Kimi aydınlar, terörle mücadelede askerî ve polisiye tedbirleri hafife alıyor. 

     Bu iş “Adalet ve barışı temel alan hukukî ve siyasî önlemlerden geçmektedir!” diyorlar. 

     Yani “hukukî” ve “siyasî” çözümlerden dem vuruyorlar.

     İnsan düşünmeden edemiyor. AcabaTürkiye’nin çeşitli yörelerinde farklı adalet mi uygulanıyor?

     Yani farklı kanunlar mı tatbik ediliyor? Yöreye göre farklı bir adalet anlayışı mı hâkim?

     Eğer Türkiye’de mesele adalette düğümleniyorsa, mesele, Türkiye’nin meselesidir. Çünkü bütün

     Türk Milleti -doğru ya da yanlış- aynı adaletin şemsiyesi altındadır.

     Yok, bu mesele barışla hâlledilecekse, silâhı alıp dağa çıkan kim? 

     Üstüne varınca da barıştan dem vurmak hangi mantık icabı?

     Canlar! Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye’de kışkırtma var! 

     Özellikle dışarıdan üfleyiş var! İçte dışta bu üfleyişe çanak tutanlar var! 

     İçte dışta bu üfleyişten medet umanlar, nemalanan kimseler var!

     Ne yapsanız, ne etseniz, emîn olun vatanı da bölseniz,

     Türkiye, haritadan silinmedikçe, bu etnik / ırkî kışkırtıcılık son bulmıyacaktır.

     Bu çabuk çakan, ateş alan geçici de olsa netice veren silâhı; 

     Ne iç ne dış odaklar asla ellerinden bırakmıyacaktır.

     O çok bilmiş Avrupa devletleri! O “dostum” demek gafletine düşülen Avrupalı devlet adamları,

     Lâyık olmadıkları hitaba, resmen muhatap olunca emin olun, 

     Bıyık altından kıs kıs gülmekten kendilerini alamıyorlardır. 

     Türk Devleti’nin bu kadar saf ve samimî oluşuna da bir türlü akıl erdiremiyorlardır.

          Şeytanlar; Meleği anlıyabilir mi hiç, Kıyamete kadar a dostlar?

          Batılı devletler giymiş domuz, tilki, ayı kılığında nice postlar!

     “Siyasî ve hukukî önlemler!” diyenler, ne de yuvarlak lâflar ediyorlar!

     Beyler! Açıkça söyleyin lütfen!    

     Çıkarın baklayı ağzınızdan da, bilelim neymiş bu sihirli kelimelerin içeriği? Lütfen açık olun!

     Ne demek “siyasî ve hukukî önlemler?”

     Bilelim! Bilelim de ona göre meseleyi ele alalım. Meseleyi deşelim. Su yüzüne çıkaralım.

     Muğlak / kapalı, müspet - menfî çok şey içeren kelime ve kavramların arkasına sığınmıyalım.

     Ne diyorsanız açık söyleyin! Ne düşünüyorsanız açıklayın!

     Bırakın havanda su dövmeyi. Kesip atın artık göbek bağınızı. 

     Kurtulun arkalarına kapılandıklarınızdan. Çıkın açıkça karşımıza.

     Ne diyorsunuz?

          Bölelim mi Türkiye’yi, ne dersiniz beyler, eyalet eyalet?

          Dökülsün mü üstünüze, sağnak hâlinde, lânet üstüne lânet?

          Ey iki yüzlü, ödlek, kimi kara yüzlü, sözde aydınlar!

          Yaptığınızı yapmaz nice sözde kara yüzlü kadınlar!

     Osmanlı Devleti belirli etnik / kavmî / ırkî bir kimliğe mi dayandı? 

     Elbette hayır.

     Farklı menşeli kavimlere baskı mı uyguladı?

     Hayır asla.

     Peki buna rağmen, niçin dessas Batılı devletler, onlara el attı?

     Onları kışkırttı!

     Hem onların hem bizlerin rahatını kaçırdı!