LİBYA’NIN “TATLI” PETROLÜ AB'Yİ KURTARABİLECEK Mİ? ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ VAADLERİ İLE AYAĞA KALDIRILAN LİBYA HALKININ GERÇEKLERİ GÖRÜP ÜLKENİN PETROL YATAKLARINA EL KOYMASI DURUMUNDA ÜLKENİN NASIL BİR KAOSA SÜRÜKLENECEĞİNİ TAHMİN ETMEK ZOR DEĞİL. SÖZÜN ÖZÜ, ÜLKENİN EN ÖNEMLİ GELİR KAYNAKLARININ YAĞMALANMASINA İZİN VERSELER DE, VERMESELER DE LİBYA’YI, ÖYLE VAAD EDİLDİĞİ GİBİ GÜNEŞLİ GÜNLER BEKLEMİYOR. POST-MODERN BİR İŞGAL SONRASINDA YENİ BİR IRAK ÖRNEĞİ YAŞAMA OLASILIĞI OLDUKÇA YÜKSEK. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherina Ashton, basına yaptığı açıklamada, "Görünüşe göre Kaddafi rejiminin son anlarını yaşıyoruz. Kaddafi'ye, daha çok kan dökülmesini önlemek amacıyla, artık direnmekten vazgeçerek yönetimden çekilme çağrısı yapıyoruz" diyordu. Ashton'ın açıklaması elbette bu kadar değil; AB Dış İlişkiler Başkanı altın vuruşu sona saklamış: "AB, Kaddafi sonrası planlamalarını sürdürüyor. Kaddafi sonrası döneme destek olma yolları konusunda bazı senaryolar üzerinde ciddi çalışmalar yapıyoruz." AB'nin ve de NATO'nun Kaddafi sonrası döneme elbette destek olmaları gerekir. Çünkü, Kuveyt'i Saddam'dan 'kurtardıklarında', Emir'in önüne, Kuveyt petrollerinin 30 yıllık geliri tutarında bir bombalama faturası tutuşturmuşları. Şaşkınlık geçiren Emir'e, "İnanmıyorsan, attığımız bombaları sayabilirsin" denilmişti. Zavallı Emir’in, "Irak tankları, koalisyon güçlerinin uçaklarını Kuveyt semalarında görür görmez geri döndüler. ABD silah sanayiinin 10 yıllık bomba stokunun Kuveyt çöllerine neden atıldığını anlayamadım" demesi bir işe yaramamıştı. Kuveyt Emiri hala çöllere atılan bombaların parasını ödüyor. Trablus sokaklarında , “Kıvırcık kafadan kurtulduk” naralarıyla sevinç gösterileri yapan "Libyalı muhalifler" de, benzer şekilde, Libya çöllerine atılan bombaların faturası önlerine konulduğunda nasıl bir arap saçı sarmalına düştüklerini anlayacaklardır. Libya'yı “Kıvırcık kafa” dedikleri Kaddafi zaliminden kurtarabilmek, özgürlüğe kavuşturmak adına "muhalifler"e destek veren Batılılar, geçen gün yaptıkları açıklamada, Libya çöllerine 2 milyar dolarlık bomba attıklarını duyurmuşlardı. Bu duyuru, "Libya muhalifleri"nin önüne konulacak faturanın büyüklüğü konusunda bir ön bilgi olarak değerlendirilebilir. Yüzyıllar boyunca birlikte yaşadığımız, 1911'de Enver Bey'lerin (Paşa), Mustafa Kemal Bey'lerin (Paşa) gönüllü katılımıyla emperyalistlere karşı omuz omuza savaştığımız insanların özgürlüğe kavuşmalarını biz, elbette Batılılardan daha çok isteriz. Fakat, Libya'daki gelişmeleri başından bu yana eleştirel bir gözle izleyenlerin kolayca görebildikleri gibi, bu bir kurtarma operasyonu değil, bir soygun operasyonudur. Geçen yüzyılın başlarında Osmanlı'dan koparılan Kuzey Afrika topraklarının günün koşullarına uygun olarak yeniden dizayn edilmesini hedefleyen Post-modern bir işgal operasyonudur. LİBYA’NIN “TATLI” PETROLLERİ AB’Yİ KURTARABİLECEK Mİ? İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya Kuzey Afrika'daki eski sömürgelerine yeniden kavuşmak ve Libya'nın çok düşük kurşunlu