ABD Merkez Bankası FED’in, küresel krizin olumsuz etkilerini gidermek amacıyla piyasalara bol miktarda likidite enjekte etmesi, hem ABD’de hem de gelişmekte olan ülkelerde geçici bir rahatlama sağlamıştı. FED Başkanı, piyasalara bol miktarda para saçmasından dolayı, “Helikopter Bernenke” olarak anılmaya başlanmıştı. 
FED’in Mayıs’tan sonra Aralık ayında da tahvil alımlarını azaltacağına ilişkin kararlar açıklaması ve Türkiye’deki 17 Aralık operasyonları sonrasında yaşanan gelişmeler siyasi riskleri ve belirsizlikleri artırdığından, döviz fiyatlarında ve faiz oranlarında oldukça önemli dalgalanmalar yaşanmasına neden oldu. Döviz fiyatlarının yerel ve küresel nedenlerle tırmanışa geçmesi, Merkez Bankası’nın faiz silahını kullanmasını zorunlu kıldı ve poilitika faizi yüzde 10’lara tırmandı. 
Döviz fiyatlarının artması yatırımları azaltacağı, üretimi azaltacağı, dolayısıyla büyüme oranını olumsuz etkileyeceği için, ekonomide kaygılar yaşanmasına neden olmuştu. Cari açığın finansmanı, bu yıl ödenecek dış borç taksitlerinin büyüklüğü gibi yerel sorunlar FED’in sıkı para politikasına yöneleceği konusundaki açıklamalarıyla birleşince, yarınlara ilişkin kaygılar artmıştı.
Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği 17. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ’nde konuşan Maliye bakanı Mehmet Şimşek, son zamanlarda döviz fiyatlarının dalgalanması bağlamında kaygılı bir bekleyişe giren işadamlarımızın ve vatandaşlarımızın yüreğine su serpen bir konuşma yaptı. Türkiye’ye yönelik eleştirilerin arttığı, uluslararası kredi değerlendirme kuruluşlarının notumuzu negatife çevirdiği günlerde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamaları ekonomimizin geleceğini görebilmek açısından önemlidir. 
Bakan Mehmet Şimşek, özenle hazırlanmış barkovizyon gösterimi eşliğinde yaptığı konuşmada, 30 Mart yerel seçimlerine işaret ederek, “30 Mart’ta  hükümete verilecek güçlü bir destekle belirsizlikler ortadan kalkacak, herşey normale dönecektir. (...) Son aylarda özellikle mayıs ayından sonra tüm şirketlerin döviz talebi arttı. Aslında net olarak yabancı çıkışı yok bütün bu tedirginliklere rağmen. Fakat ilginç bir şekilde Türk vatandaşlarının ve Türk şirketlerinin döviz talepleri arttı. Tabii bu siyasi belirsizlikle ilgili. Mart ayı itibariyle bu belirsizlik ortadan kalkacak” dedi. 
Şu anda iktidardaki partiye yüksek destek verilir ve istikrar devam ederse durumun tersine döneceğini belirten Şimşek, “O zaman vatandaşın döviz talebi de tersine döner. Bu şok kalıcı olmayacak, hızlı bir şekilde toparlanma mümkün. Bu sıkıntıyı da aşacağız” diye konuştu. 
Maliye Bakanı Şimşek, Marmara Grubu Vakfı tarafından gerçekleştirilen 17. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde, bankacılık sektörünün aktif kalitesinin yüksek olduğunu, problemli kredilerin toplam kredilere oranının yüzde 2,7-2,8 civarında olduğunu, bunun son gelişmelerle belki bir miktar artabileceğini kaydetti.
Ancak sermaye yeterlilik oranı Basel III bile dikkate alınsa uluslararası gerekliliklerin neredeyse 2 katı olduğunu vurgulayan Şimşek, “Yani bankacılık sektörü büyük bir şok bile yaşasa, ki öyle bir şok öngörmüyoruz, sermaye yeterlilik oranı itibariyle çok iyi bir noktada. Zaten biz sürekli stres testlerini yapıyoruz” dedi.
Hane halkının döviz ile borçlanmasına izin vermediklerini,  Hane halkının borcunun milli gelire oranının Avro Bölgesi ortalamasının 3’te biri düzeyinde olduğu bilgisini veren Şimşek, “Onun için hane halkının bilançosu sağlam, devletin bilançosu sağlam. Reel sektörün bilançosuna ilişkin bazı soru işaretleri olsa da ben inanıyorum ki, aslında resim göründüğü kadar kötü değil. Dolayısıyla aslında Türkiye ekonomisinin makroekonomik temelleri sağlam” dedi. 
Hane halkının borcunun sadece Türk Lirasi cinsinden olduğunu belirten Şimşek, 2007’den bu yana Türkiye’de 4,7 milyon vatandaşa iş bulunduğunu, bunun rekor düzeyde olduğunu söyledi
Şimşek, Türkiye nasıl 2008-2009 krizini güçlü bir şekilde aştıysa, FED’in parasal sıkılaştırmasını ve yurt içindeki birtakım gelişmeleri de güçlü bir performansla aşacağına inandığını kaydetti.
