…………………………………………………………

SUNUŞ:

Kazakistan’ın Türkistan kentinde bulunan Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Musa Yıldız geçtiğimiz hafta Türkiye’nin bazı üniversitelerinde ve sivil toplum kuruluşlarında “Yesevi’nin İzinde” konulu bir dizi konferans verdi. Kendisini Küçük Ayasofya’daki Erdoğan Aslıyüce’nin Mütevelli Heyeti Başkanı olduğu YESEVİ VAKFI’nda dinledik, konferansını görüntüledik. 

Musa Hocam, ricamız üzerine, konferanslarında anlattıklarını, Önce VATAN okuyucuları için özetleyen bir makale yazdı. Kendilerine okuyucularımız adına teşekkür ediyoruz.               M. Kemal sallı

…………………………………………………………..

Prof. Dr. Musa YILDIZ

Ahmet Yesevi Üniversitesi 

Mütevelli Heyet Başkanı

Bu çalışmada Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin Anadolu ve Balkanlarda izi sürülecektir. Ancak onun takipçilerinin tamamının bu çapta bir çalışmada anlatılmasının mümkün olamayacağı açıktır. Burada sıralanan takipçileriyle ilgili bilgiler Hazinî’nin Cevâhiru’l-Ebrâr, Evilya Çelebi’nin Seyahatname’si ve Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar’ından derlenmiştir. Konumuza geçmeden Hoca Ahmet Yesevi’den kısaca söz etmek yerinde olacaktır. 

Hoca Ahmet Yesevi, günümüzde Kazakistan’ın büyük şehirlerinden Çimkent’in doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur. İlk eğitimini babası İbrahim Ata’dan, ikinci eğitimini bugün Türkistan olarak bilinen Yesi’de Arslan Bab’dan, sonraki eğitimini ise İslâm dünyasının “Kubbetül-İslam” adı verilen kültür merkezlerinden birisi olan Buhara’da Yusuf Hemedanî’den almıştır. 

Türkistan coğrafyasında doğan Yesevîlik, Anadolu’ya doğru bir yayılma göstermiş ve Anadolu’ya gelen dervişlerin bir kısmı Batıya doğru hareketlerine devam ederek Balkanlara kadar uzanmıştır. Türkistan’dan çıkarak Balkanlara kadar uzanan bir coğrafyaya yayılan Yesevî dervişlerine, genel olarak “Horasan Erenleri” veya “Alperenler” adı verilmiştir.

Ahmet Yesevi'nin öğrencileri ve takipçileri, onun "Hikmet" adı verilen şiirlerini yüzlerce yıldan beri tekrarlayarak Türk dilinin şiir dili olarak gelişmesini sağlamışlardır. Ahmet Yesevi, Türklere İslam’ı anlatmak için o dönemde yaygın olan "Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen" hikmetlerini Türkçe söylemiştir. Bunun sonucunda Hikmetler, Türk dünyasının her yerine yayılmış, Türkçe canlanmıştır. Hoca Ahmet Yesevi, Hikmetlerinde ana dilimiz Türkçenin önemini şöyle dile getirmiştir:

Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini,

Bilgelerden işitsen açar gönül ilini,

Ayet Hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,

Anlamına erenler başı eğip uyarlar,

Miskin Kul Hoca Ahmet, yedi atana rahmet,

Fars dilini bilir de, sevip söyler Türkçeyi.

Anadolu ve Balkanlarda Yesevi’nin izini sürerken şu önemli kişilere rastlamaktayız:

Hacı Bektaş Veli (1210-1270)

Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmet Yesevi’nin Diyar-ı Rum (Anadolu)’da en önemli takipçilerindendir. O, Anadolu’ya 1281-1282 yıllarında gelir, 92 yıl yaşadıktan sonra 1337-1338 yılları arasında vefat eder. Mezarı Orhangazi tarafından yaptırılan Nevşehir ili, Hacı Bektaş ilçesi külliyesi içerisindedir. 