olmasından dolayı kolay rafine edilebilen "tatlı" petrollerine el koyarak, içine düştükleri ekonomik kriz bataklığından biran önce kurtulmaya çalışmaktadırlar. NATO uçaklarının Kaddafi'ye son darbeyi indirebilmek amacıyla bombalamalarını iyice artırmalarının nedeni, Avrupa ülkelerinin içine düştükleri borç batağının her geçen gün derinleşmekte olmasıdır. "Muhalifler"in peşine takılan zavallı Libya halkı da, başlarına geleceklerden habersiz, Kaddafi'den kurtulmanın ve özgürlüğe kavuşmanın sevincini yaşadığını sanıyor. Dünyayı, dünyada olup biteni, Batılıların desteği ile ülke yönetimini ele geçiren Kaddafi'nin gözlerine taktığı at gözlükleriyle görebilen halk, kendi tarihlerinin bile Kaddafi ile başladığına inandılmışlardı. I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı ile birlikte kimlere karşı niçin savaştıklarını bilmiyorlardı. Ömer Muhtar kimdi,ülkesini kimlere karşı savunurken esir düşüp idam edilmişti, haberleri yoktu. Libya'nın en güçlü aşiretinin reisi Şeyh Ahmet Sinusi ülkesinden neden kaçmak zorunda kalmıştı, Anadolu'yu köy köy dolaşarak Türk Kurtuluş Şavaşı'na neden destek vermişti, hatırlayan bile yoktu. Hafızasını kaybetmiş bir toplum, her tür yönlendirmeye açıktır. Bu nedenle, hala aşiret düzeni yaşamakta olan Libya halkını, özgürlük ve demokrasi adına, Kaddafi'ye karşı ayaklandırmak hiç de zor olmadı. Hala çağın çok gerilerinde yaşamakta olan Libyalı gençler, bir yanaklarına eski Libya bayrağını, bir yanaklarına da Fransız bayrağı çizerek ülkerini işgale hazırlananlara alkış tutuyordu. Yarın Kaddafi'nin işi bitirildiğinde, Libya'nın "tatlı" petrollerini yağmalamak üzere ülkeye girecek olan haramiler bir kurtarıcı gibi karşılanacak, biz de yürek yakan bu sahneleri televizyonlarımızın canlı yayınlarından ibretle seyredeceğiz. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Libya ziyareti öncesinde resmi temalarda bulunduğu Etiyopya'da, Doğulu ve Batılı liderlerin katılımıyla gerçekleştirdiği telekonferansta, Libya Temas Grubu'nun siyasi direktörler düzeyinde bu hafta Türkiye'de topanmaları kararlaştırıldı. Bu arada, Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabi, "Libya'nın toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve bağımsızlığının korunması umudunda olduğunu" belirtti. Sen çok yaşa Sayın el Arabi, çok yaşa; “toprak bütünlüğüne saygılıyız” diyerek giren koalisyon ortaklarının üçe böldüklerinden habersiz olduğuna göre, uzayda falan yaşıyor olmalı. El Arabi sizi neşelendiremediyse, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'i dinleyebilirsiniz; onunki daha da eğlenceli: “Kaddafi rejimi parçalanıyor. Kaddafi, kendi halkına karşı savaşamayacağını ne kadar çabuk anlarsa o kadar iyi. Böylece Libya halkı, daha fazla kan ve acıdan uzak tutulmuş olur. Libya halkı onlarca yıldır Kaddafi rejiminden çok çekti. Şimdi önlerinde yeni bir başlangıç var. Şimdi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin talep ettiği gibi, sivillere yönelik tehditlerin durma zamanı. Şimdi, korku değil özgürlük; diktatörlük değil demokrasi; azınlığın keyfiyetine değil, çoğunluğun emellerine