Türkiye açısından ABD, Suriye konusunda asla güvenilemeyecek bir müttefik. Obama döneminde PKK uzantısı terör örgütü YPG’nin Fırat’ın batısına geçmeyeceğine ilişkin sözler verilmiş, ama hiçbiri tutulmamıştı. 

15 Temmuz sonrasında mahcup bir tavırla Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Obama’nın Yardımcısı J. Biden, net bir şekilde, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek. Nokta!” demişti, ama sözünü yerine getiremeden görev süresi dolmuştu. 

Obama gitti, Trump geldi. 

Trump’ın ilk Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da 14 Şubat’ta Ankarayı ziyaretinde,  Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 3 saat 20 dakika süren bir görüşme yaptı. Yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun katıldığı uzun soluklu görüşme sorasında, iki ülke ilişkilerini normalleştirme kararının alındığı açıklandı. 

Bu açıklama, 2011’den bu yana Türkiye ile ABD arasında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin yaşanan sorunların bütünüyle çözüldüğü anlamına gelmiyordu. Görüşmelerin ayrıntılarını bilmediğimizden, Tillerson’ın hangi Amerika’nın isteklerini ilettiğini, dolayısıyla hangi sorunları öne çıkardığını bilemiyoruz. 

ABD’nin YPG konusunda, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu, yol haritasının bir zaman kazanma tuzağı olup olmadığını Menbiç Mutabakatı’nın uygulama aşamasında göreceğiz. Özetle, ABD’nin verdiği sözler konusunda ne kadar tutarlı olduğunu bu kez Menbiç’te test edeceğiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK), Fırat Kalkanı Harekat alanı ile Münbiç arasında kalan hatta TSK ve ABD Silahlı Kuvvetleri unsurları tarafından bağımsız devriye faaliyetlerine başladı.

Genelkurmay Başkanlığı Twitter hesabından yapılan paylaşımda, "Daha önce mutabık kalınmış Münbiç Yol Haritası ve Güvenlik Prensipleri doğrultusunda, Fırat Kalkanı Harekat alanı ile Münbiç arasında kalan hatta TSK ve ABD Silahlı Kuvvetleri unsurlarınca bugünden itibaren bağımsız devriye faaliyetlerine başlanmıştır" deniyor.

Türkiye ile ABD'nin Münbiç yol haritası ABD ve Türkiye, YPG/PKK'nın Suriye'nin kuzeyinde Fırat Nehri'nin batısında işgal ettiği Münbiç'ten çekilmesi için mutabakat sağlamıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Amerikalı mevkidaşı Mike Pompeo, 4 Haziran'daki görüşmelerinde, ilçede güvenlik ve istikrarın sağlanmasını da içerecek bir yol haritasını onaylamıştı. 

Plan, Türk ve Amerikan taraflarının askeri ve istihbari unsurlarla ilçede ortak denetime başlamasını da öngörüyor. Mutabakat, ayrıca, Münbiç'te teröristlerin çıkmasından sonra ilçenin yerel unsurlarından bir yönetim kurulmasını içeriyor.

Münbiç nüfusunun yüzde 90'ından fazlasını Araplar oluşturuyor. 

Menbiç’ten gelen haberler çerçevesinde önümüzde oluşan Menbiç tablosu bu. Bizim açımızdan önemli olan, Menbiç Mutabakatı’nın nasıl uygulanacağı ve sonrası.. 

ABD SAMİMİ Mİ, SÖZLER TUTULACAK MI? 

Obama döneminde PKK uzantısı terör örgütü YPG’nin Fırat’ın batısına geçmeyeceğine ilişkin sözler verilmiş, ama hiçbiri tutulmamıştı. 

15 Temmuz sonrasında mahcup bir tavırla Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştiren Obama’nın Yardımcısı J. Biden, net bir şekilde, “YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek. Nokta!” demişti, ama sözünü yerine getiremeden görev süresi dolmuştu. 

Obama gitti, Trump geldi. 

Trump’ın ilk Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da 14 Şubat’ta Ankara’yı ziyaretinde,  Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 3 saat 20 dakika süren bir görüşme yaptı. Yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun katıldığı uzun soluklu görüşme sorasında, iki ülke ilişkilerini normalleştirme kararının alındığı açıklandı. 

Bu açıklama, 2011’den bu yana Türkiye ile ABD arasında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin yaşanan sorunların bütünüyle çözüldüğü anlamına gelmiyordu. Görüşmelerin ayrıntılarını bilmediğimizden, Tillerson’ın hangi Amerika’nın isteklerini ilettiğini, dolayısıyla hangi sorunları öne çıkardığını bilemiyoruz. 

ABD’nin YPG konusunda, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu, yol haritasının bir zaman kazanma tuzağı olup olmadığını Menbiç Mutabakatı’nın uygulama aşamasında göreceğiz. Özetle, ABD’nin verdiği sözler konusunda ne kadar tutarlı olduğunu bu kez Menbiç’te test edeceğiz.