Yûnus Emre (1240- 1320)

Bazı kaynaklarda Hacı Bektaş-ı Velî'ye bağlanan Yûnus Emre, Hacı Bektaş Veli’nin Ahmet Yesevî ile münasebeti yönüyle bir Yesevî müntesibi veya muakkibi gibi değerlendirilmiştir. Onun şiirlerinin ilham kaynağının Ahmet Yesevi olduğu düşünülmektedir. Bazı şiirleri Yesevi Hikmetlerinin tekrarlanmış şeklidir. Bu durum Yesevî’nin etkisinin kısa zamanda Anadolu’ya da ulaştığının da göstergesidir:

Aşkın şeydâ kıldı beni, cümle âlem bildi beni.

Gece gündüz kaygım Sensin, bana Seni gerek Seni. (Divan-ı Hikmet)

Aşkın aldı benden beni

Bana seni gerek seni

Ben yanaram dün ü güni

Bana Seni gerek Seni. (Yunus Emre)

Alimlere kitap gerek, sufilere mescit gerek,

Mecnun’lara Leyla gerek, bana Seni gerek Seni. (Divan-ı Hikmet)

Sûfîlere sohbet gerek

Ahîlere ahret gerek

Mecnunlara Leyla gerek

Bana Seni gerek Seni. (Yunus Emre)

Hoca Ahmed benim adım, gece gündüz yanar odum,

İki cihanda umudum, bana Seni gerek Seni. (Divan-ı Hikmet)

Yunus’dürür benüm adım

Gün geldikçe artar odum

İki cihanda maksüdüm

Bana Seni gerek Seni. (Yunus Emre)

Şeyh Edebali (1206-1326)

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey’in kayınbabasıdır. Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu köyünde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Tefsir, hadis ve İslam hukuku alanlarında uzmanlaşan Edebali, Mevlana Celaleddîn-i Rûmî ve Hacı Bektaş Veli gibi dönemin ünlü âlimlerinin sohbetlerinde bulundu. Edebali, Anadolu Ahilerinin reislerindendir. Bilecik’teki türbesi Osman Gazi tarafından yaptırılmıştır.

Hacı Bayram Veli (1352-1429)

Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Yazıcızade Ahmed ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmet Han’ın hocası Akşemseddin öğrencilerinin en meşhurlarıdır. Hacı Bayram Veli, Yunus Emre gibi Hacı Bektaş Veli‘den etkilenmiş ve aynı tarz şiirler söylemiştir. Şiirlerinde “Bayramî” mahlasını kullanmıştır. Hacı Bayram Veli, Hacı Bayram Camiinin bulunduğu yerde medfundur.

Didiği/Dediği Sultan (? -1156)

Didiği/Dediği Sultan, menkıbevî bilgilere göre, Anadolu’ya ilk gelen kolonizatör Türk dervişlerinden biri olup, Ahmet Yesevi Hazretlerinin işaretiyle Diyar-ı Rum'a gelmiştir. Konya Ilgın Mahmuthisar beldesinde, Turgutlu ve Bayburtlu toplulukları arasında yaşamıştır ve halkın evliya olarak kabul ettiği önemli kişilerdendir. Dediği Sultan’ın Ahmet Yesevî soyundan geldiği, Hacı Bektaş Veli’nin de amcazadesi olduğu rivayet edilir. Ilgın’nın Mahmut Tekke Hisar (Beykonak) köyünde medfundur. 

Postinpûş Baba Sultan

Halk dilinde “Baba Sultan” olarak anılan Postinpûş Baba, Osman Gazi ve Orhan Gazi Dönemlerinde yaşamış ve büyük yararlılıkları dokunmuş bulunan devrin ulu şeyhlerindendir. 1300 yıllarında dervişleriyle ve inanan tüm erenleriyle birlikte güçlü bir kuvvet olarak Osman Gazi’nin yanında yer almıştır. Âşıkpaşazâde, Sultan I. Murad’ın Bursa Yenişehir’de Postinpûş Baba için bir zâviye yaptırdığını kaydetmektedir. 

Koyun Baba (?- 1468)

Evliya Çelebi, Horasan’dan Anadolu’ya gelirken yaptığı yolculuk esnasında her yirmi dört saatte bir koyun gibi melediği için kendisine Koyun Baba lakabının verildiğini söyler. Yumuşak huylu bir insan olduğu ya da bir gün sürüden kaçan bir koyunu kovalarken bir tepeyi yedi defa dolaşıp koyunu yakaladığında, “Yâ mübarek, kendin yoruldun, beni de Hz. Eyyûb sabrına nâil ettin” dediği için bu adla anıldığı yolunda rivayetler de mevcuttur. Horasan’da başladığı yolculuğunun sonunda Bursa’ya gelen Koyun Baba burada koyun çobanlığı yapmaya başlamış, kendisine Âşık Çoban ve Ârif Çoban lakapları verilmiştir. 

