HÜKÜMET MAYINLI ARAZİ KONUSUNDAKİ GÜNCEL DEĞERLENDİRMELERİ VE UYARILARI DİKKATE ALMALIDIR. BUGÜN YABANCI SERMAYEYE ARAZİ KİRALAYAN ÜLKELER, AFRİKA VE GÜNEY AMERİKA'NIN GERİ KALMIŞ, KİRAYA VERDİKLERİ TOPRAKLARIN GETİRİSİ HESAPLAYAMAYACAK DURUMDA OLAN ÜLKELERİDİR. HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ, MAYINLI OLDUĞU İÇİN GİRİLEMEYEN ARAZİDE PETROLÜN YERYÜZÜNE SIZDIĞI YALNIZCA BİR SÖYLENTİ MİDİR? Mayınlı arazilerin temizleme karşılığı hangi ülkeye ne kadar süre ile verileceği konusu bir süre karanlıkta bırakıldı. Bu arazilere İsrailli bir şirketin talip olduğu ve yapılacak ihalede en şanslı şirket konumunda olduğu ortaya çıkınca Başbakan Erdoğan açıklama yapma gereği duydu. Fakat, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklama, başta kendi tabanı olmak üzere kimseyi tatmin etmemişe benziyor. Hükümete yakınlığı ile tanınan Yeni Şafak, Bugün ve Vakit gibi gazeteler Başbakan'ın açıklamalarına büyük tepki gösterdiler. Yeni Şafak'tan Akif Emre, "Bu konuyu İsrail sermayesi bağlamında savunmak tek kelimeyle vahim", Bugün'den Ahmet Taşgetiren, "Başbakan bunun altından kalkabilir mi?" diyor. Mayınlı arazi konusu, geleceğimiz açısından gerçekten 'mayınlı' bir konu. Konunun irdelenmesi gereken çok önemli siyasi ve ekonomik boyutları var. Ekonomi açısından ele alırsak: Söz konusu olan ve mayından temizleme karşılığında 49 yıllığına birilerine verilmesi düşünülen iki Kıbrıs büyüklüğündeki "arazi", yıllardır dinlenmiş, makineli ve sulu tarım yapılmaya elverişli bir toprak parçasıdır. Küresel ısınmanın giderek arttığı, Tuz Gölü'nün haritadan silindiği bir dönemde, böylesine düz, makineli ve sulu tarımının kolayca yapılabileceği bir toprak parçasını, yalnızca mayın temizleme karşılığında bir yabancı şirkete vermeyi düşünmek, ilerede dönüşü olmayan pişmanlıklara neden olabilecek, çok aceleye getirilmiş bir karar olacaktır. İki Kıbrıs büyüklüğündeki arazide dev makinelerle yapılacak sulu tarım, maliyetlerin önemli ölçüde düşmesini sağlayacağı bir gerçektir. Bu durumda, diğer bölgelerdeki çiftçilerimizin rekabet edemez duruma düşmelerinin yaratacağı sosyo-ekonomik sonuçların çokiyi değerlendirilmesi gerekir. İMF'nin yönlendirilmesiyle izlenen tarım plitikası sonucunda yaşanan nüfus hareketlerinin ülkede işsizlik oranını artırdığını, insanlarımızın topraktan koparıldığını, tarımla uğraşanların sayısının giderek azalması nedeniyle Türkiye'nin gıda konusunda kendi kendisini besleyebilen bir ülke konumunda giderek uzaklaştığını unutmayalım. Küresel ısınmanın giderek arttığı bir dönemde beslenme sorununun, yalnız bizim değil, dünyanın birinci öncelikli sorunu olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmayalım. TARIM MI YAPILACAK, PETROL MÜ ÇIKARILACAK? İki Kıbrıs büyüklüğündeki arazinin, mayından arındırma karşılığında bir yabancı şirkete verilmesi fikrinin bizim fikrimiz olmadığı konusundaki iddialara inanmasak da, bir olasılık olarak değerlendirmek durumundayız. Ülkemizde demiryollarını ihmal edip karayollarına ağırlık veren proğramın, bazı baraj ve doğalgaz santrallerinde elektrik üretme projelerinin yabancı ülkelerin 'yönlendirmesiyle' hayata geçirildiğini