” Hanımefendisi de, büyük bir tehâlukla, “Allah rızası için keseceğim kurban için seni vekil ta’yin ettim,” der. Fakat Hanımefendisi bir şey fark eder. Kurban bir ibâdettir, kurban’a niyet, kurban kesiminde bizzat bulunamıyorsa, i’timad ettiği birisine vekâlet vermekte bu ibâdetin bir parçasıdır. O anda başının açık olduğunu fark eder, rahatsız olur, “Ben vekâlet veriyorum ama başım açık, lütfen başımı bir şeyle örtünüz,” der. Oysaki o anda evde zevci, mahremi, harîmi, Abdullah Ağabey, Kerimeleri Emine Hanımefendi ve yardımcı bayan’dan başka kimse bulunmuyordu. 
Ama, evdekilerin göremedikleri birileri vardı ki, başı açık olarak onlara görünmek istemedi. 
- “Haberiniz olsun, “Rabbimiz Allah!” deyip de sonra dosdoğru gidenler yok mu, melekler onların üzerine inerler (ve şöyle derler) korkmayın, mahzun olmayın, size vaad olunan cennetle sevinin, bizler hem dünya hayatında, hem bu âhiret hayatında sizin dostlarınızız. Orada size nefislerinizin hoşlanacağı şeyler var. Size orada istediğiniz her şey vardır. Bunlar bağışlayan ve merhamet eden Allah’tan bir ikramdır,” (Fussilet 41/30, 31 ve 32) 
- Müfessirler bu âyet-i Kerime’yi tefsir ederken, iman eden ve dosdoğru bir hayat sürdüren insanları âhiret yolculuğuna çıktıklarında, Beşşir ve Mübeşşir melekleri karşılar, geçmişinizden korkmayınız, geleceğinizden de endişe etmeyiniz, derler ve cennetle müjdelerler,” demişlerdir. 
- Bilindiği gibi, kurban, mutlâk ma’nada teslimiyyeti ifade eden bir vecibe ve “Sünnet-i İbrâhim,” dir. 
Dînen zengin kabul edilen ve kurban vecibesiyle mükellef olanlar, kendilerinden bedel, kendilerinin fidyesi olarak, tam bir teslimiyet’le Allah’ın kendilerine ihsan buyurduğu ni’metinden te’min ettikleri bir kurban’ı, Allah’a kendilerinden bir bedel olmak üzere teslim ederler. 
Abdullah Ağabey’in kendisi ve vekâleten, Muhterem’e Refika’ları için kestirdiği kurbanları, Allah’a teslim ederken, Refika-i Muhteremeleri de emânetini Rabbi’ne teslim ediyor. 
Ne güzel kurbanlar, ne güzel teslimiyet!... 
Abdullah Ağabey’in, 63 yıllık hayat arkadaşı, Refika-i Muhtereme’leri, Nurten Hanımefendiye Allah’ın vâsî rahmetini niyaz ederken Abdullah Ağabey başta olmak üzere, Kerime’leri Emine Hanımefendiye, yakınlarına, tüm dost’larına, Abdullah Işıklar Meclisi’nin müdâvim ve katılanlarına ta’ziyet’lerimi arzeder, Sabr-u Cemîl, Ecr-i Cezîl niyaz ederim. (M.A.)