KURBAN!...
Mustafa AKKOCA
Kurban, takarrup filinden olup, Allah’a yakınlaşmak, yakın olmak maksadıyla, Kurban’ın vacip olması için aranan şartlara hâiz kimselerin, belli cins ve yaştaki hayvanlardan birisinin, belli günlerde, mâruf ve meşrû bir şekilde kesilmesidir.
Kurbanın şartları: Müslüman olmak, doğup büyüdüğü veya sonradan ikâmetgah olarak seçtiği yerde mukîm olmak ve Kurban kesmenin vacip olabilmesi için aranan nisaba mâlik olmaktır.
Kurbanın nisabı, Sadaka-i Fıtr’ın nisabı gibidir. Bu da zekât için şart olan nisaptır. Yâni aslî ihtiyaçlarından fazla olarak borcu da bulunmuyorsa 80,18 gram has altına tekâbül eden paraya, dövize ve ticari emtiaya malik olmaktır. Ne var ki, zekât için bu nisaba mâlik olanlara zekât farz olması için, sahip olunan malın-emtia’nın üzerinden bir yıl geçmesi gerekirken, Sadaka-i Fıtr ve kurban kesmek için bir yılın geçmesi gerekmez. Hattâ Ramazan Bayramı’nda, bayram namazı öncesi bu miktar bir servete sâhip olanlara Sadaka-i Fıtr, Kurban Bayramı’nda kurbanın kesilebildiği üçüncü günü, güneş batımına kadar bu miktar bir servete sâhip olanlara, kurban kesmek vâcip olur.
Nâfile kurbanla, adak kurbanları her zaman kesilebildiği gibi, vâcip olan kurbanlar ancak, Kurban Bayramının 1., 2. ve 3. günü, gün batımına kadar kesilebilir.
Kurbanın sebebi vakittir, bu vakte “Eyyâm-i Nahr” denilir ki, kurban bayramının üç günüdür.
Kurbanın Rüknü: Kurban olarak kesilmesi câiz olan bir hayvanın boğazlanmasıdır. Kurban olması câiz olan hayvanlar, koyun, keçi, deve ve sığırdır. Keçi-koyun için bir yaşını doldurmuş olmak şartsa da, koyun için altı ayını doldurmuş, bir yaşındakiler gibi gösterenler de kurban olarak kesilebilir. Ancak, sığır ve manda cinsinden hayvanların iki yaşını, develerin 5 yaşını doldurmaları şarttır.
Keçi-koyun, ancak bir kişi için kesilebilirken, sığır-manda ve develerin birden-yediye kadar ortaklar tarafından kurban edilmeleri caizdir. Ortaklar sayısının tek veya çift olması da şart değildir. Ancak, ortaklardan tamamının kurban niyyetiyle kesmeleri şarttır. Altısı kurbana niyet ettiği halde birisinin kurban niyyeti olmaksızın sadece et te’mini maksadıyla kesmesi diğerlerinin kurbanlarının kabul edilmemesine sebep olur.
Kurban için ortaklığın kurban edilecek hayvanın alımından önce olması menduptur. Sonradan çıkabilecek ihtilâfların önlenmesi bakımından en orta yol satın alınmadan önce ortakların belli olmasıdır. Sünnet olan, etin tartılarak ortaklar arasında taksim edilmesidir. Paça ve sakatatın da cüzlere bölünerek her ortağa az da olsa bu parçaların isâbet etmesi için doğru yoldur.
Kurban etinin tamamının fakirlere verilmesi câiz, tamamının hâne halkı için muhafazası mümkün ise de, bu Kurban İbâdetinin maksad ve gâyesine uygun olmadığı için tavsiye edilmemiştir. Sünnet olan ise, Kurban etinin üçe taksimi, bir bölümünün aile fertleri için, bir bölümünün akraba ve ahibbâ için, bir bölümünün de fakirler için ayrılmasıdır.
Kurbanlar, şehirlerde Bayram Namazı’ndan sonra kesilir. Bayram Namazının kılınmadığı mezra ve karyelerde, güneş doğduktan sonra kesilebilir. Ölülere, küçük çocuklara kurban vâcip değildir. Ölüler için yakınları kurban kesip, fakirlere dağıtabilirler. Çocukların kendi malları varsa, -anne tarafından dedesinden miras kalabilir veya başka bir şekilde mâlik olabilir.- onun adına babası veya vâsisi kesebilir.
Kurban kesen, kurbanın derisini dilerse tasadduk eder, dilerse kendisi pösteki yaparak, mes, çarık ve diğer giyim eşyası olarak kullanabilir, fakat deriyi parayla satamaz, zirâ derinin satılması Kurban’daki “Takarrup” niyyetine aykırıdır.
Kurbanı, usûlüne uygun titizlikle ve güzellikle kesebiliyorsa, bizzat kendisinin kesmesi evlâdır, ancak kendisi kesmeyi beceremiyorsa, beceren ve bu işi güzel yapan birisine kestirebilir. Kesiciye ücret olarak kurban etinden bir parça verilmesi câiz değildir. Hem “Takarrup”a aykırıdır, hem de fakirlerin hakkına tecâvüzdür.