Bizim gördüğümüz, ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerinden vazgeçemeyeceği yönündedir. ABD, Irak’ın ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak terör koridoru konusunda, açıktan belli etmek istemese de, ısrarcı olacaktır. 

ABD, dünyada petrol satışlarının dolar yerine bir başka para birimiyle satılmasını engelleyemediğinde, ekonomisinin çökeceğini,  dolayısıyla “küresel lider” sıfatını sürdüremeyeceğini biliyor. O nedenle, Türkiye Astana Süreci gereği Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken, ABD’nin böyle bir kaygısı yok. 

TİLLERSON’DAN BU YANA NE DEĞİŞTİ?

Obama döneminde de, Trump’in başkanlığının ilk dönemindeki Dışişleri Bakanı Rex Tillerson döneminde de YPG ve Menbiç konularında verilen sözlerin hiçbiri tutulmadığı gibi, YPG binlerce TIR dolusu silahla donatıldı, eğitildi, ordulaştırıldı. 

ABD’nin Suriye konusunda, YPG konusunda verdiği sözlere ilişkin sicili oldukça bozuk. Rex Tillerson’ın 14 Şubat’ta  gerçekleştirdiği Ankara ziyaretinden bu yana, ABD’nin YPG ve Suriye başlıklı sözlerindeki samimiyeti konusundaki kaygılarımız sürüyor. 

Bakın, 16 Şubat’ta, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara’yı ziyareti sonrasında kaleme aldığımız “Tillerson Ne Dedi” başlıklı yazımızda, bu kaygılarımızı nasıl dillendirmişiz

Tillerson ile Beştepe’de yapılan başbaşa görüşmenin ardından yapılan açıklamada,  “Türkiye ile ABD, kopma noktasına gelen ilişkileri normalleştirme kararı aldı” dense de, bu açıklama Suriye konusunda duyulan kaygıları bütünüyle gidermiş değildir. Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin geleceği konusunda birbirleriyle çelişen hedefleri olduğu bilindiğine göre, iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesinden söz edebilmek için, herşeyden önce, iki tarafında kabul edebileceği bir ortak paydanın bulunması gerekir. Suriye’deki gelişmelerin geldiği nokta gözönüne alındığında, Beştepe’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Tillerson arasında yapılan görüşmede böyle bir ortak paydanın bulunduğu söylenebilir mi? 

ABD, SURİYE’NİN KUZEY BÖLGESİNDE KALICI OLABİLMEK İÇİN KUKLA BİR DEVLET HEDEFLİYORDU

ABD, 11 askeri üs kurarak yerleştiği Suriye’nin kuzey bölgesinde kalıcı olabilmek amacıyla burada bir kukla devlet oluşturmak çabasındaydı. Türkiye de, böyle bir oluşumu asla kabul edemeyeceğini belirterek, kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak terör kuşağına şiddetle karşı çıkıyor, Akdeniz’e uzanmasını engelleyebilmek için de, yarım asırlık dostu, müttefiki ABD’nin “Alandaki en önemli ortağım” dediği, eğitip donattığı YPG’yi, terör üssüne çevirdiği Afrin ve Menbiç’ten söküp atmak için de, operasyon üstüne operasyon yapıyordu. Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla, dostu, müttefiki  ABD’ye, “Hedefini biliyorum, terör kuşağına izin vermem” mesajı veriyordu.  

Türkiye’nin kaygılarını dikkate almak istemeyen ABD, Suriye’nin kuzey bölümünde kurmayı tasarladığı kukla devletin ordusu olarak oluşturduğu YPG’nin Türkiye tarafından hedef alınmasını önlemek amacıyla, Membiç’te en üst düzey komutanlarıyla gösteri yapıyor, “YPG’nin yanındayız” mesajı veriyordu. Bu restleşme iki müttefik ülke ilişkilerinin ciddi boyutta gerilmesine neden oluyordu.”

 “(…) Bizim için asıl yanıtı merak edilen soru şu; ABD, Suriye’nin kuzey bölümünde kukla bir devlet kurma hedefinden ve YPG’yi bu kukla devlet oluşumunun ordusu olarak görmekten vazgeçecek midir?” 

ABD DE TÜRKİYE DE KENDİ TEZİNİ SAVUNUYOR.

“Türkiye gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı operasyonuyla destan yazdı; dosta da düşmana da, “terörle nasıl mücadele edilir” dersi verdi. 

Türk askeri, El Bab’da halkın arasına karışmış teröristleri tek tek ayıkladıkça, Amerika’nın neşesi kaçtı. Türkiye’ye gözdağı vermek için, Suriye’nin kuzey bölümüne konuşlandırdığı YPG kamuflajlı askeri varlığına binlerce TIR dolusu yeni silah taşıdı. 

Türkiye, ABD’nin bütün bu hazırlıklarının kendisini hedef aldığını görüyordu; bu defa da Zeytin Dalı operasyonunu başlattı. 

Türkiye-ABD ilişkileri daha da gerildi. 

Gelinen noktada, Türkiye-ABD ilişkilerinin rengini, geleceğini ABD’nin tutumu belirleyecekti. 