unutmayalım. Tarım konusu ön plana çıkarılıyor, ama mayınlı arazi konusundaki kavga, yalnızca 'organik tarım' kavgası mıdır? Ciddi kuşkularımız var.. 2. Abdülhamit'in, uluslararası hukuka göre el konulamaz arazi durumuna getirmek amacıyla kendi şahsi arazisi yaptığı Musul petrol bölgesinin, padişahı tahttan indiren İttihat ve Terakki'ciler tarafından yeniden devlet arazisine çevrildiğini ve bunun bir başarı olarak duyurulduğunu hepimiz biliriz. Fakat bunun, 3 milyon altın borç alabilmek karşılığında, İngilizler tarafından dayatıldığı konusu özellikle karanlıkta bırakılır. Çünkü, Musul hazineye devredilmeseydi, 1. Dünya Savaşı sonrasında yapılan anlaşmalarla Osmanlı Bağdat, Basra ve Musul vilayetlerini kaybetmiş olsa bile, emperyalistler, 2. Abdülhamit'in tapulu arazisi konumundaki Musul'un petrol alanlarına el koyamaycaklardı. Mayınlı arazide, her ne kadar tarım, organik tarım konusu öne çıkarılmaya çalışılsa da, bir petrol kokusu almaktayız. Musul petrol arazisinin 2. Abdülhamit'in şahsi arazisi konumundan çıkarılıp devlet arazisi yapılması oyununun yansımalarını mı izlemekteyiz? Mayınlı olduğu için yıllardır girilemeyen o iki Kıbrıs büyüklüğündeki arazide petrolün yeryüzüne sızdığı söyleniyor. Bu konuda bir araştırma yapılmış mıdır? Yabanı şirketlerin ilgisi, mayınlı arazinin, yalnızca, organik tarım yapılabilecek dinlenmiş, kirlenmemiş bir toprak parçası olmasından dolayı mıdır? Bu konuda yöre köylülerinin ve özellikle Genelkurmay Başkanlığı'nın bilgisine baş vurulmuş mudur? Petrol konusu el yakıcı bir konudur. Fakat, geleceğimiz söz konusu olunca, hepimiz daha dikkatli davranmak durumundayız. Mayınlı arazide petrol var mı konusu mutlaka incelenmeli, bu konuda uydu incelemeleri yapan kuruluşlardan resmen bilgi istenmelidir. Mayınlı arazinin geleceği hakkında petrol konusu aydınlandıktan sonra karar verilmelidir. DEVLET KURULABİLİR Mİ? Söz konusu olan ve mayından temizleme karşılığında 49 yıllığına birilerine verilmesi düşünülen iki Kıbrıs büyüklüğündeki toprak parçasına 'arazi değil, ülke denir. Bu ülke büyüklüğündeki araziyi 49 yıllığına, mayın temizleme karşılığında, neredeyse bedavaya verilmesi planlanıyor. Üzerimizde ne tür baskılar var, bilmiyoruz, ama bu konu aceleye getirilecek bir konu değildir. İhaleye girecek şirketlerin mayın temizleme şirketleri olmadığı, bunları yalnızca paravan şirketler olduğu biliniyor. Bu temizleme işinin neden askere verilmediği konusunda da net bir yanıt verilmiş değildir. Bu bulanıklık insanlarımızı tedirgin etmektedir. Peki, 49 yıllığına neredeyse kayıtsısızşartsız vereceğimiz bu "arazi"de Avrupa'dakilere benzer vergi cenneti bir devlet kurulursa ne diyeceğiz? Bu belki zayıf bir olasılık, ama Suriye sınırı boyunca uzanan iki Kıbrıs büyüklüğündeki bir vatan parçasının, 49 yıllığına da olsa, bizim olmadığını bilmenin, bizden koparıldığını bilmenim bu ülke insanında yaratacağı travmanın sonuçları ne olacaktır, hiç düşündünüz mü? "Mayınlı arazi" denilen vatan parçasının, temizlik karşılığında birilerine 'kiralanması', kolay açıklanacak bir alış veriş değildir. Sonuçları çokiyi değerlendirilmelidir. Acele etmenin bir anlamı yok!