Avşar Baba 

Niyazabad, Kafkas eteklerinde Şirvan ile sınır olan bir Osmanlı yerleşim bölgesidir. Evliya Çelebi, ziyaret ettiği bu şehrin halkının ekserisinin Sünnî ve Hanefî olduğunu belirtmektedir. Burada medfun bulunan Avşar Baba, Ahmet Yesevi halifelerindendir. Bursa’nın fethinden evvel oğlu Abdal Mehmed ile birlikte Buhara’dan gelmiş ve Uludağ yamacına post sermiş olan bir velîdir.

Gajgaj Dede (Gıjgıj Baba)

Evliya Çelebi’ye göre Yesevî mürîdlerinden bir er olup Pîrinin buyruğu ile buraya gelmiş olan zat “Celalî sıfat” olup, ejder gibi gajgajladığı için bu isimle anılmıştır. Tokat’ta medfundur.


Şeyh Nusret (Şeyh Nusrettin)

Şeyh Nusret, Zileliler'in daveti üzerine, o zaman Aksaray olarak bilinen köye gelip yerleşmiştir. Bu köyde medrese ve zaviye yaptırmış, vefat edene kadar burada ilimle meşgul olmuştur. Türbesine, Tekke Baba Türbesi de denilmektedir. Bu türbe, akıl hastalarınca ziyaret edilmektedir. Yürümeyen veya geç yürüyen çocuklar, yedi defa türbenin etrafında dua okuyarak dolandırıldığında yürümelerinin kolaylaşacağına, yöre halkı inanmaktadır.

Emîr-i Çin Osman (Emirci Sultan) (? – 1240) 

Osman tahsil çağına geldiğinde babası tarafından Hoca Ahmet Yesevi’ye gönderilir. Bir gün Ahmet Yesevi’nin dergâhına Çinli tüccarlar gelir. Şeyh’e bir gün ülkelerinde emsali görülmemiş bir ejderha türediğini ve insanları öldürdüğünü söyleyerek, kendilerini bu beladan kurtarmasını isterler. Ahmet Yesevi dervişlerine dönerek “Çin’e kim gitmek ister?” deyince, cevaben “Emir sizindir” derlerse de içlerine bir korku düşer. Bu sırada Osman ileri atılarak gitmek istediğini söyler. Şeyh’i, Osman’ın beline tahta bir kılıç kuşandırarak dualarla uğurlar. Çin diyarında ejderhayı öldürür ve geri döner. Hoca Ahmet Yesevi kendisine “Emîr-i Çin” lakabını verir. Burada Ahmet Yesevi Hazretlerinin Osman hakkında kullandığı “Emîr-i Çin” tabiri zamanla bozularak Emirci’ye dönüşür. Yozgat’ın Osmanpaşa nahiyesindeki medfundur.

Pîr Dede (Pir Baba)

Pîr Dede, Ahmet Yesevi’nin izniyle Anadolu’ya gelip Merzifon’un kuzeyindeki yüksek tepeye yerleşmiştir. Halk arasında yaygın pek çok menkıbesi vardır. Pîr Dede’nin asitanesi Evliya Çelebi döneminde aşevi, tekke, derviş hücreleri ve iki yüzden fazla dervişiyle gelip geçene hizmet etmekte, bir irşâd merkezi görevi yapmaktadır. Merzifon’da Nusratiye Mahallesindeki zaviyesinden günümüze sadece camisi ve türbesi kalmıştır.

Geyikli Baba (1275-1350)

Geyikli Baba dağlarda geyiklerle birlikte yaşar ve onlarla konuşurmuş. Bursa'nın fethi sırasında üzerinde sadece postu olduğu halde bir geyiğe binerek elinde altmış okkalık bir topla, Bursa’nın kale kapılarını ardındaki bir sürü geyikle zorladığı ve en ön saflarda çarpıştığı söylenmektedir. Kalenin fethinde birçok kerameti görüldüğünden ona Geyikli Baba ismi verilmiştir. Fetihten sonra Keşiş (Ulu) Dağına yerleşen Geyikli Baba, kendi halinde yaşadığı dergâhında gelenlere İslam dinini öğretmiştir. Bursa, Gürsu, Babasultan köyünde medfundur.