Yapısal reformlar hakkında bilgi veren Şimşek, burada önemli olan hususun Türkiye’nin katma değer zincirinde yukarı çıkması, sermaye piyasalarını derinleştirmesi, kayıt dışı ekonomi ile mücadele ve altyapının iyileştirilmesi olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin katma değer zincirinde arzuladığı yerde olmadığını vurgulayan Şimşek, bu nedenle Türkiye’nin Ar-Ge’ye büyük önem verdiğini, Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranının 2’ye katlandığını, ama bu rakamı bir daha ikiye katlamayı umut ettiklerini söyledi.
 “Reel sektörün bilançosuna ilişkin bazı soru işaretleri olsa da Türkiye ekonomisinin makroekonomik temelleri sağlam. En önemli konu yapısal reformlardır” diyen Şimşek şöyle konuştu: “Burada en önemli husus sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele. Biz AR-GE’ye büyük önem veriyoruz. Çok ciddi AR-GE teşviklerimiz var. Türkiye olarak gerekli tüm tedbirleri alıyoruz. Bir şirket Türkiye’de 1 dolar Ar-Ge’ye harcasa, 2 dolara kadar destek veriyoruz. Hatta çok büyük ölçekte ise 2 dolar 25 cent, yani yüzde 225 düzeyinde destek veriyoruz.
Türkiye’nin sermaye piyasalarının gelişmesinde çok mesafe katettiğini ama daha katedilecek mesafe olduğuna dikkati çeken Şimşek, sözlerine şöyle devam etti: 
“Türkiye olarak biz gerekli olan bütün tedbirleri alıyoruz. Yani özel emeklilik fonlarından tutun, melek yatırımcıdan, girişimci sermaye fonundan… Türkiye çok hızlı bir şekilde sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve derinleştirilmesi noktasında önemli adımlar atıyor. Mesela 18 yaşını aşan her Türk vatandaşı 100 lira tasarruf yaparsa, biz kendilerine 25 lira veriyoruz. Bu muazzam bir teşvik ve bunun sayesinde katılımcı sayısı yüzde 30’un üzerinde arttı bir yılda, yönetilen miktar da yüzde 25 civarında arttı.
Kayıt dışı ekonomi ile ilgili de önemli mesafeler kat ettik. Kayıt dışı ekonomi Türkiye’nin en büyük problemlerinden bir tanesi. Ama Türkiye hızlı bir şekilde mesafe katediyor. Avusturya’daki bir ekibin yaptığı çalışmaya göre, Türkiye kayıt dışılığı en hızlı azaltan ülkelerden bir tanesi. Ama şu anda AB ortalamasına göre iyi bir durumda değiliz. Ama ben inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda AB ortalamasını da yakalarız. Yani kayıt dışı ekonominin büyüklüğü yüzde 26,5, AB’de yüzde 18 civarında. Biz onu yakalayacağımızı ümit ediyoruz.”
“TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 39’U ÖĞRENCİ”
Bütçenin yüzde 18’ini, vergi gelirlerinin de yüzde 23’ünü eğitime harcadıklarını, bu oranın 10 yıl önce yüzde 9 civarında olduğunu vurgulayan Bakan Şimşek, Türkiye’nin gerek karayollarına, gerek demiryollarına, gerekse havayollarına inanılmaz düzeyde yatırım yaptığını, enerjide dışa bağımlılığın azaltmaya çalıştığını söyledi, “Tabii ki, Türkiye’nin demokratik standartlarını iyileştirmesi çok önemli” dedi.
 Türkiye’nin şu anda kaynaklarının büyük bir kısmını eğitime harcadığına dikkati çeken Bakan Şimşek, Örgün eğitim ve yaygın eğitim birlikte düşünülürse, Türkiye nüfusunun yüzde 39’unun öğrenci olduğunu, AB’de bu oranın yüzde 22 olduğunu belirtti.
“İşgücü piyasası maalesef bizim fazla mesafe katedemediğimiz bir alan, başarısız olduğumuz bir alandır. Ama işgücü piyasasının esnekliğinin artırılmasına ilişkin reformlarımız hazır. İnşallah yakın dönemde olmasa da, 2015’in ortasından itibaren güçlü bir şekilde bu reformlar uygulanacaktır ve işgücüne katılım oranı özellikle son yıllarda artmaya başladı. 
Özellikle kadınlar arasında işgücüne katılım oranının artması büyük bir sevinç. Üniversite mezunu kadınlar arasında işgücüne katılım oranı yüzde 70’leri aşıyor ve şu anda üniversite eğitiminde okula erişim oranı yüzde 92’lere ulaştı. 2002 yılında her 100 erkek öğrenci başına 91 kız öğrenci vardı. Şu anda her 100 erkek öğrenci başına 102 tane kız öğrenci var. 