dayalı Libya’yı inşa etme zamanı.” Peki Sayın Rasmussen, bugün yerin dibine soktuğunuz Kaddafi’nin saraylarınızın bahçesine çadır kurmasına izin veren sizler değil miydiniz? Sarılıp yanaklarından öpen sizler değil miydiniz? Irak örneğinin henüz dumanları tüterken, “Şimdi korku değil özgürlük, diktatörlük değil demokrasi zamanı” sözleri ağzınıza ne kadar yakışıyor! Kimyasal silah ürettiği gerekçesiyle ülkesi işgal edilen Saddam’ı bir bayram sabahı idam edenler, verdikleri destekle 1 milyon 990 bin kilometrekarelik bir ülkeyi yöneten Mübarek’i 9 metrekarelik bir kafese tıkıp yargılayanlar, şimdi eski ortakları Kaddafi için ibretlik bir son hazırlıyor olmalılar. Bekleyip göreceğiz. LİBYA’YI MUTLU GÜNLER Mİ BEKLİYOR? Uluslar arası hukuku böylesine ayaklar altına alabilenlerin “Libyalı muhalif” güçlerle hangi koşullarda anlaşacaklarını bilemeyiz. Amerikan istihbaratına göre muhalif güçlerin pek çoğu hırsızlık, rüşvet, adam kaçırma gibi akçeli işlere bulaşmış kişiler. Muhalif güçlerin komutanı Abdülfettah Yunus bile bu kişilerle girdiği çıkar çatışmasında öldürülmüştü. Sözün kısası Libya’da ülkenin kaderini teslim alabilecek yetişmiş, eğitimli kadrolar yok. Libya’nın geleceği karanlık. Kaddafi’nin gitmesinden sonra da aşiretler arasında çatışmalar sürecek, ülke uzun yıllar sürecek bir iç savaşa sürüklenecek gibi görünüyor. Libya’da, “Arap baharı” yaşayan ülkelerdekine benzer kadere mahkum olması şaşırtıcı olmamalı. Libya’da iktidarı devralacak olan muhaliflerin, başlangıçta, Kaddafi’den farklı davranmalarını beklemek çok yanlış olur. Kaddafi’nin gitmesiyle birlikte özgürlüğe ve demokrasiye kavuşmayı hayal eden Libya halkına, 2 milyar dolarlık bombalama parasının ülkenin “tatlı” petrol gelirlerinden karşılanacağını söyleyebilmek ve de kabul ettirebilmek kolay olmayacaktır. Kaddafi’ye karşı silahlandırılan ve eğitilen Libya halkı, Ömer Muhtar’ın torunları olduklarını hatırlayıp, ülkelerinin petrollerini kendi refah seviyelerini yükseltmek için kullanmak isteyebilirler. Böyle bir sonuç, borç kriziyle kıvranmakta olan Avrupalıların hayallerinin suya düşmesine neden olur ki, NATO buna asla izin vermez. Özgürlük ve demokrasi vaadleri ile ayağa kaldırılan Libya halkının gerçekleri görüp ülkenin petrol yataklarına el koyması durumunda ülkenin nasıl bir kaosa sürükleneceğini tahmin etmek zor değil. Sözün özü, ülkenin en önemli gelir kaynaklarının yağmalanmasına izin verseler de, vermeseler de Libya’yı, öyle vaad edildiği gibi güneşli günler beklemiyor. Post-modern bir işgal sonrasında yeni bir Irak örneği yaşama olasılığı oldukça yüksek. Türkiye’nin bu aşamada dolduruşa gelmemesi gerekir. Libya’da en büyük iş yatırımı olan, dolayısıyla en büyük alacağı olan ülke Türkiye’dir. Libya’nın “tatlı petrollerinin yağmalanmasında, Türkiye’nin bu ülke halkı üzerindeki saygınlığından yararlanılmak istenebilir. NATO bombardımanı öncesinde yapılan Paris Zirvesi’ne davet edilmeyen Türkiye’nin bundan sonra atılacak adımları dikkatle izlemesi gerekir. Aksi halde, yanlış anlaşılabilecek bir girişim, Libya halkını ebediyen kaybetmemize neden olabilir.