Büyüme, enflasyon ve cari açık oranlarının iki haneleri zorladığı 2010 Kasım'ında Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, hem fiyat istikrarı hem de finansal istikrar sağlamak amacıyla, yeni bir politika uygulama kararı almıştı. Bu politika, düşük faiz politikasına, faiz koridorunun kontrol altında tutulmasına ve bankaların zorunlu karşılık artışına dayanıyordu.
Merkez Bankası'nın bu politikası kendi açısından tuttu, ama bu iki yüzü keskin kılıç politikasının anlamı, özet olarak, piyasanın canlanmaması, büyümenin düşük kalmasıydı. Krediler sınırlandığı için iç tüketim artışı durduruldu, ithalat frenlendi, cari açık düştü, enflasyon geriledi, döviz fiyatlarındaki oynaklık engellendi, fiyat ve finansal istikrar hedefi büyük ölçüde yakalandı. Fakat, hedeflerin tutturulmasıyla, kaçınılmaz olarak bazı yan etkiler de oluştu.
Merkez Bankası (MB) Şubat ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini sabit tuttu, bankalara para alırken ve verirken uyguladığı gecelik faiz oranında 0.25 puanlık bir indirim yaptı. Bu kararın hedefleri nedir?
Küresel sermaye hareketlerinde güçlü bir hareketliliğin yaşandığı bir dönemde Türkiye'ye döviz akıyor. Merkez Bankası, bu dönemde, Türkiye'ye sıcak para şeklinde akmakta olan ve gecelik işlem gören kısa vadeli döviz istemiyor. MB, giderek artan oranda döviz girişlerinin TL'nin aşırı değerlenmesine neden olduğundan, faiz koridorunu aşağı çekmeyi tercih etti. MB, faiz oranlarındaki düşüşün kredilerde artış yaratmaması için de, bankaların topladıkları TL ve döviz mevduatı karşılığı MB'na yatırdıkları zorunlu karşılıkları artırma yoluna gitti; ocak ayında olduğu gibi, politika faizini 0.50 olarak sabit tuttu, faiz koridorunun alt bandını yüzde 4.75'ten 4.50'ye, üst bandını da yüzde 8.75'ten 8.50'ye indirdi. Buna karşılık, TL zorunlu karşılık oranlarını da 1 yıla kadar olan vadelerde 0.25 puan, yabancı para zorunlu karşılık oranlarını ise, bazı vadelerde, 0.5 oranında artırdı. Merkez Bankası, bir süredir uygulamakta olduğu faizleri indirme, yasal karşılıklarını artırma politikasıyla neyi ya da neleri hedefliyor?
Anlaşılan o ki, MB döviz fiyatlarının daha fazla ucuzlamasını, yani TL'nin aşırı değerlenmesini önlemek istiyor, bunun için de faiz oranlarını kademeli olarak aşağı çekiyor.
Bankaların daha fazla kredi vermelerini, talebi artırmalarını, bu yolla da piyasaların canlanmasını, büyümenin hızlanmasını dolayısıyla cari açığın ve enflasyonun artmasını önlemeyi hedefliyor. MB zorunlu karşılıkları artırarak kredi maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Yani, faiz indirimine rağmen, vatandaşın daha ucuza kredi almaları mümkün olmuyor.
Peki, MB'sını böyle iki tarafı keskin kılıç politikası uygulamaya zorlayan küresel ve yerel gelişmeler nelerdir?
YENİ POLİTİKA NEYİ HEDEFLİYOR?
Ülkemize oluk oluk yabancı para akmasının nedeni, faizlerin bu kadar aşağı çekilmiş olmasına rağmen, küresel ölçekte hala çok cazip olması. Bazı Batılı ve Uzakdoğu bankaları, küresel krizin su yüzüne çıkmasından bu yana, "Paranı korurum, ama üste para alırım" havasındalar. Türkiye'ye gecelik faiz için akan sıcak para devlet garantisinde yüksek kazançlar elde etmekteler. Dışardan bol bol yabancı para gelince döviz fiyatları ucuzluyor, TL aşırı değerleniyor, dolayısıyla ithalat patlarken, ihracat zora giriyor, cari açık (döviz açığı) artıyor. MB de bu durumu tersine çevirmek ya da frenlemek amacıyla faizleri aşağı çekiyor. Bu durumda da, "MB, fiyat istikrarı finansal istikrar sağlamak adına, mevduatına ek gelir bekleyen vatandaşı düşünmüyor, büyümeyi frenliyor, istihdamın artmasını engelliyor" gibi eleştirilere hedef oluyor.