Abdal Murad 

Orhangazi tarafından Bursa fethinde bir birliğin başında bulunmaya çağrılmış, fetih sırasında önemli katkıları olmuştur. Bursa, Osmangazi İlçesinde Abdal Murad Camisinin bahçesinde medfundur.


Abdal Musa

Pek çok rivayete göre Hacı Bektaş Veli tarafından henüz doğmadan müjdelenen Abdal Musa, aslen Horasanlıdır. Abdal Musa’nın Hacı Bektaş Veli ile akraba olduğu bilinmektedir. Antalya Elmalı’da medfundur. Anlatmak istediklerini şiirle ifade etmiştir. Bir şiiri de şu şekildedir:

Horasan'dan Rum'a zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi

Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi

Balım Sultan arkadaşı yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi 

​​​​​​​

Horos Dede/Horoz Dede 

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul kuşatmasına katılmak için onun askerleri arasına girmiştir. Sabahları çok erken kalkıp, askerleri horoz gibi ses çıkararak uyandırır, namaza yollarmış. İşte bu hareketinden dolayı askerler kendisine "Horoz Dede" adını vermişler. O ad da kendisine lakap olmuştur. İstanbul kuşatmasında çok büyük yararlıklar göstermiş ve şehit olmuştur. İstanbul, Unkapanı’nda, Yavuz Er Sinan Camii haziresinde medfundur.

Kıdemli/Kademli Baba Sultan

Filibe yolu üzerinde Adatepe'nin tepe noktasında bulunan bu zat, Ahmet Yesevi’nin izniyle Rumeli'ne gelmiş Hacı Bektaş dervişidir. Yedi yıl süreyle şeyhlik ettiği bu memlekette pek çok kimsenin hidayet ve irşadına vesîle olmuştur. II. Bayezid, Babadağı’nda Sarı Saltuk anısına tekke, türbe ve imaret yaptırdığında Kademli Baba’nın hayatta olduğu ve tekkenin ilk şeyhi olduğu anlaşılmaktadır. Vefatında da buraya defnedilmiştir. 

Akyazılı Baba

Horasan tarafından Hacı Bektaş Veli ile önce Bursa'ya gelmiştir. Bursa'nın fethinden sonra Hacı Bektaş Veli’den izin alıp Balkanlara geçmiştir. Vefatında Varna şehri ile Balçık İskelesi arasındaki geniş bir ova içinde bir koru kenarında defnedilmiştir. Daha sonra mezarının yanına tekke, üzerine de bir türbe yaptırılmıştır. 

Sarı Saltuk ( ?- 1297)

Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre Sarı Saltuk da Ahmet Yesevi halîfesidir. Asıl adı Muhammed Buharî'dir. Saltuk-nâme’ye göre ise asıl adı Şerif Hızır’dır. Ahmet Yesevi Hazretleri, Horasan erenlerinden 700 kişiyle Muhammed Buharî'yi Rum diyarına Hacı Bektaş Veli'ye yardıma göndermiştir. Evliya Çelebi, Sarı Saltuk'un Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli dervişlerinden pek çok kimse ile Moskova tarafına sefer ettiğini ve pek çok Tatar Türkünün Müslüman olmasını sağladığını anlatmaktadır. Osmanlının 1352 yılında Rumeli’ne ilk defa geçişinden yaklaşık 90 sene önce, 1263 yılında Rumeli’ne geçmiş ve adeta oraları Osmanlının fethine hazır hale getirmiştir. 

Sonuç olarak; böyle bir çalışmada Anadolu ve Balkanlarda Yesevi’nin izini sürerken ancak bu değerli büyüklerimizden bahsetme imkanı bulduk. Bu konuda değerli ilim adamlarımızın bu topraklarda Yesevi’nin takipçilerinin mümkün olduğunca tespit edilebilmesi için gerekli çalışmaları yaptırdıklarını ya da yaptıracaklarını düşünüyorum.