Kurban üzerine vacip olan kişi, -aslında Farz, Vacip, Sünnet-i Müekke’de, Sünnet bunlar müçtehidlerin delil değerlendirmesinde ortaya koydukları hükümlerdir. Sarih, Zâhir ve Kat’î delillerle sâbit olanlar farzdır, zannî delillerle sâbit olanlar vâcip, bir derece aşağısı Sünnet-i Müekke’de, Resûlüllah salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin, kavli (sözlü) fîlî ve sükûtî suretiyle ortaya koydukları sünnettir.
Ayrıca, Hakk mezhepler arasında delil değerlendirmeleri açısından da ibâdetler Farz, Vacip ve Sünnet olarak kategorize edilmiştir. Buna göre, Kurban İbâdeti, Hanefî ekolüne göre vâcip, Şâfiî ekolüne göre Sünnet-i Müekkede’dir.
İfade edildiği gibi, bu hükümler müçtehidleri alakâdar etmektedir. Bizim için vâcipler de amelen farzlar gibidir. Yerine getirilmesi şart bir ibâdettir. Eğer böyle olmasaydı, Peygamber salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde kurban kesmeyenleri takbih ve tevbih te bulunmazdı. Oysa ki, “Her kim imkân bulur da, kurban kesmez ise bizim Mescidimize-Musalla’mıza yaklaşmasın” buyurmuşlardır.
Kurban, bizzat kendisi tarafından asâleten kesilebildiği gibi vekâleten de kestirilebilir. “Benim vekilim sıfatıyla şu kadar bir meblağa alınacak bir hayvanı bana vekâleten kes veya kestir,” diyebilir. Vekâleten de olsa, mutlaka kurbanların kesilmesi, kanlarının akıtılması şarttır. Son zamanlarda, bilhassa memleketimiz haricinde yaşayan Müslüman Türk’lere müteveccih kesif bir duyuru ile kimi büyük vakıflar ve dernekler vekâleten kurban kesmeye talip olmaktadırlar. Yine bu vakıf ve derneklerin matbuata verdikleri “Teşekkür” ilanlarından anlaşılmaktadır ki, bu vakıf ve dernekler, kendilerine yapılan havalelerin çok büyük bir bölümüne karşı kurban kesmemekteler veya kesememekteler, kurban paralarını nakit olarak irad kaydetmektedirler. Büyük vakıflarımızdan birisinin Başkanı, gazetelere verdiği bir “Teşekkür” ilânında, geçtiğimiz yıl için, “vatandaşlarımız tarafından kendilerine 189.000 adet vekâlet verildiğini, bunlardan 39.000 kişinin kesilmemek şartıyla havale ettiğini, diğer 150.000 kesildiğini” ifade etmiştir.
Kurban kesilmemek kaydıyla gönderilen havaleler, olsa olsa teberru, tasadduk olabilir, mükellefleri kurban borcundan kurtarmaz. Kurban ibâdetinde esas olan, halis bir niyyetle hayvanın boğazlanması ve kanının akıtılmasıdır. Diğer taraftan, Kurban Bayramı’nın üç günü içinde 150-200 bin koyun veya keçinin usulüne uygun olarak kesilmesi fiîlen imkânsızdır. Dolaysiyle yüzbinlerce kurbanın çok az bir miktarının kesildiği, diğerlerinin irad kaydedildiği sanılmaktadır.
Bu durum, Kurban İbâdetinin Hikmet-i Şer’iyyesine aykırıdır.
Unutulmamalıdır ki, Kurban bir ibâdettir, ibâdetlerde niyyet önemlidir. “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidâyete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye, O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) güzel davrananları müjdele!” (Hac Suresi 22/37)
Kurban kesecek kişi, kurbanın başında “Yâ Rabbî! Sana hakkıyle kulluk edemedim, yaptığım hata ve kusurlarımdan dolayı senin afvına mazhar olabilmek için kendimi feda etmem, kurban olmam lâzım. Fakat, bunu haram kıldın, onun için, bana lütfettiğin imkânlarla şu mübârek hayvanı aldım. Senin rızanı kazanmak maksadıyla kurban edeceğim. Akıtılan kanı benim kanım, derisini benim derim, her bir uzvunu benim uzvum olarak kabul buyur, günahlarımı lütfen ve keremen afv buyur,” diye niyetlenmelidir.
“Kurbanlarınızı, sağlıklı, güçlü, muazzam hayvanlardan seçiniz! Zirâ, kurbanlarınız kıyâmet gününde Sırat Köprüsü’nden geçerken sizin bineğiniz olacaktır,” Hadis-i Şerifi’nin maksadına uygun olarak davranalım.
Kurbanlarımızı hijyenik şartlarda, usulüne uygun, hayvanlara eziyet etmeden kesmeliyiz. Şeddat bin Evs (R.A.)’den Buharî ve Müslim’in müştereken rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerifte “Allah (C.C.) herşey üzerine güzellik yazmıştır. Beslenme maksadıyla eti yenen hayvanları katledeceğiniz zaman onu da güzel (kurallara uygun) yapınız. Kurban keseceğiniz zaman da, kurbanlarınızı güzel (hayvanlara eziyet çektirmeden usulüne uygun) kesiniz. Kurbanı kesen kişi bıçağını bilesin!” buyurmuştur.
Rabbim bütün kurban kesenlerin kurbanlarını kabul buyursun! Âmiiiin!...
Yorumlar