2014 yılının 16 Kasım’ından günümüze dek süren yenilmezlik alışkanlığı hayli mutluluk verici A Milli takımımızın. Bu süreçte oynadığı 13 karşılaşmanın onunun kazanıp, üçünde ise rakipleriyle berabere kalan Ay Yıldızlılar, neredeyse 1,5 yıla dayanan süredir sahadan hep başı dik ayrılıyor.
Bu durum hiç kuşkusuz, ülkemizde yakın geçmişte yaşanan terör olaylarıyla yanan yüreğimize bir damlacık su serpilmesine neden oluyor. Yaşanan onca vahşet ve katliamın ortasında inci gibi parlıyor Ay Yıldızın yükselen grafiği. Grafik diyince hemen ekleyelim. Bugün ya da yarın FIFA’nın ülkeler sıralaması açıklanacak. Çok büyük bir olasılıkla 3 Mart 2016 tarihindeki sıralamada 20. sırada olan takımımız, 6-7 basamak yükselip, 11-12 ya da 13’lüğe çıkabilir. 
Hepimizin de hatırlayacağı gibi, EURO 2016’ya katılmamızı sağlayan son maçlarımız ve diğer gruplardaki gelişmeler sonrası, tarihi bir sıçramayla, 39. sıradan 20’liğe çıkan Ay Yıldızlıların önlenemez yükselişi, sert bir sıçrama daha gerçekleştirerek, ilk 10 barajına merdiven dayayacak gibi.
Fatih Terim’in öğrencileri, çizdikleri grafikle, 10 Haziran’da başlayacak olan Avrupa futbol şampiyonası öncesi hepimizi umutlandırıyor. Bu süreçte çıktıkları maçlarda genel anlamda mutlu olduğumuz skorlar alsalar da, zaman zaman eleştiriye açık performanslar sergiliyorlar. Özellikle birbiri ardına oynadıkları İsveç ve Avusturya maçlarında, oyunun belli dönemlerinde, teknik ve becerilerine hiç uymayacak işler de yaptılar. Özellikle Antalya’da oynadığımız İsveç maçında, anlamsız işler yaptık. Savunma bloğumuzla hücum hattımız arasında olması gereken orta sahamızın bazen, değil iki hat arasındaki aracı, iki bölgeyi de verimsizleştiren bir stop mekanizması el freni olduğunu gördük. Neyse ki, bu performans süreleri, oyun genelinde çok fazla yer tutmadı. 
Doğrusunu söylemek gerekirse, orta alanımız ve orada oynayan oyuncularımız, bireysel anlamda çok yetenekli ve birer dünya yıldızı olsalar da, takım oyunu formatında mekanizmanın bazen çalışmasını ağırlaştırabiliyorlar. Örneğin Arda ve Hakan Çalhanoğlu. İkisi de tartışmasız futbolun birer önemli markası, birer dünya yıldızı. Gelgelelim ki, topu ayağında fazla tutma ve geç çıkarma hatasına düştükleri de oluyor maç sırasında. Bu da topa sahip olduğumuz anlarda yapacağımız efektif hücum girişimlerinde zaman kaybına neden olabiliyor ve rakibin savunma bloğunun önlem almasını sağlayabiliyor.
Yukarıda altını çizmeye çalıştığım bu duruma ek bir de kaleci notunu koymak gerek. Volkan Babacan’ın performansına söyleyecek bir sözüm yok. Adam son derece iyi ve de fit durumda. Ancak, her şeye rağmen Fransa’da Volkan Demirel’in tecrübesine gereksinim duyulabilir diye düşünüyorum. Fatih hocanın, bu duruma bir kez daha eğilmesi, hem saha başarımıza katkı verecek, hem de Volkan Demirel’le, bir kesim futbol izleyicisinin arasındaki buzların erimesine neden olacaktır kanısındayım.
Özetle, her ne kadar işler iyi gidiyor olsa da, zaman zaman görülen mesajları almak gerek.
Kalın sağlıcakla...