Gözler Okyanus Ötesi’ne çevrildi. ABD’nin hem Savunma Bakanı Jim Mattis, hem de dönemin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Türkiye ile görüşmek istiyorlardı. 

ABD Savunma Bakanı Mattis ile Türkiye Savunma Bakanı Nurettin Canikli Brüksel’e yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında biraraya geldiler. Canikli, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara’ya yapacağı kritik ziyaret öncesinde ise ABD’ye şu eleştirilerde bulundu:

“PYD/YPG-PKK terör örgütü sınırlarımız boyunca Suriye’nin kuzeyine yerleşmiş, demografik yapıyı değiştirmiştir. Terör örgütü bölgede yaşayan halklara asimilasyon uygulamakta ve onları göçe zorlamaktadır. Özellikle ABD tarafından terör örgütü yoğun bir şekilde silahlandırılmakta ve Suriye’nin kuzeyinde siyasi terör yapılanması için desteklenmektedir. ABD’nin terör örgütüne verdiği desteği kesmesi için, bu konuda ABD’yi ikna etmek için bütün yollar denenmiştir. Ancak tüm çabalar sonuçsuz kalmıştır. 

Burada, terörün kontrolünde bir siyasi yapılanma ve devlet oluşumu çalışmalarını hızlandırmışlardır. Ülkemize yönelik terör tehdidi her geçen gün büyümektedir. Bu harekât gerçekleşene kadar Afrin’de yuvalanan terör örgütü tarafından hem Türkiye’ye hem de Fırat Kalkanı harekât alanı ile İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki gözlem noktalarına 700’den fazla saldırı gerçekleştirilmiştir. Tüm bu nedenlerle Zeytin Dalı operasyonu ülkemizin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak, sınırlarımızı güvence altına almak ve Suriyeli kardeşlerimizin haklarını korumak amacıyla yapılmaktadır.”

Bakan Canikli’nin sitemleri bununla sınırlı değil. Mattis, YPG’nin PKK’nın devamı olduğunu bilmiyormuş gibi, “PKK’yı YPG’ye kırdırmayı” teklif etmiş. ABD Savunma Bakanı Mattis Pentagon adına konuşuyor. Bu denli ciddiyetten uzak bir tutumla, iki ülke arasında kopma noktasına gelen ilişkileri normalleştirme adına nasıl bir ortak payda bulunabilir?” 

“(…) Erdoğan ile Tillerson neler konuştular, Tillerson’ın çantasındaki dosyada neler vardı, masada neler konuşuldu, elbette ayrıntılarıyla bilemeyeceğiz, ama ABD Dışişleri Bakanı’nın neler söylediği sır değil. Tillerson Ankara’ya gelmeden önce, Lübnan’dan gönderdiği mesajlarda, Beştepe’de yapılacak sohbetin ana hatlarını açıklamıştı. ‘Biz YPG’ye ağır silah vermedik; o nedenle toplanacak silah yok’ diyordu. 

Bizim içimiz fesat olduğu için, ABD’nin Okyanus Ötesi’nden 5 bin TIR ve iki bin uçakla taşıyıp YPGli militanlara dağıttığı av tüfeklerini ağır silah sanmışız. 

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da yangına körükle gidiyor. Diyor ki, ‘Biz ABD’ye doğruları söylüyoruz, ama ABD bize doğruları söylemiyor. Güneşin güneş olmadığına inanmamızı istiyor, ama biz sahada ne yaptıklarını biliyoruz. Sahada olanların hepsinden haberdarız.’ ” 

 “(…)Türkiye’nin zorunlu olarak başlattığı Zeytin Dalı operasyonu, Suriye sorununu bir küresel sorun haline getirdi. 2011’de patlak veren Suriye krizi, gelinen noktada, ABD/İsrail ile Çin/İngiltere gibi iki keskin ve çok tehlikeli iki kutup oluşturdu. Yani, Erdoğan-Tillerson sonrasında yapılan, “İki ülke ilişkilerini normalleştirme kararının alınmış olması” Suriye sorunun çözümü için yeterli değildir. 

Suriye krizi, kutsal kitapların sözünü ettiği Armegeddon Savaşı’na doğru bir koridor açmış oldu. Bu kehanetin gerçekleşmesi insanlığın hiç istenmeyen acılar yaşanmasına neden olacak gibi görünüyor. Ekonomik tablo da, küresel kapışmaya giden süreci destekliyor.” (16.02.2018/ Tillerson Neler Dedi? http://www.oncevatan.com.tr/tillerson-neler-dedi-makale,41096.html))

Menbiç Mutabakatı uygulamaları, Türkiye-ABD ilişkilerinin test edildiği çok önemli bir süreç olacaktır. ABD, BOP hedeflerini hayata geçirmeye çalışacak, Türkiye de, Astana Süreci ortaklarıyla birlikte Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya, güney sınırları boyunca kuşatılmayı engellemeye çalışacaktır. 

İşimiz zor. Allah yardımcımız olsun..