Bir devlet düşünün!

Kurulalı tam 38 yıl olmuş ama bu devleti Türkiye’nin dışında tanıyan başka bir devlet yoktur! 

Bu devletin adı: Kuzey Kıbrıs değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir.

Bir halk düşünün! 

1571 yılından beri var oldukları vatan topraklarında 1955 yılı sonrasında Rumlar tarafından izole edilmiş, bugün de hala insanlık dışı türlü ambargolarla karşı karşıyadır! Bu ambargolar tüm dünya devletlerinin gözü önünde uygulanmasına rağmen, hiçbir devletin çıtı dahi çıkmamaktadır. Bu insanlık dışı ambargoları yaşayanlar Kıbrıs Türk Halkıdır.

Bir ada düşünün Akdeniz’in tam da orta yerindedir!  Ve tüm emperyalist ülkelerin enerjiye odaklı açgözlülüğü bu adanın üzerine yoğunlaşmıştır.

Adı Kıbrıs olan bu ada parçası; tarihimiz boyunca atalarımızın, günümüz dünyasında da bizlerin hem tarihsel, hem milli, hem de yasal bağlarımız nedeniyle vatan parçamız olmaya devam etmektedir.

15 Kasımda 38’nci kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti her ne olursa olsun yaşayan bir gerçektir.

Bu devleti kuran Kıbrıs Türk halkı; Türkiye’nin de desteği ile dünya tarihinde görülmemiş bir direniş göstererek, neredeyse birkaç neslini feda ederek 1974 yılının 20 Temmuzunda özgürlüğüne kavuşmuş, 1983 yılında da kendi devletini kurmuştur.

1571’den-1878’e tam 307 yıl boyunca atalarımızın egemenliğinde olan bu ada; türlü ayak oyunlarıyla önce İngiltere’ye, sonrasında ise Yunan-Rum ikilisine verilmek istenmişse de, Türkiye’nin ve adada yaşayan Türklerin şanlı direnişi ile bugünlere gelmiştir. Bu devlet, Kıbrıs Türklerine anaların ak sütü gibi helaldir. Bu devletin sınır boylarında Mehmetçikle Mücahit hep birlikte nöbet tutmakta, ay yıldızlı bayraklarımız gönderlerinde yan yana dalgalanmaktadır.

Milli davalar, milli değerlerle ifade edilir. Vatan toprağı bu değerlerin en başında gelir. Bu nedenledir ki, Kıbrıs konusu Türk milleti için milli davadır. Çünkü Kıbrıs adası bize atalarımızdan miras kalan vatan toprağıdır.

Onun içindir ki tarihin her döneminde Kıbrıs adası, Türk Milleti için daima önemli olmuş bu ada parçasında yaşayan kardeşlerimiz de daima ana vatanları Türkiye’ye güven duymuş, ne zaman dara düşseler, Türkiye’nin yardıma koşacağını bilerek bugünlere gelmişlerdir.

Kıbrıs adasını ele geçirmekten bir an bile vazgeçmeyen Yunan-Rum ikilisiyle birlikte onlara destek veren Hristiyan âlemi, bugün de adanın yapısını değiştirebilmek adına türlü Bizans oyunlarıyla dolu müzakereler sürecini devam ettirerek, hem adada yaşayan Türkleri, hem de Türkiye’yi dize getirmenin peşindedirler!

60 yıldan beri süregelen müzakerelerin odağında, hedefinde bir tek şey vardır! 

O da Türk askerinin adadan gitmesi, Türkiye’nin ada üzerindeki yasal garantörlük, güvenlik ve işbirliği anlaşmalarının yok edilmesidir.

Ancak Türkiye’de göreve gelen hiçbir hükümet Kıbrıs milli politikasından bir adım dahi geri atmamış, bu müzakereler sürecinde türlü oyunları göğüsleyerek, bugünün Kıbrıs’ına gelinmiştir.

Akdeniz’deki bu adanın neden bu kadar önemli olduğunu günümüzde Akdeniz’de yaşanan enerjiye odaklı gelişmelere, anlaşmazlıklara bakarak da anlayabiliriz.

Ama unutulmasın ki bu ada, Türkiye için uluslararası sulara açılan yegâne penceremiz olduğu gibi;  aynı zamanda elinde bulunduran tarafa hem Orta Doğu’da, hem de Akdeniz enerji havzasında önemli bir avantaj sağlayan üs konumundadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de böylesine önemli bir adadan, hele ki ata yadigârı olan, yıllardan beri vatandaşlarının da yaşadığı, uluslararası anlaşmalara göre yasal hakları bulunan bu vatan parçamızdan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini, bu adayı gözüne kestiren emperyalist güçlerin anlaması gerekir.

Kaldı ki, 38 yıldan bu yana bir devlette bulunması gereken tüm kurumlarıyla dimdik ayakta duran KKTC, Türkiye’nin de desteği ile her geçen gün gelişmekte, geleceğe umutla bakan insanların yaşadığı son Türk Devleti olma özelliğini muhafaza etmektedir.

KKTC’nin turizmde gösterdiği başarılarla dolu hızlı gelişme, burada mevcut onlarca üniversitede okuyan pek çok devlete mensup gençlerin bu devletin tanıtımına yapmış olduğu katkı, adaya dört yıl önce Anadolu’dan gelen can suyunun tarıma ve ekonomiye vermiş olduğu destek,  her evin musluğundan akan bu can suyuna, önümüzdeki yıllarda eklenecek Anadolu kaynaklı elektrik enerjisinin de bağlanmasıyla birlikte Kıbrıs Türk Halkı daha müreffeh bir yaşama kavuşacağı gibi, adayı Rum-Yunan ikilisine peşkeş çekmenin peşinde olan Hristiyan âleminin de iştahlarını kursaklarında bırakacak en çarpıcı gelişmelerdir.

Tarih sayfalarına kan ve can bedeli verilerek kazınan bu gerçek hiçbir neden uğruna değişmeyeceği gibi, hiçbir güç de bu gerçeği değiştiremeyecektir.

KKTC 38 yıldan beri yaşayan bir gerçektir. Bu gerçeği tarih sayfalarına yazan başta şehit ve gazilerimiz olmak üzere, tarih boyunca bu milli davamıza önderlik yapan tüm devlet büyüklerimizi rahmet ve minnet duygusuyla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

KKTC’nin 38’ncı kuruluş yıl dönümü kutlu olsun.

“Ne Mutlu Kıbrıs Türküne, Ne Mutlu Türküm Diyene’’