Büyüme, enflasyon ve cari açık oranlarının iki haneleri zorladığı 2010 Kasım'ında Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, hem fiyat istikrarı hem de finansal istikrar sağlamak amacıyla, yeni bir politika uygulama kararı almıştı. Bu politika, düşük faiz politikasına, faiz koridorunun kontrol altında tutulmasına ve bankaların zorunlu karşılık artışına dayanıyordu. Büyümenin de kontrol altına alınmasını hedefleyen bu uygulamayla, 2011 için kredi artışları yüzde 25'le sınırlandı. Bu oran 2012 ve 2013 için de yüzde 15 olarak belirlendi. Bankaların krediye dönüşecek kaynaklarını kontrol altına aldı.
Merkez Bankası'nın bu politikası kendi açısından tuttu, ama bu iki yüzü keskin kılıç politikasının anlamı, özet olarak, piyasanın canlanmaması, büyümenin düşük kalmasıydı. Krediler sınırlandığı için iç tüketim artışı durduruldu, ithalat frenlendi, cari açık düştü, enflasyon geriledi, döviz fiyatlarındaki oynaklık engellendi, fiyat ve finansal istikrar hedefi büyük ölçüde yakalandı. Fakat, hedeflerin tutturulmasıyla, kaçınılmaz olarak bazı yan etkiler de oluştu.
Paranın bu kadar bol olduğu bir dönemde, MB'nın bankaların kredi genişlemesine yüzde 15 sınırlaması getirmesinden, zorunlu karşılıkları artırmasından dolayı, Türkiye bu kolay ve ucuz krediden yeteri kadar yararlanamadı, büyük yatırımlar gerçekleştirilemedi. Bu da en önemli ekonomik sorunlarımızdan biri olan büyümenin yüzde 8.5'ten yüzde 3 dolayına gerilemesine, istihdamın yeterli oranda artmamasına neden oldu.
Bir önemli olumsuz veri de, bankaların kredi verirken yaptıkları tercihten kaynaklanıyor. BDDK'nın Bankacılık Görünüm Raporu'na göre, 2012'de bankaların verdikleri kredilerde yüzde 16.4'lük bir artış olmuş, ama bu artış bireysel kredilerin artmasından kaynaklanıyor. Bankalar, küçük işletmelerin kredi taleplerine yanıt vermezken (artış: yüzde 0.6), "bir telefonla krediniz cebinizde" sloganı ile bireysel kredilere ağırlık vermesinin nedeni, araştırılması gereken bir durum.
MB’SININ İŞİ GİDEREK ZORLAŞIYOR
Tüketici bankalardan daha bol, daha ucuz kredi alabilme arayışında. Tasarruf sahipleri mevduatına daha yüksek kazanç istiyor. MB faiz oranlarını geri çektikçe, bankların mevduata verdikleri faizler de geriliyor. Bu açıdan bakıldığında, oranları giderek azalan faizlerin tasarrufu teşvik edici özelliği de kayboluyor. Yerli tasarrufçu parasını başka alanlarda değerlendirme arayışına girerken, bankaların da Merkez Bankası'nın kasaları yabancı ve çoğu kısa vadeli, gecelik faiz için gelen yabancı parayla doluyor.
Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı ve finansal istikrar sağlamayı hedefleyen iki tarafı keskin kılıç politikalar sonrasında döviz kurları artabilir, TL ucuzlayabilir, ama bu defa da yatırım ve tüketim daha pahalı hale gelir, bankaların temel borçlanma maliyeti artacağından bu artış kredi kullanıcısını olumsuz etkiler, maliyetler artar.
Bu durumda, Merkez Bankası’nın izlediği para politikası sonrasında cari açığın faturası büyümeye çıkıyor. Yani, kendi arzumuzla mı küçüleceğiz?
Peki, ama kriz öncesi büyüme tempomuzu yakalayabilmemiz için büyümemiz, büyümemiz için de canlanmamız, üretmemiz gerekiyor. Üretim olmazsa ihracatı nasıl artıracağız, işsizlik oranını nasıl aşağıya çekeceğiz?
Büyüme oranını artırmaya çalıştığımız bir dönemde Merkez Bankası’nın işi giderek zorlaşıyor.