Türkiye kişi başına gelirde 10 bin doları aştı ama bunu ortalama 6,5 yıllık eğitim ile aştı. Yani Türkiye’de 25 yaş üstü nüfus ortaokul terk bir nüfustur. Halbuki OECD ülkelerinin ortalaması 11,5 yıl. İşte zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması, okul öncesi eğitimle birlikte 13-14 yıla çıkması aslında önümüzdeki 30-40 yılda Türkiye’nin geleceğinin çok parlak olduğunu, bu reformların çok işe yarayacağını göreceksiniz.”
“REFORM VE ŞEFFAFLIK ÇOK ÖNEMLİ”
Türkiye’nin enerji faturasının son yıllarda 60 milyar dolara çıktığını belirten Bakan Şimşek,  “Ben inanıyorum ki, şu anda yaptığımız yatırımlarla bu problemi de aşacağız” dedi.
Şu anda yapımı süren elektrik üretim kuruluşlarının yüzde 75’inin yenilenebilir enerji kuruluşu olduğunu belirten Şimşek, gelecek 5-7 yıl içerisinde yenilenebilir enerjinin toplam enerji içerisindeki payının yüzde 46-47’lere kadar ulaşabileceğini, güneş enerjisi ile birlikte nükleerin de devreye girmesiyle Türkiye’nin enerji darboğazını aşabileceğine inandığını belirten Bakan Şimşek, bunlar gerçekleştiğinde, Türkiye’nin büyüme performansının artacağı, cari açık problemi çözüleceği için çok farklı bir noktada olacağını söyledi.
Kişi başı gelir konusuna da değinen Bakan Şimşek,Türkiye’nin sabit fiyatlarla kişi başına milli gelirini son 10 yılda yüzde 45 civarında artırdığını, satın alma gücü paritesi ile bakılırsa ikiye katladığını kaydetti. Eğer cari dolar kuru ile bakılırsa 3 katlık bir artışın söz konusu olduğunu belirten Bakan Şimşek, “Türkiye Batının gelişmiş ülkeleri ile arayı kapatmıştır. Çok az ve öz söylüyorum, bizim için en önemli referans noktası AB’dir. Satın alma gücü paritesiyle 2002 yılında Türkiye’nin kişi başına milli geliri AB ortalamasının yüzde 37’siydi. Geçen sene, bu tahmin tabii ki, geçen seneyi biz baz alırsak muhtemelen yüzde 59 civarında ulaşmıştır. Yani Türkiye dünyanın en gelişmiş bölgesi AB ile arayı, kişi başına milli gelirde satın alma gücü paritesiyle çok hızlı bir şekilde kapatmaktadır ve bu süreç devam edecektir. Uzun vadede bunu belirleyecek en önemli faktör kurumların kalitesidir, demografik yapı ve verimliliktir” dedi.
Kurumların kalitesini AB uyum süreciyle artırdıklarına, yaptıkları reform ve yatırımlar ile verimliliğin de arttığını ve Türkiye’nin geleceğinin parlak olduğunu vurgulayan Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü: 
“Global rekabet gücü endeksine baktığınız zaman Türkiye 2005 yılında 117 ülke arasında 71. sırada. Yani rekabet gücü zayıf olan ülkelerden birisi. Halbuki Türkiye geçen sene 148 ülke arasında 44. sıraya yükseldi. Yani rekabet gücü yüksek yüzde 30’luk dilimdeyiz. Yolsuzluk algı endeksinde Türkiye 2002’de 102 ülke arasında 65. sırada, yani yolsuzluk algısının çok yüksek olduğu bir ülke. Geçen sene 177 ülke arasında 53. sıraya yükseldi. Bütün BRIC ülkelerinden, diğer gelişmekte olan ülkelerin önündeyiz. 
Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde de ilerleme var. Arzuladığımız noktada değiliz. Ne rekabet gücünde ne yolsuzluk algı endeksinde ne de iş yapma kolaylığı endeksinde Türkiye arzuladığı noktada değil. (...) Fakat, şunu da kabul edelim, Türkiye’de son günlerdeki tartışmalara rağmen, son 10 yıl içerisinde büyük bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır, çok önemli mesafe kat etmiştir, bunu da görmemezlikten gelmeyelim. Ama Türkiye’nin daha fazla şeffaflaşması, daha çok reform yapması olmazsa olmazımızdır. Bunu açık ve net olarak ifade edeyim.”
Bakan Şimşek, bütün gelişmeleri uluslararası yatırımcıların fark ettiğini belirterek, “Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası sermayeli şirket sayısı 10 yıl içerisinde 3 bin 200’den 36 bin 500’e çıktı” dedi.

“TÜRKİYE ÇOK KALP KRİZİ GEÇİRDİ”
“1994’te kalp krizi geçirmiş, 2001’de kalp krizi geçirmiş, yani parasal anlamda kalp krizi. Şu anda da belki böyle tanımlayabilirsiniz. Ama şunu açık ve net olarak söyleyeyim; trend yukarı doğrudur. Yani Türkiye’ye güvenen, Türkiye’ye inanan, Türkiye’ye yatırım yapanlar bütün bu iniş çıkışlara rağmen, uzun vadede kazançlı çıkmışlardır. Ben gelecekte bunun değişmeyeceği kanısındayım.”